Bir kuş tüyü ele alınıp çıplak gözle incelenecek olursa sıralı bir şekilde dizilmiş olan küçük küçük başka tüylerden oluştuğu görülür. Aynı tüye bir büyüteçle bakıldığındaysa çok daha fazla detay ortaya çıkar. Bu detayları oluşturanlar da yine başka tüyler ya da tüycüklerdir. Birazdan da inceleyeceğimiz gibi her tüyün ve her tüycüğün birbirine bağlanışının, duruşunun, yönünün uçuşu sağlayan önemli nedenleri bulunmaktadır.
Her kuşun kanadı, kuşun ağırlığına ve gövdesinin şekline göre onu havaya kaldırabilecek bir yapıya sahiptir. Ayrıca kanatların kuşun havadaki ve yerdeki dengesini ve manevra kabiliyetini sağlayacak bir yapısı da vardır. Kuşların kanat ve kuyruk tüyleri hafif ve esnektir ve birbirleriyle orantılı bir yapıdadır. Yani uçuş için gerekli olan yapı tam anlamıyla sağlanmıştır. Kuşların kolayca uçabilmeleri için mümkün olduğunca hafif olmaları gerekir. Tüyler de bu ihtiyaçlarına en uygun olacak maddeden yaratılmışlardır. Bu madde ise 'keratin proteinleri'dir. Keratin maddesi yalnızca kuşların tüylerinde bulunan bir madde değildir. Aksine bu protein bizlerin çok yakından tanıdığı bir malzemedir. İnsanların saçları ve tırnakları keratinden oluşmaktadır.
Üstelik kuşların tüylerini meydana getiren bu hayati madde aslında bir nevi atıktır. Bu atık derinin alt tabakalarında ölen yaşlı hücrelerden oluşmaktadır. Ölü hücreler yerlerini genç hücrelere terk ederler. Böylece besin ve oksijen kaynaklarından uzaklaşarak sert ve dayanıklı keratin maddesini oluştururlar. Bizim vücudumuzda farklı bir görünüme ve yapıya sahip olan bu protein, kuşların vücudunda bambaşka bir yaratılıştadır. Neden keratin maddesi hiçbir zaman şaşırıp tüy yerine saça veya tırnağa dönüşmez? Gerçekten de her madde ihtiyaç duyulan yerde yine ihtiyaca göre şekillenir. Buna karar veren ise asla varlıkların kendileri elbette ki olamaz.
Bir tüyün sapının her iki tarafında damarlar yer alır ve her bir damarda 400 kadar küçük çengel bulunur. İşte bu çengeller tüy damarlarını oluşturur ve çengellerin her biri kendi başına küçük bir tüy gibi görünür. Bu 400 kancanın her birindeyse 2'şer tane olmak üzere toplam 800 kadar daha küçük kanca vardır ve bunlar "barbül" olarak adlandırılırlar. Barbüller de ön ve arka barbüller olarak ikiye ayrılır. Öndeki barbüller tüyün ön tarafında yer alırlar, diğerleri ise tüyün alt arka tarafında yer alırlar. Bu çok detaylı yapının da detayları vardır. Küçük bir kuş tüyüne sığdırılmış olan 800 küçük kancanın önde yer alanlarında yani öndeki barbüllerde de 20'şer tane daha kancacık vardır. Bu kancacıklar kumaş parçalarının teyellenmesi gibi iki tüyü birbirine tuttururlar.
Tek bir kuş tüyünde yer alan bütün bu yapıları toplayarak bir sayı vermek gerekirse; tek bir tüyde yaklaşık olarak 300 milyon tane küçük kanca vardır. Bir kuşun bütün tüylerindeki toplam kanca sayısıysa yaklaşık olarak 700 milyardır. Toplam olarak 700 milyarı bulan küçük kancaların ve bunlardan da küçük olan kancacıkların her biri teker teker bulundukları yerlere özel olarak yerleştirilmişlerdir. Kuş tüyünün kanca ve çengellerle birbirine sımsıkı kilitlenmiş yapısının çok önemli bir nedeni bulunmaktadır.
Tüylerin kuşun üzerinde sımsıkı tutunması, hiçbir harekette dökülüp gitmemesi gerekir. Kancalar ve çengellerden oluşan mekanizma sayesinde tüyler öylesine sıkıca kuşa tutunur ki ne şiddetli rüzgar, ne yağmur, ne kar onların dökülüp gitmesine sebep olmaz.
Kuşların kanatlarındaki tüyler kesinlikle dağınık ve birbirinden kopuk değildir. Yukarıda söz edilen çengeller tüm tüycükleri birbirine sımsıkı kenetlemiştir. Ayrıca tüyler kuşun derisi üzerinde kusursuzca bir düzende sıralanmışlardır. Bu sıralanmadan dolayı tüyler birbirine tutunduğunda yekpare bir ağ meydana getirir. Bu tek parça yapı kuşların havayı iterek yükselmesini sağlar. Görüldüğü gibi tüylerin diziliminden, birbirlerine olan bağlantılarına kadar herşey fizik kanunları ile kusursuz bir uyum içerisindedir. Herşey bu kanunlara göre açıkça planlanmıştır.
Bilindiği gibi kuşlar itme hareketini yapabilmek için kanat çırparlar. Ancak burada çok önemli bir nokta söz konusudur. Kuşun yükselebilmek için kanadını yukarıdan aşağıya itmesi gerekmektedir, dolayısıyla kanadının altındaki havayı itebilir. Fakat tek bir itme hareketi gövdesini yerden kesmeye yeterli olmayacaktır. Ancak kanatlarını arka arkaya çırparak yerden havalanmayı başarabilir. Bu sırada yukarıdan aşağıya ittiği kanadıyla aynı hareketi tekrarlayabilmek için, bu sefer de onu aşağıdan yukarı kaldırmak zorundadır.
Bu durumda yekpare olan kanadı havayı ters yöne iteceği için hem çok kuvvet harcamak zorunda kalır, hem de gitmek istediği yönün tersine kuvvet uygular. Bu da uçabilmesini engelleyecek ve dengesinin bozulmasına sebep olacaktır. Ancak kuşlar dengelerini kaybetmeden rahatlıkla uçabilmektedirler. Bunu sağlayan mekanizma ise bilim adamlarınca 'kilit sistemi' olarak adlandırılmaktadır. Kancaların birbirine tutunması fermuarın iki tarafının birbirine kenetlenmesine benzemektedir.
Bu yüzden kanat aşağı inerken hava geçirmeyen, yukarı çıkarken ise havayı geçiren bir sisteme sahiptir. İşte yükselmelerini ve havada tutunmalarını sağlayan yapılardan biri bu sistemli tüylerdir. Bu sayede kuşlar çok değerli olan enerjilerini uçuş sırasında fazla harcamaz ve rüzgardan en iyi şekilde faydalanırlar.
Kuş tüyündeki bu inanılmaz detaylı yapı bu kadarla kalmamaktadır. Bir diğer özellik de kancacıkların oyuklara oturmasını sağlayan menteşelerdir. Bu menteşelerin de çok özel bir yapısı vardır. Menteşeler bir yöne doğru harekete izin verirken, diğer yönde bir harekete izin vermezler. Bu da kuş tüyüne sağlam ve dayanıklı yapısını verir. Kuşun karnındaki tüylerle, kanat ve kuyruk tüyleri birbirinin aynı değildir. Büyük tüylerden meydana gelen kuyruk tüyleri dümen ve fren görevini yerine getirirken, kanat tüyleri ise kuşun kanat çırpması esnasında açılarak yüzeyi genişletecek ve kaldırma kuvvetini arttıracak şekildedir. Ayrıca tüylerin bir bölümü izolasyon yaparak ısıyı korur, hatta bazıları su geçirmezdir. Görüntü itibariyle son derece zayıf görünen bu su geçirmez tüyler, uçmak için çok yüksek derecede ısıya ihtiyacı olan kuşların bedenini sararak ısı sağlar. Kuş tüylerinin farklılığı onların rastgele oluşmadıklarının da bir diğer önemli göstergesidir. Birçok tüy çeşidi vardır ve her biri bulunması gereken yerde, sahip olması gereken özelliklerle birlikte yaratılmıştır.
Neredeyse her tarafı tüylerle kaplı olan kuşların temizliği tüm canlılarda olduğu gibi hayati önem taşır. Çünkü bu tüyler rahatlıkla bakteri ve mantarların yaşayabileceği bir ortam oluşturur. Elbette ki kuşlar bu tehlikelere karşı da korunmuşlardır. Kuyruk tüylerinin altında salgı bezleri bulunur. Çoğunun salgı bezleri yağ içerir. Kuyruk tüylerinin altında gizli olan yağ sıradan bir madde değildir. Aksine bu salgı son derece gelişmiş bir dezenfektandır. Bu dezenfektan kuşun tüylerinde bakteri ve mantar üremesini engeller. Ancak etkili olabilmesi için bu yağın tüm tüylere yayılması gerekir. İşte kuşlar da her fırsatta titiz bir çalışmayla tüm tüylerini yağlar. Yalnızca yağlamakla kalmazlar, tüylerinin bakımı için dikkatli bir temizlik ve düzenleme de yaparlar. Yaşamaları için gerekli olan bu çalışmayı gagalarıyla yaparlar. Gagaları ile aldıkları yağı, tüylerinin temizliğinde kullanan kuşlar, bu sayede tüylerinin esnekliğini de korur ve su geçirmesini engeller. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da şudur; kuşlar dezenfektanları ile birlikte yaratılmışlardır ve her biri bu dezenfektanı kullanmasını çok iyi bilmektedir. Dahası dünyanın dört bir yanında ve ilk yaratıldığı günden bu yana her kuş bu temizleme işlemini bilmektedir. Allah'ın her canlı üzerindeki koruması ve ilhamı kuşlar üzerinde de açık olarak görülmektedir.
Özellikle su kuşlarında, tüylerin ve vücudun ıslanmaması yeniden sudan havalanabilmeleri için şarttır. Görüldüğü üzere bu özel bileşimli yağın kuşlar için hayati önemi vardır. Ayrıca salgıladıkları bu yağ türlerine göre değişik özelliklere sahip olabilmektedir. Örneğin bazı kuşlarda bu yağ kötü kokar ve bu kötü koku kendilerini savunmalarına yarar. Kırmızı pelikan ve kırmızı deniz kırlangıcı gibi kuşlarda ise salgı kırmızı renk içeren bir bileşikten oluşmaktadır. Bu da sahip oldukları rengin temel maddesini teşkil eder.
Tüm bu itinalı ve ayrıntılı bakıma rağmen tüyler zamanla yıpranır. Ancak buna karşı kuşlar çok köklü bir temizlik daha geçirirler. Evet, mevsime bağlı olarak tıpkı ağaçların yapraklarını dökmesi gibi, tüylerini yenilerler. Böylesine kapsamlı bir sistem yılda en az bir kez kendi kendini tamamiyle yenileyebilmektedir. Üstelik bu değişim kuşun hayatında hiçbir eksikliğe yol açmaksızın gerçekleşir. Tüm tüy sisteminin yeniden kusursuzca yaratılması ancak yaratılıştaki sürekliliğin ve mükemmelliğin bir kanıtı olabilir. Kuşların uçmalarını sağlayan, işte bu son derece kusursuz bir tasarıma sahip olan kompleks tüy yapılarıdır. Evrimciler ise bu kadar karmaşık, bu kadar detaylı ve her biri bir fizik kuralının gerekliliklerini yerine getiren özelliklerin tesadüfler sonucunda ve zaman içinde meydana geldiğini iddia edebilecek kadar akıl dışı bir tavır sergilemektedirler.
Kuş tüylerindeki özelliklerden herhangi biri tesadüfler sonucu oluşsa bile bunların hepsinin tesadüflerle oluşup biraraya gelmesi imkansızdır. Üstelik evrimcilerin iddiasını daha da imkansızlaştıran bir nokta daha vardır; evrimciler sürüngenlerin uğradıkları tesadüfi mutasyonlar sonucunda kuşlara dönüştüklerini iddia etmektedirler. Bu iddialarına göre ise kuş tüylerinin kökeni sürüngen pullarıdır. Ancak çok açık olarak bilinen bilimsel bir gerçek vardır ki; sürüngen pulları ile kuş tüyleri arasında ne kimyasal ne de anatomik açıdan hiçbir benzerlik bulunmamaktadır. Bir düşünün; öyle mutasyonlar rastgelecek ki, sürüngen pulları bir anda 700 milyar çengelin birbirine bağladığı kuş tüyüne dönüşecek. Tesadüflerin milyonlarca tüycüğü yüz milyarlarca çengel ve kanca ile birbirine bağlayarak, uçmak gibi daha önce varolmayan bir mekanizmayı oluşturmaları kesinlikle imkansızdır. Herşeyden önce bunu gerçekleştirecek fizik, kimya ve anatomi bilgisine ihtiyaç vardır. Kusursuz bir tasarım kabiliyeti kesinlikle zorunludur.
Tabii ki tesadüfler bunların hiçbirini yapamazlar. Çok küçük bir alana sığdırılan bu inanılmaz yapılar yine tek bir sonuca bizi götürecektir. Kuş tüylerini yaratan sonsuz ilim ve güç sahibi olan Allah'tır. Kuş tüylerindeki bu muhteşem tasarım, evrim teorisinin kurucusu olan Charles Darwin'i de çok düşündürmüş, hatta tavus kuşu tüylerindeki kusursuz yapı ve estetik kendi ifadesiyle Darwin'i "hasta etmiş"tir. Darwin, arkadaşı Asa Gray'e yazdığı 3 Nisan 1860 tarihli bir mektupta "gözü düşünmek çoğu zaman beni teorimden soğuttu. Ama kendimi zamanla bu probleme alıştırdım" dedikten sonra şöyle devam ediyordu:
"Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavus kuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor."
Kuş tüyleri gibi iman hakikatleri Allah'ın yaratmasındaki kusursuzluğu görmek istemeyenleri hasta edebilir, ama canlılardaki bu kusursuz tasarım inananları hiçbir zaman hasta etmez, aksine Allah'a olan bağlılıklarını arttırır, Allah'ın ayetlerini görüp bilmelerini sağlar.
Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir. (Şura Suresi, 29)