Geçtiğimiz Eylül ayında, Moody’s puanlama ajansı Türkiye’nin kredi notunu BAA3’ten BAA1’e düşürdü. Bu; sürpriz bir karardı. Çünkü aynı kredi puanlama ajansı daha bir önceki haftasında, başarısız olan darbe girişiminin Türkiye üzerindeki negatif etkilerinin büyük ölçüde yok olduğunu ve bir ay süre ile Türkiye’ye karşı hiçbir karar alınmayacağını duyurmuştu. Peki ne oldu da, bu kurum bir U dönüşü yaptı?
İngiliz derin devletinin Türkiye aleyhindeki planlarından uzun zamandır yayınlarımda bahsediyorum. Bu derin yapılanma, Suriye ve Irak gibi Türkiye’yi de parçalama arayışı içinde. Ortadoğu’da güçlü bir Türkiye, İran ve Rusya bulunması, İngiliz derin devletinin karanlık planlarına uymuyor ve bu nedenle de İngiliz derin devleti bu ülkeleri zayıflatmak için her yolu deniyor. Son birkaç yıldır bu yönde çeşitli teşebbüsleri oldu; fakat Allah’a şükür, hepsi Türk halkının kararlılığı ile bertaraf edildi. Şimdi de, ülkenin yabancı yatırım için çok riskli olduğunu dünyaya duyurarak Türkiye’yi yıldırmak istiyorlar. Bunlar, derin devletlerin sıklıkla uyguladığı taktikler ve ekonomik yaptırımdan hiçbir farkları yok. Derin devletler siyasi yollarla menfaatlerine ve amaçlarına ulaşamadıklarında; finansal ve ekonomik yaptırımlara başvuruyorlar. Yakın tarihte, menfaatleri ile uyuşmadığında İran’a ve Rusya’ya da benzer uygulamaların yapıldığını birçok kez gördük. O zamanlar onları yalnız bırakmaya çalıştıkları gibi, şimdi de Türkiye’yi yalnız bırakmaya çalışıyorlar.
2008 ekonomik krizinde, skandalların merkezinde olan yine aynı kredi puanlama ajanslarıydı. Ne gariptir ki; bu kredi ajansları yatırımcıları manipüle etmek için sahte ve hatalı puanlamalar yaptıkları gerekçesiyle büyük oranda itibarlarını kaybetmişlerdi. Sonuç olarak da, yüklü miktarlarda cezalar ödediler. Bu bilgiyi aklımızda tutalım. Bu arada birçok Türk siyasetçi ve analizci Türkiye’nin son dönemdeki puan düşüşünü eleştirdi. Türkiye’nin puanını düşürme kararı, ne ilginçtir ki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Türkiye ekonomisi hakkında Bloomberg’e röportaj verdikten hemen sonra gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu röportajda kredi puanlama kurumlarının faaliyetlerine dair bu kurumların hoşnut olmayacakları şu sözleri söyledi:
“Çökmüş, bitmiş ekonomileri övüyorlar; diğer yandan da ayakları üzerinde dimdik duran, yatırımların devam ettiği bir ülkenin notunu ya dondurmaya ya da düşürmeye çalışıyorlar. Bu saygın bir duruş değil. Onları dürüstlüğe davet ediyorum.”
Bu haber, “kredi kartı borç yapılandırması”na dair yeni kanunlar gibi Türkiye ekonomisinde yapılan önemli yapısal reformların ortasında geldi. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, bu not düşürmenin sadece Türkiye’nin Rusya ile arasında bir kriz olsaydı anlamlı olabileceğini ve “Moody’s”in hükümetin ekonomik kalkınmayı arttırmak için yaptığı son dönemdeki önemli reformları göz ardı ettiğini söyledi. Bir başka açıklamasında da “Tüm küresel ve bölgesel risklere rağmen, Türkiye ekonomisinin büyüme hızı yüksek ilk beş ekonomi arasında” olduğunu açıkladı. Benzer bir açıklama da, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Şimşek’ten geldi:
“Yapısal ekonomi reformlarını hızlandırmak ve mali disiplini korumak kredi ajanslarına vereceğimiz en iyi cevap olacaktır. Durmadan reformları devam ettireceğiz.”
Üstelik, Türkiye ekonomisinin dirençli duruşuna da Şimşek şu sözlerle değindi:
“Türkiye’nin temelleri sağlam. Ekonomimiz küresel ekonomi krizi sonrası dönemde; yurtiçi ve uluslarası şoklara rağmen yüzde 5.2 büyüdü.”
Türkiye, İngiliz derin devletinin oyunlarına yem olmayacak kadar güçlü bir ülke. Türkiye’yi parçalamaya çalışıyorlar; ancak milletimiz buna 15 Temmuz darbe teşebbüsündekine benzer bir dayanıklılık gösterecektir. Türk halkı bu tarz iyi tanınmayan kurumlara aldırış etmemeli ve bu kurumların ne kadar güçsüz olduklarını da fark etmelidir. Üstelik, İran ve Rusya ile kurulacak bir ittifak bizim için yeterli olacaktır. Bundan sonrasında Türkiye, İran ve Rusya ile tek vücut olarak hareket etmeli ve kendi menfaatleri doğrultusunda Türkiye’nin siyasetini manipüle etmeye çalışanların oyunlarını bozacak çok kuvvetli bir ittifak kurmalıdır.
İngiliz derin devletinin oyunlarına büyük bir darbe de Sayın Erdoğan’ın İstanbul’da ev sahipliği yaptığı Dünya Enerji Konseyi sonrası Rusya ile imzalanan Türk Akım Projesi Anlaşması oldu. Uçak krizi sonrası normalleşme süreci ilk olarak Sayın Erdoğan’ın St. Petersburg’ta Sayın Putin’e yaptığı resmi ziyaret ile başladı. Ardından Çin’de G20 zirvesi münasebetiyle buluşan iki liderin ikili görüşmeleri, 10 Ekim’deki İstanbul’da da devam etti ve birçok noktada mutabakata varılmış oldu. Suriye meselesinden enerjiye, turizmden ticarete kadar çok çeşitli konularda iki ülke lideri ve ilgili heyetler görüşme imkanı buldu ve somut adımlar atılmaya başlandı.
Türkiye, Rusya ve İran’ın irtibatı sadece kendi güvenlikleri açısından değil, bölgede devam eden Suriye krizinin çözümü için de hayati olacaktır. Yoğun şekilde gerçekleştirilen müşterek toplantıların bir sonucu olarak, bu üç ülke Suriye’nin üniter yapısını korumaya karar vermiştir ve Suriye’de barışı sağlayacak güce de sahiptir. Açıkça görülüyor ki, bu kolay olmayacaktır. Ancak tamamen harap olmuş bir ülkede, barış sürecini ve ardından da yeniden yapılandırma sürecini başlatmak için liderlerin çabuk hareket ettiklerini ve cesur adımlar attıklarını görmek güzel. Nihayet, Suriye iç savaşına dahil olan ülkeler çözüme Suriye rejimini de dahil etme konusunda uzlaşmaya vardılar. Bu barış planı ile birlikte, rejime birçok kez arabulucularla mesaj ilettim ve röportajlarımda defalarca bu planı dile getirdim.
Türkiye, Rusya ve İran ile birlikte hareket ederek Suriye ile görüşmelerin başlamasına ev sahipliği yapabilir. Türkiye’nin ilk yapması gereken Suriyelilere uygulanan ağır vize prosedürlerini düzenlemektir. Örneğin; Hükümetimiz barış görüşmesinde etkili rol oynayabilecek Suriyeli tanınmış politikacılara, fikir adamlarına ve akademisyenlere bazı ayrıcalıklar tanıyabilir. Bunun sonucu olarak da; Suriye’de geçici bir teknokrat hükümeti kurulabilir. Bunun; İslam’ın tüm mezheplerini Alevi, Şii, Sünni ayrımı olmadan, Müslümanların hepsini kucaklayan, hiç kimseye ya da hiçbir görüşe baskı yapmayan liberal bir hükümet olması gerekir. Yeni Suriye’de silah ve bomba olmaması; Suriyeli insanların geleceğinin kendi ellerine bırakılması gerekir. Bu üç ülke arasında oluşturulacak böyle bir tesanüd ve kuvvetli ittifak, bölge ülkelerinin çıkarlarını her zaman korur ve bölgedeki istikrarı bozmaya yönelik her türlü planı altüst eder. Kredi puanlama ajansları ya da bazı kötü niyetli gruplar tarafından tek taraflı empoze edilen ekonomik yaptırım gibi her türlü teşebbüs, kolaylıkla bertaraf edilebilir.
Adnan Oktar'ın Katehon'da yayınlanan makalesi:
http://katehon.com/article/island-plots-against-turkey-are-doomed-failure