Hayatın kökeni, yani Dünya üzerindeki ilk canlıların nasıl oluştuğu sorusu, 150 yıldır materyalizmin en büyük açmazlarından biri olmuştur. Çünkü en basit canlı olarak kabul edilen hücre, insanoğlunun ürettiği hiçbir teknoloji ile kıyaslanamayacak bir kompleksliğe sahiptir. Olasılık hesapları, değil hücrenin, hücrenin en temel yapıtaşı olan proteinlerin bile rastlantısal olarak ortaya çıkamayacaklarını ispatlamaktadır. Bu ise elbette yaratılışın ispatıdır.
- Tek bir proteinin oluşması için DNA gerekir
- Protein olmadan DNA oluşamaz
- DNA olmadan protein oluşamaz
- Protein olmadan protein oluşamaz
- Tek bir proteinin oluşması için 60 ayrı protein gerekir
- Bu proteinlerin bir tanesi bile eksik olsa protein var olamaz
- Ribozom olmadan protein oluşmaz
- RNA olmadan da protein oluşmaz
- ATP olmadan protein oluşmaz
- ATP’yi üretecek mitokondri olmadan da protein oluşmaz.
- Hücre çekirdeği olmadan protein oluşmaz
- Sitoplazma olmadan da protein oluşmaz
- Hücredeki organellerden bir tanesi eksik olsa protein oluşamaz
- Hücredeki bütün organellerin var olması ve çalışması için de proteinler gereklidir
- Bu organeller olmadan da hiçbir şekilde protein olmaz.
Bu sistem, bir arada çalışmak zorunda olan iç içe bir sistemdir. Biri olmadan diğeri olamaz. Tek bir parçası var olsa bile, sistemin diğer parçaları olmadan bu parça hiçbir işe yaramaz.
Kısacası,
BİR PROTEİNİN VAR OLMASI İÇİN HÜCRENİN TAMAMI GEREKİR.Hücre, bugün incelediğimiz ve çok az bir kısmını anlayabildiğimiz mükemmel kompleks yapısı ile var olmadığı sürece, TEK BİR TANE BİLE PROTEİN MEYDANA GELEMEZ.
Aslında, yaşamın akıl sahibi bir varlık tarafından meydana getirildiği o kadar açıktır ki, insan bu açık gerçeğin neden yaygın olarak kabul edilmediğini merak etmektedir. Bunun (kabul edilmemesinin) nedeni, bilimsel değil, psikolojiktir.282
Hem Hoyle hem de Wickramasinghe, materyalizmi benimseyerek bilimle uğraşmış insanlardır. Ama karşılarına çıkan gerçek, hayatın yaratılmış olduğudur ve onlar da bu gerçeği kabul etmek durumunda kalmışlardır. Bugün bilim dünyasındaki daha pek çok biyolog ya da biyokimyacı, yaşamın rastlantılarla doğduğu hikayesini terk etmiş durumdadır.
Yaratılış, hiçbir bilimsel bulgu ile çelişmeyen bir gerçektir. Aksine tüm bilimsel bulgular, hep yaratılışı destekler niteliktedir. Örneğin, Big Bang teorisi, evrenin bir başlangıcı olduğunu ispatlar. Bu ise yaratılış gerçeğini teyid ederken, materyalizmi yalanlar. Canlı türleri fosil kayıtlarında hiçbir evrimsel ataya dair iz olmadan, aniden ve bugünkü halleriyle belirmektedir ve evrimcilerin olduğunu varsaydıkları ara geçiş formlarına ait bir tek fosil dahi bulunmamaktadır. Bu ise evrim teorisini yalanlarken yaratılış gerçeğini ispatlamaktadır. Canlılığın son derece kompleks yapısı ise, tesadüflerin bir ürünü olamayacağını, canlılığın oluşumu için mutlaka akıl, bilinç, bilgi ve yetenek gerektiğini açıkça ortaya çıkartmıştır. Tüm bunlar evrim teorisini geçersiz kılarken, Allah'ın varlığının delillerini de ortaya koymaktadır. Fakat evrim teorisini savunanlar bilimsel bulguları gözardı etmekte ve böylece evrim teorisi adında bir dogma oluşturmaktadırlar.
280. Robert Shapiro, Origins: A Sceptics Guide to the Creation of Life on Earth, Summit Books, New York, 1986, s. 127.
281. Fred Hoyle, Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, New York, Simon & Schuster, 1984, s. 148.
282. Fred Hoyle, Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, New York, Simon & Schuster, 1984, s. 130.