Politikacılar her zaman yeni vaatlerle ortaya çıkarlar ve kimileri de insanları kendilerinden önceki politikacılardan farklı olduklarına inandırırlar. Ne var ki aslında oy verenler de bu yeni seçilen politikacıların da çoğunlukla farklı olmayacaklarını bilirler. Yine de beklentilerini karşılamaları ve daha kaliteli bir hayata sahip olmaya yönelik güçlü umutları nedeniyle bu yeni adaylara oy verirler.
Amerika Başkanı Obama da pek çok vaatle gelen diğer politikacılara bir istisna değil ve o da vaatlerini yerine getirmek için çok fazla şey yapamıyor. Obama Amerikalıları değişim getireceğine inandırmak üzerine kurulu bir kampanya yürüttü ve kampanyasına “umut ve değişim” adını verdi. Bu kampanya pek çok insanı yeni yönetimle ilgili olarak umutlandırdı. Diğer adaylar içinde Obama’nın bir başka avantajı daha vardı; ilk siyahi Amerikan Başkanı olacaktı. Pek çok Amerikalı da onun seçilmesinin önemli bir sembolik değeri olacağını düşünerek Obama’ya ve aslında yerine getirilmeyen vaatlerine oy verdi.
Obama’nın yerine getirilmeyen vaatlerine örnek olarak Amerikan birliklerinin Afganistan’dan çekilmesi ve Guantanamo Hapishanesinin kapatılması verilebilir. Altı yıl oldu ancak Amerikan birlikleri hala Afganistan’da ve Guantanamo hala açık....
Görev süresinin 6. Yılında Obama’nın dış politikası pek çok analistin sert eleştirilerinin de hedefi oldu. Pek çok kişi özellikle Orta Doğu politikası açısından vaatlerini yerine getiremediğine inanıyor. Suriye’deki değişen politikaları, IŞİD’e karşı harekete geçmede gecikmesi ve Orta Doğu’daki olumlu eylem eksikliği pek çok politikacıyı endişelendiriyor.
Obama’nın insansız hava araçları ve gözetim programlarıyla ilgili politikaları da başarısızlığa uğradı ve Kongrede pek çok kez tartışmanın merkezi oldu. Kasım 2014’teki ara seçimleri takiben Cumhuriyetçiler Kongrenin kontrolünü ele geçirdiler. GOP hem Senato’yu hem de Meclisi kontrol ediyor ve Obama’nın Orta Doğu’yla ilgili vizyonuna Cumhuriyetçiler son derece eleştirel yaklaşıyorlar. Dolayısıyla Obama dış politikayla ilgili kararlarına yönelik yasal düzenlemelerini hayata geçirmekte daha zorlu bir dönem geçirecek gibi görünüyor. Önümüzdeki iki yıl içinde Obama Cumhuriyetçilerin kurallarıyla oynamak zorunda kalacak. Cumhuriyetçilerin idaresindeki Kongre büyük ihtimalle Obama’yı IŞİD’e karşı operasyonların kapsamını genişletmeye zorlayacak.
Kongredeki pek çok kişi sadece hava saldırıları stratejisi kullanılmasının IŞİD’in gücünü kırmak için yeterli olmayacağına, hava gücü yanı sıra karadan mücadelenin sonuç almada çok daha etkili olacağına inanıyor. Obama ise IŞİD’e karşı kara harekatında yer alması için Amerikan birliklerini göndermemekte ısrar ediyor ve sadece Irak ordusu ve Suriyeli muhalif grupları eğitmek için Amerikalı askeri danışmanları göndermeye karar verdi. Yönetim onlara ayrıca IŞİD’e karşı mücadelede mühimmat sağlayacak. Ek olarak yönetim ve Obama Orta Doğu’da koalisyona üye devletlerin IŞİD’e karşı kara savaşı rolünü üstlenmelerini ve Amerikan birliklerinin yerine kara askeri güçlerini kullanmayı istiyor. Bu yönetimin ulusal kayıp vermek istemediği ancak vekil ordulara destek vermeyi tercih ettiği anlamına geliyor. Kobani’deki Peşmerge bunun başlıca örneği. Bununla birlikte koalisyona üye devletler de askerlerinin öldürülmesini istemiyor. Elbette ki tek bir kişinin bile öldürülmesi kabul edilemez, esas olan sorunun barışçıl diplomatik gayretlerle çözümlenmesidir.
Son günlerin politik tartışmalarından biri de Türkiye sınırındaki olayları içeriyor ve Suriye ve Irak konusunda Türkiye’nin çıkarlarını ilgilendiriyor. Amerika en kritik müttefiklerinden biri olan Türkiye’yi IŞİD’e karşı operasyon yapılması konusunda ikna etmekte zor zamanlar geçiriyor. Ayrıca Amerika’nın Orta Doğu’daki politikası Suriye’deki müttefiklerin de canını sıkıyor çünkü Amerika Kobani’de IŞİD’e karşı operasyonlarını sürdürürken Esad rejimi de, içinde çocukların da bulunduğu pek çok sivilin ölümüne neden olan misket bombalarını, muhalefetin kontrolündeki topraklara yağdırmaya devam ediyor. Örneğin rejim Ekim sonunda 36 saat içinde 200 hava gücü vuruşu gerçekleştirdi.
Obama yönetiminin en bariz hatalarından biri de Chuck Hagel’ın zorunlu istifası oldu. 2013 yılından bu yana Savunma Bakanı olan Hagel Obama yönetiminde görev yapan son Cumhuriyetçiydi. Beyaz Saray bu mevki için değişikliğin zamanının geldiğini belirtse de perde arkasındaki gerçek sebep farklıydı. Hagel’ın Obama ve Beyaz Saray’daki yakın çevresiyle dış politika açısından önemli fikir ayrılıkları bulunuyordu. Ulusal güvenlikle ilgili Amerika’yı ilgilendiren artan tehditler, özellikle IŞİD’in yükselişi Obama’yı başka bir seçenek yani Pentagon’dan bir lider arayışına itti. Obama eski Savunma Bakanı Yardımcısı Ashton Carter’ın Hagel’ın halefi olduğunu duyurdu. Elbette ki bu değişiklik de Obama’ya yöneltilen eleştirileri durdurmak için yeterli olmayacaktır kaldı ki yeni Savunma Bakanı’nın dış politika açısından radikal bir değişiklik getirmesi pek olası görünmüyor.
Çeşitli başarısız politikalarla ilgili olarak tüm politik sistem yerine sadece bir kişiyi suçlamak yersiz olur. Politik sistemi bir bütün olarak dikkate almalıyız. Mevcut politik sistem dünyanın pek çok bölgesinde, özellikle Orta Doğu’da bir çıkmaza doğru ilerliyor. Çatışmanın olmadığı bir bölge olduğunu söyleyemiyoruz ve politikacılar normal diplomatik kanallar yoluyla uygun bir çözüm bulacakmış gibi görünmüyorlar. Sözgelimi Obama bazı değişiklikler yaptı ancak bunlar Amerikalıların ya da dünyanın beklediği değişiklikler olmadığı gibi bu değişiklikler ülke için herhangi bir olumlu ivme de getirmedi.
Yeni bir liderle değişim umudu, sistem çıkarcılığa dayandığı ve çözümler diplomasi yerine öldürmeyi içerdiği sürece anlamsız olacaktır. Dolayısıyla tek bir politikacıyı sorumlu tutmak mantıksızlıktır. Politikacılar zamanla yerlerini yenilerine bırakırlar, sadece elitlere hizmet eden ve fakir halkı önemsemeyen bir kısır döngü içinde kaldıkları sürece kim olursa olsun, iyi bir netice ve insanların özlemini duydukları barışçıl değişimi bekleyemeyiz. Politikacıların vaatlerini yerine getirmelerinin ve insanların umut ettiklerini elde etmelerinin ilk aşaması kendilerine karşı samimi olmalarıdır. Ayrıca ırk, eğitim, finansal yapı, sosyal statü, sağlık programları ve yargı sistemi açısından hiçbir ayırım yapmaksızın ülkeleri için en iyisini yapmaya niyet ederek, ahlaki bilinci olan bir akıl kullanmaya başlamalarıdır.
Adnan Oktar’ın English Pravda gazetesinde yayınlanan makalesi:
http://english.pravda.ru/world/americas/22-12-2014/129360-obama_hope_change-0/