. Bilim Araştırma Vakfı mensuplarının ve BAV Fahri Başkanı Sayın Adnan Oktar’ın yargılandığı “Bilim Araştırma Vakfı davası”, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmüş (2004//337 E.) ve mahkeme dosyanın “zamanaşımı sebebiyle ortadan kaldırılmasına” karar vermiştir. Dosya temyiz başvurusu üzerine Yargıtay’a geldiğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da bu kararın onanması yönünde görüş bildirmiştir.
· Aynı davada (iddianameleri daha sonra düzenlendiği için) haklarında zamanaşımı kararı verilmeyen ve davası devam eden beş sanık bakımından da, yerel mahkemece BERAAT kararı verilmiştir. Karar gerekçesinde, mahkeme, ana davada toplanan delillere atıf yaparak ortada hiçbir suçun bulunmadığını belirtip BAV Fahri Başkanı Sayın Adnan Oktar da dahil olmak üzere, BAV DAVASININ TÜM YARGILANANLARINI AKLAMIŞTIR.
· Sonuçta bir kısım basının ve bazı karanlık çevrelerin tahrikleriyle açılması sağlanmış olan bu davanın bir bölümü zamanaşımı sebebiyle ortadan kalkmış, (aynı iddiaların tartışıldığı) diğer bölümü de beraatle sonuçlanmıştır.
· Ancak bu sonuç, BAV camiasına karşı derin bir husumet besleyen çevreleri ciddi biçimde rahatsız etmiştir. Bu çevreler, BAV camiasını mağdur etmek ve faaliyetlerine kendilerince sekte vurmak için yeni bir provokasyonlar zincirini başlatmışlardır. (Bu provokasyonlar hakkında www.psikolojiksavas.net ve www.psikolojiksavasyontemleri.com ) adreslerindeki internet sitelerinde geniş bilgi yer almaktadır)
· İşte bu provokasyonların zirveye çıktığı bir ortamda, BAV davasının uzun bir süredir Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde beklemekte olan temyiz incelemesi sonuçlanmıştır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin başkan ve üyeleri, Sayın Zeki Aslan, Sayın Halil Akdağ, Sayın Mehmet Hulusi Özek, Sayın Erol Özgenç, Sayın Kublay Özkan davanın zamanaşımı sebebiyle ortadan kaldırılması kararının bozulmasına karar vermişlerdir.
Yargıtay Başkanımız Sayın Hasan Gerçeker;
Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde yürütülen bu temyiz incelemesi süreci hakkında bizim kavramakta – değerlendirmekte güçlük çektiğimiz bazı uygulamalarla ilgili olarak Yüksek Yargı’nın zirvesindeki seçkin bir hukukçu olarak zat-ı alinize bilgi vermek ve değerli görüşlerinizi almak istiyoruz:
1 ) Yargıtay 8. Ceza Dairesinin üyeleri söz konusu bozma kararında BAV Mensupları ile ilgili iddiaların “kanıtlandığını” iddia etmişlerdir. (Bozma kararı, sf:5)
Bildiğimiz kadarıyla “kanıtlanmak”, bir iddianın, tamamlanıp sonuca ulaşan bir yargılama neticesinde, hukuka uygun belge ve delillerle, herkesi ikna edecek, itiraza imkan bırakmayacak bir şekilde ortaya çıkarılmasıdır.
Oysa BAV davasında yerel mahkeme zamanaşımı sebebiyle dosyadaki araştırmayı tamamlamadan dosyadan el çekmiştir. Yerel mahkeme tarafından esası hükme bağlanmamış bir iddia hakkında Yargıtay tarafından “kanıtlandı” şeklinde bir değerlendirme yapılabilir mi? Mahkemede -zamanaşımı nedeniyle- bitemeyen araştırma, toplanamayan deliller, dinlenemeyen tanıklar, yapılamayan bilirkişi incelemeleri, Yargıtay tarafından gözardı edilebilir mi? Veya bunlar sanki dosyada varmış gibi hareket edilebilir mi?
Yargıtay’ın dosyada tamamlanmayan bu tahkikatı kendi kendine tamamlama imkanı var mıdır? Ya da yapıldığı kadarına dayanarak (yerel mahkeme yerine geçip) dosyadaki iddiaların esası hakkında yeni bir karar vermesine imkan sağlayan bir yasal dayanak var mıdır?
Yargıtay’ın görevi mahkemelerin kararları hakkında denetim yapmak mıdır? Yoksa (zamanaşımı sebebiyle) tamamlanmamış bir davada mahkemenin yerine geçip hükmü vermek midir? Yargıtay hem delilleri değerlendirme görevini kendi yapıp hem de mahkemenin yerine geçip hükmü ortaya koyabiliyorsa mahkemeler hangi görevi yapacaktır?
Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin bu kararında takip ettiği usul yerinde midir?
2) Bunun dışında Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından “kanıtlandığı” iddia edilen tüm isnatlar, yerel mahkemedeki yargı aşamasında çürütülmüştür.
Örneğin yargılama aşamasında “gazetecilere yönelik hakaret içeren yazılar gönderme” isnadının asılsız olduğu anlaşılmıştır. Fatih Altaylı isimli gazeteciye gönderildiği belirtilen yazıların BAV mensupları tarafından hazırlanmadığı ve gönderilmediği bilirkişi incelemesi ve kesinleşmiş yargı kararlarıyla ortaya çıkmıştır.
Yine yargılananlardan bir ekibin güya “gizli kamera ile bazı kişilere şantaj yaptıkları” isnadının da gerçek dışı olduğu ortaya çıkmıştır. Emniyet fezlekesinde bu iddianın dayanağı olarak gösterilen ve operasyon esnasında “gizli kamera başlığı” olarak kayıtlara geçirilen malzemelerin, yargılananların gözaltına alındıkları evden sökülen ve artık her yerde bulunan kapı güvenlik kameraları olduğu resmi bilirkişiler tarafından tespit edilmiştir.
Bu iddiayla şikayetçi yapılan Ebru Şimşek isimli kişinin iddialarının iftira mahiyetinde olduğu yerel mahkeme tarafından kesin biçimde tespit edilmiş, adı geçen kişi aleyhinde çeşitli savcılıklar tarafından da “suç işlemediğini bildiği kişilere suç isnat etmek – iftira “ suçundan 10 ayrı kamu davası açılmıştır.
Yargılananların “kendilerine ve başkalarına haksız çıkar sağladıkları” iddiasının dayanağı olarak gösterilen, bir takım kişilerin gayrı menkullerinin satılarak gruba devredildiği iddiasının da gerçek dışı olduğu mahkeme tarafından ispatlanmıştır. İddianamede bu iddianın dayanağı olarak gösterilen ve evini satarak yargılananlara aktardığı belirtilen Alpar Sayın ve Didem Sayın isimli kişiler dinlenmişler, bu iddianın da gerçek dışı olduğu tespit edilmiştir.
Bunlar gibi ortaya atılan tüm iddiaların asılsız olduğu yargılama aşamasında ortaya çıkmış ancak 8. Ceza Dairesi üyeleri bozma kararında bu isnatların tümünün “kanıtlandığını” iddia etmişlerdir. Bu iddiaları çürüten tanık anlatımları ve diğer belgeleri neden dikkate almadığını ise kararda belirtmemişlerdir.
BAV aleyhindeki tüm iddialar somut delillerle çürütülmüşken Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyelerinin bu iddiaları gündeme getirebilmelerinin tek açıklaması, yargı aşamasında toplanan delilleri, dinlenen tanıkları, yapılan bilirkişi incelemelerini değil, BAV mensuplarına işkenceyle imzalatılan emniyet ifadelerinin dayanak alınması olabilir. Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyelerinin de böyle yaptıkları anlaşılmaktadır.
Bildiğimiz kadarıyla işkence ile imzalatılan bir ifadenin delil değeri yoktur. Nitekim yerel mahkeme de bu ifadelere (hukuka aykırı delil hükmünde olduğu için) itibar etmemiştir. Ayrıca CMK 148. maddeye göre yanında avukat bulunmayan kişilere imzalatılan ifadelere dayanarak hüküm kurulması da mümkün değildir.
Ancak Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin üyelerinin hem işkence sebebiyle hukuka aykırı olan, hem de avukat huzurunda alınmaması sebebiyle geçersiz olan emniyet ifadelerine dayandıkları görülmektedir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin bu uygulaması doğru mudur? Bu hukuka ve usüle aykırı emniyet ifadelerine delil değeri atfedilmesi mümkün müdür? Yargıtay’ın bu konuda bilinen usulün dışında bir uygulama yapmasının yasal bir dayanağı var mıdır?
3) Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin kararında “yaşı küçük kızların istismar edilmesi” gibi tamamen yeni ve hayali bir isnada yer verilmiştir. Oysa böyle bir iddia ne işkenceyle imzalatılan emniyet ifadelerinde, ne emniyet fezlekesinde, ne iddianamede, ne de dosyanın herhangi bir yerinde bulunmamaktadır. Bu hayali isnat ilk kez Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin kararında ortaya atılmıştır.
Yargıtay üyelerinin hiçbir kanıt-ispat ortaya koyma zorunluluğu duymadan yeni (ve hayali) bir takım iddiaları kararlarına taşımış olmaları hukuka uygun mudur?
4) Yargıtay 8. Ceza Dairesi, söz konusu bozma kararında, dava dosyasında yargılanan BAV mensuplarının suçsuz olduğunu gösteren 250’den fazla delilin hiç birini dikkate almamış, ancak bunlara neden itibar etmediğini de belirtmemiştir. Yine söz konusu delillere dayanarak BAV mensupları aleyhindeki isnatların gerçek olmadığını tespit ederek BAV mensupları hakkında beraat kararı veren yerel mahkemenin hükmünü de dikkate almamış, bu yargı kararını hiç tartışmamış, bir kere bile zikretmemiş, neden itibar etmediğini hiç açıklamamıştır.
Yargıtay Dairelerinin, temyiz incelemelerinde bir takım delilleri ve yargı kararlarını bu şekilde değerlendirme dışı tutması isabetli midir? Bunları neden değerlendirme dışı tuttuğunu açıklama zarureti yok mudur? Savunmanın esaslı dayanaklarını oluşturan kanıtları tartışmamanın yasal bir dayanağı var mıdır?
5) Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyeleri, kararda 4422 sayılı yasa metninden geniş bir bölümü olduğu gibi karar metnine almış, bu bölümde ifade edilen “basın yayın kuruluşları üzerinde nüfuz elde etmek”, “kendilerine ve başkalarına haksız çıkar sağlamak” “destekledikleri partilerin seçimlerde oy elde etmesini sağlamak için sindirme gücünü kullanmak” gibi eylemlerin BAV mensupları tarafından gerçekleştirildiğini öne sürmüşlerdir.
Ancak bu iddialarını somutlaştırmamışlardır. Yani kimin, kime karşı, nerede, ne zaman, hangi delillere göre, nasıl bir yasadışı davranışta bulunmakla suçlandığı hiç belirtilmemiştir. Yargıtay’ın soyut iddialara dayanarak “yargılananlar bu eylemi gerçekleştirmiştir” şeklinde toptan suçlayıcı bir iddiada bulunması hukuken mümkün müdür? “Küçük kızları taciz ettiler”, “siyasileri tehdit ettiler”, “basın üzerinde nüfuz kullandılar” gibi somutlaştırılmamış isnatlarda bulunulması yasalara ve Yargıtay’ın çalışma usullerine uygun mudur?
6) Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyeleri, 36 kişinin yargılandığı BAV davasındaki zamanaşımı kararını 18 kişi bakımından bozmuş, 18 kişi bakımından onamıştır. Haklarında onama kararı verilenler ile bozma kararı verilenler arasında, hukuki durum açısından ne gibi bir farklılık bulunabildiği ise anlaşılamamaktadır. Haklarında onama kararı verilen şahısların, varlığı iddia edilen “örgüte mensup oldukları ancak suç işlediklerinin anlaşılamadığı” ifade edilmektedir. Haklarında onama kararı verilen kişilerin suç teşkil eden bir faaliyetlerinin tespit edilemediği doğrudur. Çünkü ne onlar, ne de haklarında bozma kararı verilen kişiler herhangi bir suç işlemiş değillerdir. Nitekim haklarında bozma kararı verilen 18 kişinin hangi faaliyette bulundukları, hangi tarihte, kime karşı, nasıl suç işledikleri de açıklanmamaktadır.
Durum böyleyken, Yargıtay’ın, herhangi bir delil ya da dayanak belirtmeden bazı kişilerin suç teşkil eden eylemlerde bulunduklarının “anlaşıldığını” iddia etmesi usule uygun mudur? Bunun nasıl “anlaşıldığı”nın açıklanması yasal bir zorunluluk değil midir? Zira ilk derece mahkemesi de böyle bir tespit yapmamış, buna dair bir kanıta ulaşmamıştır. Yargıtay’ın herhangi bir gerekçe ve delil belirtmeden “anlaşıldı” diyerek davada yargılanan bir takım kişilerin suç işlediklerini kabul etmesi yasalara uygun mudur? Yargıtay üyelerinin böyle davranmalarına imkan tanıyan bir yasal dayanakları var mıdır?
Yargıtay Başkanımız Sayın Hasan Gerçeker;
Girişte de belirttiğimiz gibi, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin kararından hemen önce, bir seri provokasyon yapılmış, BAV camiasına yakın bazı kişilerin aileleri bu provokasyonlarda kullanılmış, bunlardan kimi kamuoyuna BAV mensupları tarafından mağdur ediliyor gibi gösterilmiş, televizyonlara çıkarılıp ağlatılmıştır. Yine aynı günlerde Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin ilamı, karar açıklanmadan günler önce basına sızdırılmıştır. Yargıtay kararının açıklandığı günlerde yaşanan tüm bu gelişmeler, tedirgin edici, şüphe uyandıran gelişmeler olmuştur.
Ancak bizler, bunların üzerinde durmuyor, yukarıda bazılarını saydığımız somut olaylardaki alışılamadık uygulamaların dayanağının açıklığa kavuşmasını istiyoruz.
Zira Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyeleri tarafından BAV davasının temyiz aşamasında yapılan bu uygulamaların hukuki dayanaklarını bilmiyoruz, anlamıyoruz ya da bulamıyoruz.
Konuyu bilginize sunuyor, değerli görüşlerinizi almak istiyoruz. Saygılarımızla.
Bilim Araştırma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
Cem Sedat Altan