Canlıların her biri, insanları hayrete düşüren birçok yaratılış özelliklerine sahiptir. Günümüzde teknolojik imkanlar çok ilerlediği halde canlıların bu üstün yaratılış özelliklerinden bazı alanlarda faydalanılır. Canlıların askeri alanda kullanımı da bunlardandır. Ayette Allah canlılarda insanlar için yarattığı yararları şöyle haber verir:
“Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.” (Mü’minun Suresi, 21)
Bal arıları “Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uç. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır.” (Nahl Suresi 68- 69 ) ayetinde haber verildiği gibi varlıkları insanlar için son derece önemli canlılardır. Bu canlıların insanlara şifa olan bal dışında bir diğer faydasını Hırvat araştırıcılar bulmuştur. Bal arıları, kara mayınlarını koklayarak yerlerini tespit edebilirler. İnsanlığın baş edilmesi en zor sorunlarından biri olan kara mayınları, arıların sahip olduğu koku alma özellikleri vesilesiyle çok kolay bir biçimde temizlenebilecektir.
Arıları eğitmek için yemeklerine koku maddesi katmak gibi kolay bir yöntem benimseyen araştırıcılar, şeker solüsyonuna az miktar TNT patlatıcı katmışlardır. Arılar yaklaşık beş dakika gibi kısa bir süre içinde bu solüsyonu arayıp bulacak ve TNT kokusunu tespit edecek yeteneğe sahiptirler. Mayınları tespit etmek için eğitilen arılar doğaya bırakıldığında, ısı algılayıcı kameralar arıların hareketlerini takip ederek bu canlıların yoğunlaştıkları bölgelerde mayının gömülü olduğunu anlayacaklardır. 1991’den bu yana 2500 insanın ölümüne yol açan yaklaşık 90 bin mayının arıların koklama yeteneği sayesinde temizlenebileceği umulmaktadır.
Arıların koklama yetenekleri köpeklerden bile çok daha güçlüdür. Bu canlıların koku alma organları antenlerinin üzerinde bulunur. (Böceklerin koku alma organları insanlardaki gibi solunum delikleri içinde yer almaz. Solunum delikleri başlarında değil vücutlarının başka bölgelerinde bulunur.) Anteninin içine doğru beyninden gelen koklama sinirleri uzanır. Ancak bu sinirler koku maddeleriyle doğrudan temas etmezler. Çünkü böceklerin vücudu -antenler de dahil olmak üzere- kabuk ile kaplıdır.
Arı antenlerinin üzerinde pek çok delik vardır. Beyinden gelen koklama sinirleri bu deliklerin içinde son bulur. Ancak bu deliklerin üzeri özel bir zarla kaplıdır ve sinir uçlarını korumaya yarar, buna rağmen kokuyu geçirebilme özelliğine sahiptir. Bu deliklerin arası ise incecik tüylerle kaplıdır. Bunlar arının duyum tüyleridir. Havadaki en küçük moleküllerin kokusunu bile alabilecek şekilde ve sayılamayacak kadar çok koku alıcılarından oluşan bu duyu organları vesilesiyle arılar metrelerce öteden koklayarak bir çiçeğin sahip olduğu özü, polen taşıyıp taşımadığını, aromasını ve 100 tip çiçek parfümü arasındaki farkı kolaylıkla ayırt edebilirler. Arıların bu özelliği bilim dünyasında patlayıcı, uyuşturucu madde, uranyumun aranması, hamile kadınları ve kanser hastalığını bile tespit etmekte kullanılmıştır. Mayın tarama da bu yeteneğin bir başka boyutu olacaktır.
“Rabbiniz, sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da, (kendisine) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır.” (İsra Suresi, 25)
Yunuslar, başlarında bulunan “melon” (kavun) adındaki özel bir organdan sıklığı saniyede 200 bin titreşime ulaşan ses dalgaları yollar. Bu canlı, kafasını hareket ettirerek dalgaları istediği tarafa doğru yönlendirebilir. Yayılan ses dalgaları katı bir cisme çarptığında yansıyarak yunusa geri döner. Balığın ağzının alt tarafı alıcı görevi görür. Alt ağız, alıcı görevi yaparak yankıyı iç kulağa yollar. Alt ağız ile iç kulak arasındaki sinüs boşlukları “lipit” adı verilen bir yağ bileşiği ile doludur. Bu yağ, alınan dalganın iç kulağa taşınması amacıyla oraya yerleştirilmiştir. İç kulak da verileri beyne gönderir. Veriler yunusun beynine geldiğinde analiz edilir, oldukça hızlı olarak yorumlanır. Böylece yunus balıkları cisimleri tanıyıp, varlıklarının farkına varabilirler ve son derece hassas ve kesin bilgiler elde ederler. Yunus, bu sayede ses dalgasının çarptığı objenin hareket yönünü, hızını ve büyüklüğünü ayrıntılarıyla belirleyebilir.
Yunusun dalgaları yorumlama sistemi o kadar üstündür ki, bir balık sürüsü içindeki tek bir balığı bile izleyebilir. Hatta zifiri karanlıkta suda kendinden 3 km. uzakta duran iki ayrı metal parayı birbirinden ayırt edebilir. Yunuslar ses dalgalarının sudaki yayılma hızını ve çarpma işlemini karmaşık matematik işlemleri yapmadan hesaplar, karanlık sularda bile cisimlerin şekli, büyüklüğü, hızı ve yapıları hakkında çok detaylı bilgiler edinebilirler.
Günümüzde, askeri anlamdaki yön ve hedef tayininde yunusların bu özelliğinden faydalanılır. Rusya ve ABD bu konuda uzmanlaşmış yunuslara sahiptir. Nitekim San Diego kentinin açıklarında 19’uncu yüzyıldan kalma torpido yunusların dalgıçları yönlendirmesiyle bulunmuştur.
Yunusların bu yetenekleri sonar sisteminin kusursuz bir biçimde yaratılması ile mümkün olmuştur. Allah’ın yaratma sanatındaki bu üstünlük bir ayette şöyle bildirilmiştir: “O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.”(Haşr Suresi, 24)
Arama ve kurtarma çalışmalarında da köpeklerin koku alma özelliklerinden sıklıkla yararlanılır. Çünkü Allah köpeğin burnunu özel koku alıcı yeteneklere sahip olarak yaratmıştır. Köpeğin sürekli nemli olan burnu, koku moleküllerinin algılanmasını sağlar. Allah köpeklerin nefes yolunu ağzın gerisinde, yemek ve nefes borusunun başladığı yerde yaratmıştır. Ağzın damak kısmından etli bir kısım uzayarak nefes yolunu ikiye böler. Bu şekilde bir şey koklayan köpek nefes verirken burnunu oynatır, böylece hava yan taraftaki yarıklardan arkaya doğru gider ve köpeğin dışarıya verdiği hava, kokunun kaynağından farklı bir yöne akar. Böylece nefesteki hava ile kokunun karışması önlenir.
Varlığı az bilinen ikinci bir koku algısı, burnun içinde bulunan ve “vomeronasal organ” denen küçük doku tarafından algılanan “feromonlar”dır. Bu özel yapı, damak kemiğinin üstünde, burun boşluğunun tabanında, iki taraflı olarak yaratılmıştır. Üst kesici dişlerin hemen arkasında bulunan bir kanalla ağza bağlanır. Köpek “vomeronasal” organa kokuyu iletmek için dilini hızlı ve tekrarlayan hareketlerle üst kesici dişlerin arkasına çarptırır. Bu şekilde kokuyu daha net olarak algılar.
Köpekler iz takibinde çoğunlukla vücut kokumuzu kullanarak bizleri bulur. Bizim duyamadığımız bu koku, ölü hücrelerimiz tarafından çevreye yayılır ve köpekler tarafından çok net bir şekilde hissedilir. “Rafts” olarak bilinen bu hücreler, dakikada 40 bin adet ile kişinin kendine özgü olan kokusunu atmosfere taşır. Bu koku rüzgar ve diğer atmosfer olayları ile uzaklara taşınabilir ve dağılabilir. İşte köpekler yaşayan bir insanın kokusunu bu hücreler sayesinde bulur. Arama cihazlarının baygın haldeki yaralıların kalp atışlarını algılayamadığı durumlarda bu kişilerden yayılan koku köpeklerin enkaz altındaki yaralılara ulaşmalarını sağlar.
Patlayıcı arayan köpekler, patlayıcı maddelerin kokusunu, karışan başka kokulara rağmen kolayca ayırabilirler. Köpeğin hassas burnu patlayıcılarla, patlayıcı olmayan organik kokuları yüksek seçiciliği ve hassasiyeti ile kolayca ayırt eder. Patlayıcıyı bulmada eğiticisi ile uyum içinde olan, iyi eğitilmiş bir köpek kadar hassas başka bir cihaz yoktur.
Çin ordusu olası bir savaş durumunda modern teknolojinin imkanları kullanılamaz hale gelirse geleneksel iletişim altyapısını devreye sokmak amacıyla 10 bin güvercini eğitmeye başlamıştır. Bu güvercinler Çin’in kara ve okyanus sınırlarında konuşlandırılmış birliklerle, Himalayalar’ın eteklerindeki uzak ve dağlık alanlarda bulunan üsler arasındaki iletişimi sağlayacaklardır. Saatte 120 km hızla uçabilen bu güvercinler, yaklaşık 100 gr ağırlığında yük taşıyabilecek şekilde eğitilmektedirler.
Güvercinler bugün olduğu gibi geçmişte de askeri amaçlarla kullanılmışlardır. 1937’de yılında, ABD Hava Kuvvetleri’nden emekli olan Albay Chennault, Japonya’nın işgaline karşı savaşta kullanmak üzere Çin’e yüzlerce mesajcı güvercin getirmiş ve Çin ordusunun ilk güvercin birliğini oluşturmuştur.
İkinci Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren Normandiya çıkarmasında da, telsiz mesajlarının Naziler tarafından bloke edileceğinden endişe eden İngiliz askerleriyle iletişim kurmak için yüzlerce güvercin kullanılmıştır. Çıkarmanın başarıyla sonuçlandığı haberini de Londra’ya bir güvercin ulaştırmıştır. Güvercinlerin askeri açıdan kullanılmasında Allah’ın bu canlılara bahşettiği yön bulma yeteneğinden faydalanılır.
Güvercinlerin üst gagasını kaplayan deri duyusal sinir hücresine giden ince liflerinde (dendritlerinde) demir içeren maghemit ve manyetit parçacıklara sahiptir. Dünya’nın dış manyetik alanına çok duyarlı olan, özel yaratılmış bu alıcılar, üç boyutlu ve oldukça kompleks bir yapıya sahiptir. Dünya’nın manyetik alanıyla etkileşim sağlayan manyetitli hücreler algıladığı verileri sinirlere iletir, sinirler ise bunları elektrik sinyallerine çevirerek beyne yorumlaması için gönderir.
Güvercin, yapısındaki sistemlerin mükemmel uyumu sayesinde binlerce kilometre uzaklıktaki yerin konumunu bulabilir. Ve bu hesap hiç şaşmaz.
Bu eşsiz yaratılışın ve aklın sahibi ise alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’tır. Rabbimiz bir Kuran ayetinde bu gerçeği şöyle haber vermiştir:
“Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.”(Casiye Suresi, 4)
Allah’ın yaratmasındaki üstünlük ve düzen ile ilgili birçok örnek verilebilir. Kainatın var edilmesinden bu yana geçen milyarlarca yılda yaratılan her şey Allah’ın ilmiyle ve O’nun hakimiyetinde gerçekleşmiştir. Rabbimiz’in yaratma ilmi Kuran’da şu şekilde bildirilmiştir:
“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4)