UNESCO’nun politik kararı ve Tapınak Tepesi
ucgen

UNESCO’nun politik kararı ve Tapınak Tepesi

29784

Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) yönetim kurulu, dışişleri komisyonunun almış olduğu “Mescid-i Aksa’nın Musevilikle bağlantısının olmadığına” dair kararı onadı. İsrail yönetimi ve tüm dünya Musevileri tarafından tepki çeken bu karar, 58 ülkeden 24’ünün lehe oy kullanması sonucunda alındı. Örgütün yönetim kurulu sözcüsü Michael Worbs, konuyla ilgili olarak: “Bu sonuç, konunun ayrım yaratan bir mesele olduğunu ortaya koyuyor. Bu ayrımın kaynağı UNESCO içinden değil, gerçek dünyadan geliyor” açıklamasında bulundu.

Mısır, Cezayir, Lübnan ve Katar’ın da aralarında olduğu 7 ülke tarafından hazırlanan karar "Filistin kültür mirasını ve Doğu Kudüs’ün belirgin karakterini korumayı" hedeflemek adına bir tasarı olarak sunuldu. İslam’da kutsal sayılan Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra’nın da içinde yer aldığı Kudüs’ün tarihi kent merkezi de bu çerçevede ele alındı. Alınan karar, söz konusu bölgelerin sadece Müslümanlara ait olduğuna hükmediyordu. Gelen tepkiler üzerine bu kararın önümüzdeki günlerde tekrar oylamaya sunulması bekleniyor.

Birleşmiş Milletler içinde kültürel bir misyon üstlenmiş olan UNESCO’nun gerçekleştirdiği söz konusu oylamada dikkat çeken bazı unsurlar var. Bunlardan ilki, oy veren ülkelerin, politik bakımdan İsrail ile geçmişten beri sorunları olan ülkeler olması. Söz konusu durum, değerlendirmenin “kültürel miras” temelinden çok, politik bir temelinin olduğunu gösteriyor. Oylamada 26 ülkenin çekimser kalması da bu kanaati destekleyen bir diğer unsur. Kültürel bir değerlendirmede 26 ülkenin hiçbir karar belirtmemesi, açıkça, söz konusu ülkelerin politik bir takım çekincelerini simgeliyor.

Asıl önemli sorun ise, Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra’nın bulunduğu Tapınak Tepesi’nin “hangi dine ait olduğu”nun uluslararası bir oylama ile sorgulanması.

Tapınak Tepesinin, içindeki tüm dini figürlerle birlikte konumu ve önemi, bizlere Kutsal Kitaplarla bildirilmiştir. Tevrat, Tapınak Tepesi ve içinde bulunan Mescid-i Aksa’yı Museviler için kutsal sayarken, Kuran’da da Mescid-i Aksa, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in Miraç’a çıktığı yer olarak önem teşkil eder. Mescid-i Aksa ayrıca, Müslümanların ilk kıblesidir. Bu bölge, Hristiyanlar için ise, Hz. İsa (as)’ın göğe alındığı mekan olarak önem taşır.

Bu bölgenin sadece Müslümanlara ait kutsal bir mekan olduğu iddiası, başta Kuran’a aykırı bir iddiadır. Çünkü, Kudüs’ü de içine alan Kutsal Topraklar üzerinde Musevilerin yaşama hakkı olduğunu, Kuran, açıkça bildirmektedir. Kuran’da Hz. Musa (as)’ın kendi kavmine, “Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı kutsal yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz." (5/21) şeklinde çağrıda bulunduğu bildirilmektedir. Allah, Kutsal Toprakları İsrailoğullarına yerleşecekleri kutsal bir mekan kılmış ve onları Hz. Musa (as)’ın önerdiğinde bu topraklarda yaşatmak istemiştir. Yine bir başka Kuran ayetinde Allah, “Andolsun, Biz İsrailoğulları’nı, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik.” (10/93) şeklinde belirterek, bu toprakları Museviler için özel olarak seçtiğini belirtmektedir. Bakara Suresinin 58. ayetinde ise Rabbimiz, “Ve hatırlayın, demiştik ki: "Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin; (Biz de) hatalarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların (ecirlerini) arttıracağız." şeklinde bildirerek, Kudüs şehrini Musevilere yurt olarak vermekte ve bu bölgenin onlar için kutsal bir mekan olduğuna işaret etmektedir. Söz konusu Kuran ayetleri ile Rabbimiz Müslümanlara, Musevilerin Kutsal Topraklarda yaşama hakkı olduğunu ve bu toprakların onlar için de kutsal sayıldığını açıkça belirtmiştir. Eğer bir Müslüman, bu toprakların Museviler için kutsal olmadığını iddia ediyorsa, ya Kuran’a açıkça aykırı davranmaktadır ya da Kuran’da bildirilen bu büyük gerçekten habersizdir.

Tevrat ve Kuran, bu toprakları Museviler için kutsal bir mekan saymışken, bir kısım İslam ülkelerinin bir araya gelerek, uluslararası bir kültür örgütü yoluyla bu hükmü geçersiz kılmaya çalışması hem mantıken hem de dinen çeşitli sakıncalar içermektedir. Yüce Rabbimizin Kutsal Kitaplar yoluyla açıkça belirlediği bir gerçeğin, siyasi bir oylama ile geçersiz kılınmaya çalışması açıkça abesle iştigaldir. Bölgenin konumu ve kutsallığı, Yüce Allah tarafından belirlenmiştir. Bunu inkar edip feshetmeye çalışmak, Allah’ın Katında büyük bir sorumluluk olabilir.

Söz konusu karar, başka sakıncalar da içermektedir. Örgüt sözcüsü Worbs, elde edilen sonucun, konunun “ayırım yapan bir mesele” olmasından kaynaklandığını söylemektedir. Oysa, oldukça sakıncalı bir ayrımcılığın yolunu açan asıl unsur UNESCO’da alınan bu karardır. Mescid-i Aksa’nın, üç İbrahimi din için de kutsal olması, dinlerin birliği ve birlikteliği için büyük önem taşımaktadır. Yüce Rabbimiz’in bu kutlu beldeyi üç din için de kutsal saymasının hikmetlerinden biri de kuşkusuz budur. Üç dinin mensuplarının da aynı mekanlarda ibadet etmesi, bir güzellik ve nimettir. Ancak bir oylama yoluyla bu beldenin sadece Müslümanlar için kutsal olduğunu iddia etmek, bilgisiz kişiler arasında ayrımcılığa yol açabilecek, onları kutuplaştıracak ve muhtemel kavgaların kapısını açabilecek potansiyel bir tehlikedir. Hurafeci din anlayışının büyük sorunlar yarattığı böylesine hassas bir bölge için bu denli radikal bir iddia ortaya atmak, bölgedeki tansiyonu daha fazla artırmaktan başka bir sonuç vermeyecektir.

Şu bilinmelidir ki, Müslümanlar için kutsal olan bir mekanın Museviler için de kutsal sayılması, tüm İslam alemi için bir nimet sayılmalıdır. Hz. Musa (as), Müslümanlar olarak bizim de peygamberimizdir. Onun yaşadığı bu toprakların güzelliğini paylaşmak, Müslümanlar için bir değer ve güzellik olarak görülmelidir.

İslam ülkelerinden beklenen, Kuran’a tümüyle uygun olan bu açık ve güzel gerçeği örtbas etmek değil, bunun savunucusu olmalarıdır. UNESCO gibi tarihi ve kültürel değerlere sahip çıkan bir kurumdan beklenen ise, dini ve manevi değerler üzerine yorum yaparken, bunu siyasi çıkarlara, kişi ve ülkelerin politik bakış açılarına göre değil Kutsal Kitaplara göre yapmasıdır. Bütün bunlar için ise olması gereken, İslam aleminin hurafeci, gelenekçi ve bağnaz bakış açısını bırakarak Kuran’a dayalı akılcı kararlar alması, uluslararası kurumların ise bir kısım “üst-akıl”ların politik önceliklerini bir kenara bırakarak vicdani kurumlar haline gelmesidir.

Bu süre içinde samimi Museviler ve samimi Müslümanlar endişe etmemelidirler. Tapınak Tepesi, Allah’ın izniyle, yakın bir zamanda Kral Moşiyah’ın, Müslümanlar ve Musevilerle birlikte Kutsal Sandığı açacağı beldedir. O zaman, şimdi itiraz edenler de, o bölgenin hem Museviler hem de Müslümanlar için kutsal bir mekan olduğuna açıkça şahit olacaklardır. Allah’ın kaderde belirlediği bir gerçeği, hiç kimsenin engellemeye gücü yoktur.

Adnan Oktar'ın Arutz Sheva & Jefferson Corner'da yayınlanan makalesi:

http://www.israelnationalnews.com/Articles/Article.aspx/19692

http://www.jeffersoncorner.com/unescos-political-decision-and-the-temple-mount/

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo