YERYÜZÜNÜN EN BÜYÜK NÜKLEER TESİSİ YERYÜZÜNDEKİ EN KÜÇÜK MEKANA SIKIŞTIRILMIŞ DURUMDA…
ucgen

YERYÜZÜNÜN EN BÜYÜK NÜKLEER TESİSİ YERYÜZÜNDEKİ EN KÜÇÜK MEKANA SIKIŞTIRILMIŞ DURUMDA…

258

21.yy’da teknolojinin taklit edemediği ama milyonlarca yıldır hatasız şekilde, tehlike oluşturmadan ve atıksız çalışan bir fabrika var. “Klorofil Molekülü Fabrikası”… Yapraklardaki bu muhteşem yapı günümüz teknolojisi ile taklit bile edilemiyor. Neden mi?

Bu moleküler düzeydeki fabrika o kadar hızlı çalışıyor ki işlemler takip dahi edilemiyor. Bu başarılsa belki bilim insanları bu muazzam sistemi biraz da olsa anlayabilecekler ve taklit etmeye çalışacaklar. Şöyle bir örnekle durumu daha iyi izah edebiliriz; Amerika’da meşrubat tarzı bir içecek fabrikasında şişe dolum sistemi o kadar yüksek hızla çalışır ki göz bu hızı takip edemez. Hatta bir aşamada ara ara yaşanan bir aksaklık sonucu şişeler kırılsa bile, makinenin hızından dolayı bu hiçbir şekilde gözlemlenemez. Bu kırılmaları tespit edebilmek için saniyede yüzlerce kare fotoğraf çeken özel kameralar yerleştirilip, makine çalışırken görüntüsü kaydedilir. Sonra tek tek karelere bakılır ve ancak bu şekilde bir hata olup olmadığı anlaşılabilir. 

Bitkilerdeki Klorofil Molekülü Fabrikasında gerçekleşen işlem hızı da o kadar yüksektir ki hiçbir mühendis bu sistemin hayalini dahi kuramaz. Saniyenin on milyonda biri kadar sürede üretim yapılır. Ki bu bir saniyede 10 milyon üretim yapılması demektir. Üstelik bu hız, yeşil bir bitkinin sadece 1milimetrekaresinde 500 bin klorofil molekülünün her birinin içinde gerçekleşir. 

Günümüzde bir teknolojinin ne kadar ileri olduğu onun ne kadar küçük bir alana sığdırıldığına göre değerlendirilir. Mesela eskiden odalar büyüklüğündeki makinelerde yapılan işlemler şu anda birleştirilip küçücük bir telefondaki minicik bir alana sığdırılmaktadır ve buna “ileri teknoloji” denilir. Bitkilerdeki “Klorofil Molekül Fabrikası” ise bizim hayal dahi edemeyeceğimiz miniklikte bir Nükleer Santral gibi çalışır ve günümüz teknolojisindeki hiçbir sistem ile karşılaştırılamayacak muazzamlıktadır.

Bu muhteşem yapı, Allah’ın gücünün göklerden zerreye kadar herşeyi nasıl sardığını bizlere gösterir. İnsanların (hangi teknolojiye ulaşırlarsa ulaşsınlar) bir tek ağacı bile yoktan var etmelerinin imkansız olduğunu Allah Kuran’da şöyle bildirir:

(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir.  (Neml Suresi, 60)

Klorofil Fabrikasının Verimi Hayret Uyandırıyor

Allah yeşil yaprakları ışığa karşı aşırı hassas bir sistem ile yaratmıştır. Güneşten gelen fotonlar yaprağa ulaştığında işlem başlar. Öncelikle minicik bir ışık bile geldiğini hissetse, fabrikanın bulunduğu arazi yani yaprak hemen oraya doğru döner. Işık, klorofil moleküllerinin atom altı parçacıklarını harekete geçirir. Onların yörüngelerini değiştirmelerini sağlar. Bu o kadar kompleks bir işlemdir ki fizikçiler bunun taklidini hayal dahi edememektedirler. 

Çoğu zaman hiç dikkat verilmeyen bir yaprağı büyütsek, “Yeryüzünde benzeri olmayan bir kimyasal nükleer tesiste zannedebiliriz kendimizi.” Bu cümle çok iddialı gelmiş olabilir oysa ki gerçek budur.

Klorofil molekülü,Kaynak: Pngwing

Elektron mikroskobunun altındaki bir yaprağa bakınca, odalardan oluştuğunu görüyoruz, müthiş bir hücresel hareketlilik var. Yirmiden fazla kimyasal maddenin üretildiği ve bunların depolayan bölümler adeta Nükleer Enerji Santralleri gibi çalışıyor. Mükemmel işleyen pompalar var. Dışarıya açılan ve malzeme alıp veren hücresel kapılar var. Güneş kollektörleri, hava kontrol sistemleri de mevcut. Kısacası muhteşem bir mikro fabrika yapraklara sığdırılmış durumda. 

Peki, tüm bu hayranlık uyandıran sistemleri kim çalıştırıyor, kim yönetiyor? Bu teknoloji kimin aklı? Akla gelen bu soruların tek cevabı var: Klorofil üretimindeki bu muazzam düzen Cenab-ı Allah’ın aklını insanlara gösteriyor.

Klorofili, güneşten çıkan ve dünyaya kadar milyonlarca kilometre kat eden fotonun dalga boyuna birebir tam uygun inşa eden Allah’tır. Yaprağın atomlarının ‘güneş dalga boylarını ölçmesi’ mümkün değildir. Bu ölçtüğü dalga boyuna göre mikroskobik bir nükleer üretim bandı inşa etmesi de mümkün değildir. 

Bilimadamları, Klorofil Molekülü Fabrikası için “o kadar verimli çalışıyor ki neredeyse üzerine çarpan her fotonu yakalayıp, reaksiyon merkezine taşıyıp üretime sokabiliyor” ifadelerini kullanmaktadırlar. (https://www.thebrighterside.news/post/scientists-finally-discover-why-photosynthesis-is-so-efficient)  


Klasik biyoloji verileri fotosentezdeki verimliliği açıklayabilir mi?
“Enerjinin nasıl olup da bu kadar verimli bir şekilde reaksiyon merkezine nasıl aktarıldığı” sorusunun cevabını arayan bilim insanları, böylesine verimli bir süreci klasik biyoloji verileriyle açıklayamadılar. Bu sürecin çok fazla sayıda anlaşılamayan ve eksik parçaları vardı ve bu, kuantum fiziği olmadan tamamlanamazdı. 

Bir parçası olduğumuz makro evrenin kurallarına göre aynı anda iki yerde bulunmak imkansızdır. Kuantum dünyasında ise, makro evrenin kuralları geçerli değildir. Fotosentez işleminin kuantum mekaniğini kullanarak nasıl gerçekleştiğini anlayabilmek için kuantum süperpozisyonunu incelemek gerekir. Kuantum dünyasında kesinlik diye bir şey yoktur ve bir cisim aynı anda farklı yerlerde bulunabilir. Bu konuda çok fazla sayıda yapılan deneylerde her zaman aynı sonuca ulaşılmıştır. Klorofil fabrikasındaki elektronların yaptığı şey süperpozisyondur. Yani aynı anda, birden fazla durumda bulunmak!

Bitkiler fotosentez işlemini yaparken, “süperpozisyon” olarak isimlendirilen kuantum etkisi meydana gelir ve bitkide kuantum mekaniği çalışır. Klorofil üretimindeki müthiş teknolojik sistemi ortaya çıkaran bu konu 2018’de Nature Chemistry’de bir makale ile yayınlandı. Süperpozisyon olarak adlandırılan ve daha birkaç on senelik olan bu bilimsel keşfi, bitkiler milyonlarca yıldır biliyor ve kullanıyorlardı. (https://www.nature.com/articles/s41570-018-0024-8 ) (Kuantum süperpozisyon konusunu başka bir makalede detaylı olarak ele alacağız)

 

 

“Süperpozisyon” foton, elektron gibi parçacıkların aynı anda iki veya daha fazla yerde bulunduğu, sadece makro evrenin kurallarıyla düşünüldüğünde kavranması oldukça güç bir işlem. Bunu evinizdeki bir masanın şu anda aynı anda hem evinizde hem Londra’da olması benzeri bir örnekle açıklayabiliriz. Bize her ne kadar imkansız gibi gelse de böyle bir ihtimal kuantum dünyasında mümkün. Bu araştırmayla birlikte, daha önce çok düşük sıcaklıklarda ve izole ortamlarda tespit edilen süperpozisyonun hücre ortamında da meydana geldiği ortaya çıkmış oldu. Yani her konuda olduğu gibi insanlığın en gelişmiş teknolojisinin, doğada bulunan yapı yanında ilkel kaldığı bir kere daha görüldü.

MIT kimyagerleri ilk kez yaptıkları çalışmalarla, fotosentetik ışık toplayan proteinler arasındaki enerji transferini ölçerek, ışık toplayan proteinlerin düzensiz düzeninin enerji iletiminin verimliliğini artırdığını anlamış oldular. (https://www.thebrighterside.news/post/scientists-finally-discover-why-photosynthesis-is-so-efficient)

Bitkilerdeki sıfır zehirli atık sistemindeki mükemmellik

Klorofil Molekül Fabrikası bizim için enerji paketlerini üretirken bir yandan da havamızı bir devridaim sistemi şeklinde temizleyerek, tertemiz yapar. Bilindiği gibi doğayı kirletmeyen, çevre dostu işletmelere ödüller verilir. Hele çalışırken doğayı olduğundan daha temiz hale getiren bir işletme muhtemelen yeryüzünde hiç var olmamış olabilir. İşletmenin sadece kendi kimyasal atığını bile temizlemesi çok maliyetli bir işlemken yapraklardaki tesis bunu kendi kendine yapabilecek kapasitede var edilmiştir. Nükleer tesislerde en ufak sızıntı olmaması için sistem bilgisayarlarla takip edilirken, yeşil yapraklardaki Klorofil Molekül Fabrikasındaki %0 zehirli atık sistemi, bugünün teknolojisinin hayalini bile kuramadığı bir muhteşem düzen olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Klorofilin atom altı seviyede yaptığı üretimi, yüksek teknoloji kullanarak, elektron mikroskoplarıyla inceleyerek bile tam olarak çözemiyoruz. Bırakın sıfırdan böyle bir sistemi üretmeyi, var olanı inceleyerek bile birçok detayı şu anki gelişmiş teknolojiyle çözmekte yetersiz kalıyoruz. Bu da bize gösteriyor ki aslında bilimsel tüm gelişmelerle Allah’ın ilmini keşfediyoruz. Canlıların Darwinistlerin iddia ettikleri gibi aşama aşama ortaya çıkmalarının imkansızlığını daha iyi kavrıyoruz. Bilim yaratılmış olan varlıkların ‘muhteşem yapılarını’ bize anlatıyor, tıpkı karanlıkta kalmış bir güzelliğin üzerine tutulan bir fener gibi... O güzellik ilk var oluş anından itibaren orada mevcutken bizler canlıları inceledikçe Allah’ın yaratmasının delillerini buluyoruz ve Rabbimize olan hayranlığımız artıyor.

O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. İşte gözü çevirip gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)

Kendi dönemindeki kısıtlı imkanlara rağmen iman hakikatlerini en net delillerle ispat eden ve imana dair meseleleri tam anlaşılacak şekilde ortaya koyan Bediüzzaman Hazretleri İşaretü-l İcaz isimli kitabında yer alan Bakara Suresi 21ve 22. ayet tefsirinde (s.198) bu durumu çok hikmetli biçimde şöyle anlatıyor: 

“Ve her bir fen (fizik, kimya, matematik ve biyoloji bilimleri) nurlu bir sarsılmaz delil olup, mevcudatın (kainatın, yaratılmış şeylerin) sıra sıra zincirlerinde salkımlar gibi asılıp sallanan fayda neticelerini ve durumların değişmesinde gizli olan faideleri (faydaları) göstermekle Sâniin (Yaratıcı’nın, Sanatçının) maksat ve hikmetini ilân ediyorlar. Âdetâ zan (kuşku) şeytanlarını kovmak için her bir fen, birer karanlığı delip geçen yıldızdır. Yani, bâtıl zanları delip yakan birer yıldızdırlar.”

Bilim insanları fotosentezin nasıl olup da bu kadar verimli çalıştığını anlamak için yaptıkları çalışmalarla her yaratmayı bilen Rabbimiz Allah’ın tüm evrene hakim olan yaratma sanatına dair bir delili daha ortaya koydular. Bunun gibi iman hakikatleri, Bediüzzaman’ın da dikkat çektiği gibi, bizleri Allah’a yönelten ve karanlığı delen yıldızlar gibi yol göstericidirler.

Ey insanlar, sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin de takva sahiplerinden olun. Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin, umulur ki (küfür ve kötülükten) sakınırsınız (böylece takvaya ulaşıp korunmuş olacaksınız). (Bakara Suresi, 21. Ayet)

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo