Türkiye’de sıradan bir Cuma akşamı gibi başlayan 15 Temmuz gecesi, Türkiye için artık bir demokrasi zaferi. Saat 22.00 gibi sosyal medyada Boğaz Köprüsü’nün asker ve tanklar ile kapatıldığına dair açıklamaların yayılması ile başlayan darbe söylentileri, kısa bir süre sonra işgallere ve korkunç çatışmalara dönüştü. Medarı iftiharımız Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içindeki küçük bir grup tarafından planlanmış olan darbe, büyük bir başarı bekliyordu. Ancak darbecilerin bekledikleri zafer gerçekleşmedi. Türk askeri, polisi ve Türk halkı, o gece takdire şayan bir cesaret gösterisi ile bu korkunç girişimi durdurdular. Darbe ilanının hemen ardından akşam saatlerinde halk, cuntanın ilan ettiği sokağa çıkma yasağına rağmen sokaklara döküldü. Türk halkı, ertesi gün öğle saatlerine, Türkiye’nin her noktası darbeci askerlerden ve tanklardan arınana kadar sokakları terk etmedi. Belki dünya tarihinde ilk defa büyük çaplı bir darbe girişimi, sivil halkın müthiş gayreti ve desteği ile engellendi.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu sivil toplum hareketinin, Ortadoğu’nun yüz yıldır devam eden darbeler tarihine de son noktayı koyması hepimizin umudu. Halkımız Türkiye’nin bir darbe ülkesi olmadığını sokaklarda bedel ödeyerek gösterdi. Dünyanın en modern toplumu olma yolunda aşılacak daha yolumuz olabilir. Ama Türk milleti, cuntanın boyunduruğu altındaki bir ülkede yaşamak istemediğini açıkça göstermiştir. Bu askeri cunta, devletin emanet verdiği silahları kendi halkına doğrultmuştur. Bu güzel emanete hıyanet etmiştir. 15 Temmuz gecesi sadece silahlardan değil, tanklardan ve helikopterlerden de silahsız halka kurşun yağdırılmıştır. Darbeciler, sivil halkı tanklarla ezmişlerdir. Yaşanan bu cinnetin izahı mümkün değildir. Türkiye’deki her darbe korkunç ve ürkütücü olmuştur. Fakat yaşanan hiçbir darbe, ülkenin halkını hedef alıp onları katledecek böylesine bir zalimlik seviyesine erişmemiştir.
15 Temmuz gecesi, kışlalarda vatansever askerlerin, sokaklarda ve resmi binalarda cesur polislerin kahramanca mücadele ettikleri tarihi bir gecedir. Bu geceyi, dünyada yaşanan diğer tüm askeri darbelerden ayıran en büyük fark ise, halkın darbeye karşı tek yürek olup, canını ortaya koyup, kahraman polise destek olarak sokaklara dökülmesiydi. İnsanların sokaklarda bulunma amacı sadece protesto değil, aynı zamanda darbecileri durdurmaktı. Böyle de oldu; işgale uğrayan pek çok yer halkın olağanüstü cesareti ile geri kazanıldı. O gece Türk milleti, Türk’üyle, Kürt’üyle, Çerkez’iyle, Arnavut’uyla, Arap’ıyla bir bütün ve birlik olarak sokaklardaydı. Darbe karşıtı gösteriler ülkenin dört bir yanında, tüm illerde ve tüm ilçelerde gerçekleşti. Farklı görüş, farklı fikir, farklı inançtan her kişi o gece sokaklarda tek yürekti.
Çin’deki Tiannenman Meydanı’nda bir Çinli’nin tankların önünde kendini siper etmesi ya da Başkan Yeltsin’in tankların üstünde halka hitap etmesi yıllarca darbe karşıtlığının simgesi olarak gösterilmişti. 15 Temmuz gecesi Türkiye sokaklarında tankların önüne yatan, üstüne çıkan, önüne arabasını çeken, darbeci askerlerin kurşunlarına hedef olan on binler oldu. Darbecilerin işgal ettiği hava üslerinde halk, F16’ların havalanmasını önlemek için mücadele halindeydi. En büyük sivil kayıplar, bu mücadeleler sonucunda gerçekleşti. Fakat vatan kazanılmıştı.
Yüzbinlerce insan sokakta bir yandan darbeyi protesto ederken bir yandan da kendi savunma tekniklerini geliştirdiler. Tankların geçememesi için caddeler; arabalar ve kamyonlarla kesildi. Askeri birliklerin nizamiyelerinin önüne iş makinaları, şehir temizleme araçları, çöp makinaları çekildi. Bir greyder operatörü, İstanbul’a giren ana otobanlardan birinin çıkışını kendi makinası ile kesmişti. Makinesini çekmeyi reddedince darbeciler tarafından şehit edildi. Halk, tankların paletlerine yoldan buldukları büyük kayaları ve demir çubukları yerleştirdi. Hareketli çöp bidonlarını önlerinde siper ederek darbeci askerlere yaklaştılar. Darbeci uçakların hareketini engellemek için pistlere itfaiye ve yol düzenleme araçları ve arazözler yerleştirdiler.
Halkın darbeyi durdurma yöntemi buydu. İmkan bulamadıklarında hiçbiri kendilerini siper etmekten çekinmedi. Sabah olduğunda, korkunç mücadele büyük ölçüde sona ermiş, 246 şehit verilmiş ve darbeciler susturulmuştu. Artık, birkaç nokta hariç sokaklarda sadece genciyle, yaşlısıyla, erkeğiyle, kadınıyla, demokrasi nöbetindeki Türk halkı kaldı. Bu nöbet halen devam ediyor.
Bu toprakların sahibi olan Türk halkının karakteri işte budur. Yaşananlar, tarihimizdeki kahramanlık dolu olaylara bir yenisini eklemiştir. Başbakan Yıldırım’ın dört parti başkanı ile mecliste yaptığı tarihi konuşmasında söylediği gibi, böyle kahraman bir milletin ferdi olmak, hepimiz için gurur vesilesidir.
Bu yaşananlar, demokrasinin, darbecilere karşı mücadele veren asker ve polisin ve sivil halkın büyük bir zaferidir. Türk halkı da bu fedakârlığı ile gururlanmakta çok haklıdır. Sivil toplum, silahlar karşısında hakkını en güzel şekilde aramıştır. Şehit olmak pahasına silaha teslim olmamıştır.
Şu sözleri, darbe rejimlerini destekleyen, hatta darbeleri organize eden her ülke ve kurum dikkatle dinlemelidir. Darbeler, aşağılık ve kalleş mahiyetleri nedeniyle sadece sinsi ve zalim karakterli insanların başvurduğu bir dayatmadır. Böyle insanların, 15 Temmuz akşamı gördüğümüz gibi, halkını soğukkanlılıkla katletmekte hiçbir tereddüdü olmamaktadır. Onlar için katledilen canlar, tanklar altında parçalanan bedenler hiçbir değer ve önem ifade etmemektedir. Onlar, sadece demokrasiyi öldüren, halka zulüm saçan bu dayatma rejiminin lideri olma peşindedirler. Bu korkunç zihniyet, daima millete ve demokrasiye zarar vermiştir. Darbelerin kalleş mahiyetini gayet iyi tanıyan Türk milleti, işte bu yüzden, 15 Temmuz akşamı canı pahasına böylesine büyük bir destan yazmıştır. Allah’ın bize lütfettiği demokrasiyi, hiçbir zorbanın bizden almaya gücü yetmeyecektir.
Darbe teşebbüsünün püskürtülmesinde büyük rol oynayan polisimizin, vatansever askerimizin, halkımızın, medyamızın ve siyasetçilerimizin gazalarının mübarek olmasını diliyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Adnan Oktar'ın New Straits Times'da yayınlanan makalesi