Terör, Türkiye’nin uzak olmadığı bir bela. Yaklaşık 40 yıldır Türkiye halkı terörün her türlüsüne, en kalleşçe olanına şahit oldu. Sinsi saldırılar, intihar bombacıları, bomba yüklü araçlar... Terörün geldiği merkez ise hep aynıydı: PKK ve DHKP-C gibi onun taşeronluğunu yapan diğer komünist örgütler.
PKK ile “çözüm süreci” denilen bir ateşkes döneminin 2013’de resmi olarak başlamasından beri, bu sinsi saldırıların sayısı azalmıştı. Türkiye’nin 910 km’lik güney sınırını oluşturan Suriye ve Irak’taki savaşların yansımaları ise belli birkaç olayla sınırlı oldu. Türkiye açısından bu sükûnetli dönem, geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin Suriye sınırında bulunan Suruç’taki intihar saldırısı ile alevlendi. Kobani’ye gitmek üzere hazırlanan, tümü solcu gençlerden oluşan bir topluluk hedeflenmişti. 31 genç ve bir saldırgan saldırıda yaşamını yitirdi.
Türkiye’deki intihar saldırısı tüm dünyada ciddi yankı buldu kuşkusuz. Fakat olayın akabinde konuşulanlar, ortaya çıkan manzara ve şüpheli detaylar kapsamlı bir değerlendirmeyi gerektiriyor.
Konuyla ilgili belki de en dikkat çekici nokta, saat 11.30 sıralarında gerçekleşen söz konusu saldırıdan sadece 1.5 dakika sonra, bir kısım uluslararası ana akım medya gruplarının haberi “IŞİD saldırısı” olarak geçmeleriydi. Söz konusu saldırı, günlerce süren bir araştırma ve tespit süreci isteyen hassas bir konuyken, henüz Türk başbakanı, vali ve güvenlik güçleri yorum yapmamışken, 1.5 dakika gibi kısa bir süre içinde bu kesin kanıya varmak dikkatleri çekti. PKK yöneticileri ve PKK desteğini alan siyasi parti HDP yöneticileri vakit kaybetmeden bunun bir IŞİD saldırısı olduğunu ve Türkiye için IŞİD’in büyük tehdit olduğu beyanatını vermeye başladılar.
Konu biraz araştırılınca söz konusu eylem sırasında 27 cep telefonunun aktif olduğu, civar kameraların çalışmadığı ve Suruç gibi son derece riskli bir bölgeye gelen bu topluluğun belediye izni ile polis aramasına tabi tutulmadığı ortaya çıktı. Suruç belediyesinin HDP’ye ait olduğunu burada hatırlatalım. Aktif 27 cep telefonu ve kameraların etkisizleştirilmesi, derinden kapsamlı bir organize çalışmanın varlığını gösteriyordu.
Küçük bir hatırlatma: HDP, Türkiye’nin bir siyasi partisidir. Fakat PKK desteğini alması, hatta PKK baskısı altında olması bakımından söz konusu unsurlar dikkat çekmektedir.
Canlı bombanın kadın oluşu, IŞİD üzerine yapılan spekülasyonlara bir anda gölge düşürdü. Kadın intihar saldırganı IŞİD yöntemi değildir. Ama PKK intihar eylemlerinde özellikle kadın kullanmaya titizlik gösterir. Bunun önemli bir amacı vardır; örgütteki erkekleri savaşmaya teşvik edebilmek. Pek çok PKK itirafçısının bu yönde verdiği ifadeler ortaktır.
Bu gerçek fark edilince, ifadeler bir anda değişmeye başladı: “Muhtemelen saldırgan kadın elbisesi giymiş bir erkek” dendi, hatta hiç kimsenin tanımadığı bir insana ait bir kimlik belgesi gündem yapıldı. “IŞİD Türkiye için en büyük tehdit” diyen HDP yöneticileri ise herkesin kafasında soru işareti bıraktı. Çünkü Türkiye için yaklaşık 40 yıldır tehdit olan tek bir terör örgütü vardı; o da PKK idi. IŞİD ise Türkiye’de herhangi bir eylemde bulunmamıştı.
Asıl dikkatleri çeken ise, her saldırıyı insanların gözü önünde yapan, korku hakimiyeti kurmak için katliamları basına servis eden ve bundan hiçbir çekince duymayan IŞİD’in bu eylemi hiçbir şekilde üstlenmemiş olmasıydı. Böylesine gizli bir eylem, IŞİD’in hiç de tarzı değildi.
Ortaya çıkan manzarayı şöyle özetleyebiliriz: IŞİD’in Ortadoğu’da kesinlikle tasvip edemeyeceğimiz, oldukça kanlı şiddet eylemleri gerçekleştirdiği bilinmektedir. Fakat Suruç’ta gerçekleştirilen söz konusu eylemin IŞİD’e ait olmadığı açıktır. “IŞİD her yerde şiddet eylemi yapıyor, bu neyi değiştirir?” diye düşünenler olabilir. Bu, Türkiye açısından çok şeyi değiştirir. Bu eylemle ilgili tüm detaylar, eylemin, PKK’nın, Türkiye ve özellikle bölgeyi şekillendirmeyi hedefleyen Batı derin devletlerinin denetiminde yapıldığına işaret etmektedir. “Ama PKK bundan zarar gördü” diyenler olabilir. Hayır, PKK bundan zarar görmüş değil. PKK’nın yaptığı, PKK’ya ideolojik olarak sempati duyan ve Türkiye’nin batısında yaşayan üniversiteli gençleri toplamak ve onları hedeflemek olmuştur. Olan, korkunç bir şekilde katledilen 31 gence olmuş fakat mağdur konuma gelen PKK olmuştur. Amaç, PKK’yı Türkiye’de legalleştirebilmek, mağdur ve masum gösterebilmek ve Türkiye’yi IŞİD’e karşı savaşa sokmaktır. Özellikle Amerikan derin devletinin, Suriye’deki IŞİD savaşında, karada savaşacak ucuz asker ihtiyacı olduğu, Kürtler üzerinde bu planı uyguladığı ve asıl olarak Türk askerini devreye sokmak istediği uzun zamandır bilinmektedir. Ayrıca İncirlik üssünün IŞİD’e karşı kullanılamaması uzun zamandır Batı açısından rahatsızlık vericidir. Bütün bunları sağlamanın tek yolu, Türkiye ile IŞİD’i karşı karşıya getirecek bir plan dahilinde yapılmaya çalışılmaktadır.
Söz konusu eylemin hemen akabinde PKK tarafından bir askerimizin ve iki polisimizin kahpece şehit edilmeleri, uzun namlulu silahlarla sokaklarda eylemler yapılması, yolların kesilip 7 tırın ateşe verilmesi Türkiye’de eylem ve terör zihniyetinin PKK’ya ait olduğunun ve söz konusu intihar eylemini tekrar sokaklarda terör estirmek için bahane saydıklarının açık göstergesidir.
Bütün bunlar ışığında iki önemli konuyu vurgulamak gerekmektedir: Birincisi, Türkiye hiçbir şekilde sınır ötesi bir savaşa girmeyecek, askerini, batılı güçlerin paralı askeri haline getirmeyecektir. Türkiye’nin Suriye’ye tek muhtemel müdahalesi barış ve müzakere amaçlı olur. İkincisi ise hiç kimse Türkiye’deki asıl tehlikenin PKK olduğu gerçeğini unutturup, PKK’yı Türkiye’de legal hale getiremeyecektir. Türkiye, 40 yıldır terörle boğuşmuş tecrübeli bir ülkedir. PKK’yı gizliden gizliye Türk halkına kabul ettirmeye çalışan özellikle batılı derin devletlerin bu gerçeği bilmelerinde fayda vardır.
Terör eyleminde yaşamını yitiren 31 gence Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: