İslam ahlakının hakim olduğu dönemler dışında, tarihin hemen her kesitinde insanlar, fakirlik ve fakirliğin getirdiği endişe, hastalık, korku, güvensizlik, hırsızlık, yolsuzluk, kavga ya da zulüm gibi çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır.
Bu sorunlarla mücadele etmeye çalışmışlar ancak çareyi hep yanlış yöntemlerde aradıkları için mücadeleleri bir sonuç vermemiştir.
Oysa her konuda olduğu gibi bu konuda da en doğru ve en güzel çözüm Rabbimiz tarafından Kuran’da bildirilmiştir.
Dünyanın pek çok yerinde yaşanan sosyal adaletsizlikler; bencillik, kendi çıkarlarını düşünme ve yardımlaşma ile dayanışma duygularının yok olması gibi ahlaki dejenerasyonların sonuçlarıdır. İnsanların bir bölümü sefaletle mücadele ederken, diğerleri zenginliklerinin verdiği ayrıcalıkları kullanmaktadır. Buna göre zenginler her türlü imkandan daha fazla yararlanmakta, fakirlerden üstün tutulmayı kendilerinde bir hak gibi görmektedirler. Kuran’da bu insanların gösterdiği kötü ahlak şöyle bildirilmektedir:
“Hayır; aksine, siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Mirası, sınır tanımaz (helal, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz. Malı bir yığma tutkusu ve hırsıyla seviyorsunuz.” (Fecr Suresi, 17-20)
Oysa Allah Kuran’da fakirlerin korunup kollanmalarını emretmiş, onların haklarının verilmesini, doyurulup gözetilmelerini ve onlara güzellikle davranılmasını bildirmiştir. Tüm samimi iman sahiplerinin yapması gereken, Rabbimiz’in bu emirlerine uyarak ihtiyaç sahiplerine güzel davranmak ve imkanları dahilinde yardımcı olmaktır.
Toplumsal Yardımlaşma Allah’ın Emridir
Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda bu konuda da son derece çarpık bir ahlak anlayışı vardır. İnsanın ruhundaki bencil tutku ve hırsların bir ürünü olan bu ahlak anlayışı, insanları kibirli, bencil, alaycı, küstah, acımasız, kaba ve zalim olmaya yöneltir. Herkes, kendi çıkarlarını elde etmek için, başkalarına zarar vermek pahasına da olsa her türlü yola başvurur. Fakirler, düşkünler ve kimsesizler, haberlerde izlemedikçe ya da gazetede ilgili haberleri okumadıkça bu tip kimselerin akıllarına dahi gelmezler. Hatta Kuran ahlakından uzak yaşayan bu kimseler, toplumda daha da yükselmek için gerekirse fakirleri ezmekten ve hor görmekten bile kaçınmazlar.
Oysa Allah, her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere en güzel, en adil çözümleri Kuran’da bildirmiştir. Yüce Rabbimiz bu soruna bir çözüm olarak insanlara “toplumsal yardımlaşmayı” yani durumu iyi olanların düşkünlere ve yoksullara yardım etmelerini emretmiştir. Konuyla ilgili bir ayet şöyledir:
“(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” (Bakara Suresi, 273)
Allah varlıklı kimselerin infak ederek (ihtiyaçtan arta kalanı verme) fakirlere yardımcı olmalarını da Kuran’da şu şekilde emretmiştir:
“Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nur Suresi, 22)
Kuran’da Yardıma Muhtaç İnsanlarla İlgili Bildirilen Hükümler
Fakirlik Kuran Ahlakının Yaşanması ile Son Bulur
Günümüzde insanlar toplumda fakirlerin, evsizlerin ve düşkünlerin bulunmasına o kadar alışmışlardır ki bu sorunu hayatın gerçeği olarak kabul eder, bunun yaşanmadığı bir toplumun var olabileceğini adeta imkansız olarak görürler. Böyle bir yaşantıdan memnun olmadıklarını sürekli dile getirirler ama içinde bulundukları şartlarda başka bir seçeneklerinin bulunmadığını düşünerek, bu yaşantıyı kabullenirler.
Oysa dünyada fakir, evsiz ve kimsesiz insanların bulunmadığı sürekli bolluk, bereket, mutluluk, sevgi, saygı, huzur, güven, güzel ahlak, barış ve dostluk gibi sayısız nimet ve güzelliklerin bulunacağı bir toplum modeli mümkündür. Bu toplum, Allah'ın rızası için yaşayan, Kuran hükümlerine uyan, Allah'ın rahmetini ve cennetini uman müminlerden oluşacak bir toplumdur.
Diğer bir deyişle, bu olumsuzlukların tek çözümü "din ahlakı"nın yaşanmasında yatmaktadır. Tüm insanların ve toplumların çağlar boyu düşledikleri, iyilik, güzellik ve zenginliğin hakim olduğu güzel ortam, ancak Kuran ahlakının yaşanması ile mümkündür. Kuran’ın doğruya yönelten bir rehber olduğu bir ayette şu şekilde haber verilmiştir:
“Şüphesiz, bu Kuran, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.” (İsra Suresi, 9)
Sosyal Adalet Allah’ın İzniyle Altınçağda En Güzel Şekilde Uygulanacaktır
İslami kaynaklara göre Altınçağ, kıyamete yakın bir zamanda, Kuran ahlakının hakim olacağı ve din ahlakının insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemi ifade eder. Bu dönem, Allah'ın emirlerinin eksiksiz olarak yerine getirildiği, adaletin, fedakarlığın, yardımseverliğin en yoğun olarak yaşandığı, kutlu bir dönem olacaktır. Allah, güzel ahlaktan uzaklaşan insanları, dejenerasyona uğrayan toplumları doğru yola iletmek içinse Mehdi yani doğruya götüren sıfatını taşıyan üstün ahlaklı bir kulunu vesile kılacaktır.
Hz. Mehdi ve bu kutlu şahıs ile aynı dönemde yeryüzüne ikinci kez gelecek olan Hz. İsa’nın önderliğinde yaşanacak olan Altınçağ’da, malı olan kimse hiçbir sıkıntı duymadan ihtiyacı olana verecek, herkes birbirinin rahatını, refahını ve konforunu düşünecektir. Bu paylaşımın sonucunda herkes eşit refah seviyesine ulaşacak, açlık, sefalet gibi pek çok sorun kendiliğinden çözülecektir. Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde Altınçağ’da yaşanacak olan bu durum şöyle haber verilmektedir:
“İnsanlar oldukça hayırlı, yaşantıları gayet rahat olacaktır.” (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 54)
“Benim ümmetim o devirde öyle bir refah bulacak ki, o güne dek onun mislini kesinlikle bulmamıştır...” (Sünen-i İbni Mace, 10-347/ Ramuz el Ahadis, s. 508)
Hadislerin işaretlerine göre Altınçağ’da, toplumda ihtiyaç içinde olanın gözetilmemesi, sadece çok küçük bir zümrenin bolluk içinde yaşaması gibi adaletsizlikler son bulacaktır. Komşusu açken kimse tok yatmayacak, tek yanlı zenginlik utanç vesilesi haline gelecektir. Egoistlik ve bencillik ortadan kalkacağı için herkes, maddi manevi tüm imkanlarını birbiriyle paylaşacaktır. Halkın birbirine karşı olan merhameti alabildiğine artacak, herkes birbirini zengin etmeye çalışacaktır. Güçlü olan haklı olmayacak, haklı olan güçlü olacaktır. Kuran ahlakının hakim olduğu bu dönemde toplumun her kesimindeki insanlar arasında çok büyük bir eşitlik yaşanacak ve Allah’ın izniyle huzur ve güven dolu bir ortam olacaktır.