➠ Kalp kapakçıkları akan kanı nasıl olur da sızdırmaz?
➠ Midedeki sızdırmayan kapak mekanizması nasıldır?
➠ Nefes borusu ile yemek borusu arasındaki kontrol sistemi nasıl gerçekleşir?
Günlük yaşamımızda sıvıları sızdırmasın diye şişelerin, kavanozların kapaklarını kapatırız. Buradaki amaç sıvının gerekli zamanlarda kontrollü olarak akmasını sağlamaktır. Vücudumuzdaki sıvılar da buna benzer bir yöntemle korunur. İnsan vücudundaki kapaklar, bu korumanın yanında son derece hayati görevler de üstlenmişlerdir. Örneğin bunlar, çok tehlikeli asitlerin çıkışını önleyen, kirli ve temiz olan maddeyi birbirine karıştırmayan, ne zaman kapanacağını ne zaman açılacağını bilen hiçbir bakıma ve enerji kaynağına ihtiyaç duymadan yıllarca çalışan kapaklardır. Rabbimiz’in bir lütfu olarak, mucizevi özelliklere sahip bu mükemmel kapaklar hiçbir müdahaleye gerek olmadan doğumdan ölüme kadar vücudumuzun içinde disiplinli çalışmalarını devam ettirirler. Kalp Kapakçıklarındaki Benzersiz Yapı
Kalbin oldukça sistemli bir mekanizması vardır. Bu sistemde meydana gelen tek bir aksaklık o insanın hayatını sona erdirebilir. Kalbin sahip olduğu mekanizmalardan en önemlisi ise sağ ve sol tarafında bulunan pompalar ile bunlar arasındaki kapakçıklardır.
İnsan sağlığı için büyük önem taşıyan bu sistem şöyle çalışır:
Kalpteki pompalar altlı-üstlü iki farklı pompa setinden oluşur. Bu pompalar arasında kanın akış yönüne doğru açılan tek taraflı kapakçıklar vardır. Küçük pompa kasıldığında bu kapakçıklar açılır ve kan büyük pompanın içine dolar. Büyük pompa kasıldığında aradaki kapaklar kapanır ve kanın, geldiği yöne doğru akması engellenmiş olur.
Benzer kapaklar büyük pompanın boşaltma bölümünde de vardır. Büyük pompa kasıldığında bu kapaklar açılır ve kanın vücuda doğru akması sağlanır. Ancak pompalama işlemi durduğu anda kapaklar kapanır ve gönderilen kanın kalbe geri dönmesi engellenir.
Bu kusursuz sistemin kompleks yapısı üzerinde biraz düşünelim... İçindeki sıvıyı sızdırmaması için bir pet şişenin bile kapağını belli bir kuvvet uygulayarak sıkıca kapatırız. Oysa vücudumuzdaki kusursuz düzen sayesinde kalp kapakçıkları, bir damlasını bile sızdırmadan kanın vücuda pompalanmasını sağlayarak yaratılış gerçeğini gözler önüne sermektedir.
Kalp kapakçıkları, kanın akış yönüne doğru tek taraflı olarak açılırlar. Kulakçıklar kasıldığında bu kapaklar açılır ve kan karıncıkların içine dolar. Büyük tazyikle akan kanın geri dönmemesi için kapaklar hemen kapanır.
Boru Hattındaki Otomatik Kapılar: Toplardamar Kapakçıkları
Toplardamarlar, vücuttaki kusursuz düzenin en güzel örneklerindendir. Bu damarların içine yalnızca kalbe doğru açılan birçok kapakçık yerleştirilmiştir. Böylece kan, yer çekiminin etkisiyle geriye doğru gidemez. Akım sadece kalbe doğru olur. Bu kapakçıkların her biri son derece özel bir yapıya sahiptirler. Her birinin -yine etten yapılmış- menteşeleri vardır ve bu menteşeler kapağın tek yöne doğru açılmasına izin verecek bir yapıya sahiptir. Ortada gerçek bir mühendislik harikası vardır. Şimdi bu mükemmel sistemin nasıl inşa edildiğini düşünelim.
Yeryüzünün en uzun boru hattının (toplardamar) yapımında çalışan işçiler (hücreler), üç önemli görevi üstlenmişlerdir. Bu işçiler hem bir mühendis hem bir işçi hem de bir inşaat malzemesi olarak görev alırlar.
Hücrelerin Mühendislik Bilgisi…
Bu boru inşaatının yapım planları ve projeleri, hücrelerin çekirdeklerindeki bilgi bankalarında (DNA’larında) bulunmaktadır. Her hücre bu projeyi adeta bir mühendis gibi okur. Hücrenin bir inşaat projesini okuması ve yorumlaması şüphesiz mucizevi bir olaydır. Bazı insanlar yıllarını akademik çalışmalara vermiş mühendislere, profesörlere karşı saygı ve hayranlık duyarken, asıl hayranlık duyulması gerekenin Rabbimiz’in -çok daha kompleks plan ve projeleri okuyup yorumlayabilen ve uygulamaya koyabilen- hücrelerde sergilediği yaratma sanatı olduğu açıktır.
Boru Hattını İnşa Etmek İçin Kendilerini Feda Ederler…
Hücreler okudukları ve yorumladıkları plana göre boru inşaatının neresinde görev yapmaları gerektiğini bilirler. Ayrıca bu inşaatta çalışan milyarlarca hücre içinden hangileri ile biraraya gelmeleri gerektiğini de bilirler. Ait oldukları yeri buldukları anda ise bir işçi gibi çalışmaya başlar ve boru hattının kendilerine düşen parçasını inşa ederler. Ancak kullandıkları malzeme yabancı bir inşaat malzemesi değil “kendileri”dir. Bu inşaatta çalışan her hücre, ömrünün geri kalan kısmını boru hattının küçük bir parçası olmak uğruna feda eder.
Eksiksiz Bir Düzen İçinde Çalışırlar…
Her kapaktan birkaç milimetre ileride aynı mucize gerçekleşir. Burada bulunan başka hücreler de yine benzer bir şuurla başka bir kapak yaparlar. Adeta bir önceki kapağı inşa eden hücrelerle sözleşmişçesine aynı yöne doğru açılan bir kapak inşa ederler. Eğer bu kapaklardan bazılarını inşa eden hücreler farklı bir karar alsalar ve kapaklardan bazılarını ters yöne doğru açılabilecek şekilde inşa etselerdi, bu sefer kan, damarlarda akamaz ve insan yaşamını derhal yitirirdi. Ancak bu gerçekleşmez ve toplardamar boyunca var olan binlerce kapağın her biri ayrı ayrı birbirlerine uygun şekilde inşa edilirler.
Midenin Sızdırmayan Kapak Mekanizması
Sağlıklı bir insanda yemek yerken her lokma ağızdan yemek borusu aracılığı ile mideye aktarılır ancak mide içeriği yukarı yemek borusuna doğru geçemez. Bunu sağlayan mekanizmaya ‘mide kapakçığı’ adı verilir. Yiyecekleri sızdırmaya engel olan midenin özel yapısındaki mekanik ve anatomik detaylar şöyle sıralanabilir:
➢ Göğüs kafesi ile karın boşluğu arasının tamamını kaplayan diyafram kasının, yemek borusunu sardığı kısmının sıkı oluşu.
➢ Yemek borusu alt ucu ile midenin birleşme yerinde var olan ‘dar’ açı: Tıpta “HIS” açısı denilen bu açı, mide içeriğinin mideden yukarı çıkmasına engel olur.
➢ Yemek borusu alt ucunda var olan kas mekanizması: Tıpta “LES” denilen alt yemek borusu büzücüsü, normalde hep kasılı durmakta ve ağızdaki bir lokma yemek borusuna aktarıldığında kendiliğinden gevşemektedir.
Normal şartlar altında, kapakçık görevi gören midedeki bu mekanizma yutma sırasında açılarak yiyeceklerin mideye geçmesine izin verir. Sonra kapanarak gıdaların geri kaçmasını önler. İyi çalışmadığında (sık veya uzun süre gevşek kaldığında) mide içeriği ve asit yemek borusuna geri kaçabilir.
Bu da ‘reflü’ olarak bilinen rahatsızlığa neden olur.
Hayati Öneme Sahip Bir Kapakçık: Epiglot
Nefes borunuzla yemek borunuz boğazınızda yan yana bulunur ancak boğulmadan yutkunabilir, yemek yiyip, konuşabilirsiniz. Peki bu nasıl gerçekleşebilmektedir?
Nefes borusunun üstünde yer alan ve küçük bir dokudan oluşan bir kapak yutkunurken otomatik olarak nefes borusunu kapatır. Nefes borusunun hemen girişindeki bu kapakçığa “epiglot” adı verilir. İşte bu sayede yemek yerken nefes borusuna su veya yiyecek kaçması engellenmiş olur. Yutkunmadan sonra ise bu kapakçık tekrar yerine gider ve böylece nefes borusundan hava geçmesi sağlanır.
Normal bir insanın sahip olduğu epiglot kapakçığının yapısı ile bir bebeğin kapakçığının yapısı farklıdır. Çünkü;
Bu kapakçıkların aynı olması bebek için tehlikeli bir durum oluşturacaktır. Bu nedenle bebeklerdeki kapakçık sistemi, yetişkinlerinkinden çok daha farklı bir şekilde çalışır. Bebeklerde bu kapakçık erişkinlerden daha yukarıda bulunur. Bu sayede bebek nefes alıp verirken rahatlıkla anne sütü de emebilir. Bebeklerin anne sütü emerken bir yandan ağlayıp bir yandan boğulmamaları da bu yüzdendir. Eğer bebeklerdeki kapak sistemi de yetişkinlerdekine benzer bir yapıya sahip olsaydı, bebekler anne sütünü emerken boğulabilirlerdi.
Sonuç
Bebekliğinizden bugüne kadar, binlerce kez yediğiniz yemek sırasında, onbinlerce kez yutkunmanıza rağmen her seferinde, epiglot, tam doğru anda nefes borunuzun girişini kapattı.
Kalp kapakçıklarınız, bir damlasını bile sızdırmadan kanın vücudunuza pompalanmasını sağladı.
Toplardamar boyunca var olan binlerce kapağınız hücreleriniz tarafından inşa edildi.
Siz varlığından haberdar bile değilken, üzerlerinde hiçbir kontrolünüz yokken, bu kapakçıklarınız hep en doğru anda kapanarak hayatınızı kurtardı.
Kuşkusuz tüm bunların gerçekleşmesi ancak Rabbimiz’in ilhamı ile mümkündür. Vücudumuzda doğduğumuz ilk günden beri yer alan bu kusursuz sistemler, tüm evren ve canlıların Yüce Allah’ın eseri olduğunun apaçık delillerindendir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir:
“O Allah ki, yaratandır (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)
İnsan Vücudu Evrimcilerin Tesadüf İddialarını Geçersiz Kılar
İnsan vücudunun hiçbir noktasında tesadüflere yer yoktur. Çünkü milyonlarca detayın aynı anda, ölçüsüyle, zamanlamasıyla hatasız ve eksiksiz olması, bunların hiçbirinin hiç yorulmadan aralıksız bir şekilde 60-70 sene müthiş bir koordinasyonla çalışması tesadüflerle açıklanması imkansız bir durumdur.
Her organ başına buyruk hareket etse, kendilerine gelen emirleri geciktirse ya da bunlara gelişigüzel cevap verse, istediği zaman büyüse, istediği zaman çalışsa oluşacak kargaşa ortamında bir an bile yaşamamız mümkün olmazdı. Üstelik böyle bir karmaşa ortamının yaşanması için sadece kısa süreli bir gecikme ya da az sayıda hücrenin karışıklık çıkarması bile yeterli olurdu. Nitekim tesadüf iddialarının sahipleri evrimciler de, karşılaştıkları mükemmel düzen karşısında hayranlıklarını gizleyememekte ve bu organların, sistemlerin tam olmaları gereken yer, şekil ve fonksiyonlarla, vücut içinde nasıl olup da yerleştikleri sorusu karşısında çaresiz kalmaktadırlar. Oysa cevap açıktır: Tüm bunları kusursuz şekilde yaratan tüm alemlerin Yaratıcısı olan Yüce Allah’tır:
Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülale’den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu ‘düzeltip bir biçime soktu’ ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 7-9)