Milli birlik ve Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı birbiriyle örtüşen unsurlardır. Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözüyle özetlediği bu milliyetçilik tanımı, Türkiye için geçerli olan milliyetçilik anlayışının en güzel tarifidir. Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde farklı etnik gruplar, tarihin eski dönemlerinden beri birarada yaşamaktadırlar. Osmanlı İmparatorluğu'ndan devralınan bu mirasın içinde Arap, Boşnak, Arnavut, Çerkez, Kürt, Rum, Ermeni, Yahudi gibi farklı etnik gruplar da yaşıyordu ancak Osmanlı'nın asli unsuru her zaman için Türkler olmuştu. Hatta bu nedenle Avrupalılar "Osmanlı" terimi yerine daha çok "Türk" ifadesini kullanmayı tercih etmişlerdi. Ancak dünyada yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelerin bir sonucu olarak, imparatorluğun son dönemlerinde gayri-müslim azınlıklar ve Araplar gibi Osmanlı devletine mensup toplumlar, ayrılık yolunu tercih ettiler. Türkiye Cumhuriyeti, Misak-ı Milli ile belirlenen sınırlar içinde kalan nüfus üzerine kuruldu. Çoğunluğu Türkler olmak üzere bazı Müslüman etnik gruplardan oluşan yeni devleti birarada tutan ise Atatürk'ün bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin Türk Milleti'nin bir parçası olduğunu, hiç kimsenin azınlık ya da "ikinci sınıf vatandaş" sayılamayacağını ilan eden milliyetçilik ilkesidir.
Türkiye'nin üniter devlet yapısı, işte bu milli temel üzerine kuruludur. Türkiye sınırları içinde farklı etnik kökenlerden gelen gruplar bulunabilir, ancak bu vatandaşlarımız da Türk milletinin birer parçasıdırlar. Türkiye'nin her yerinde ve herkes için geçerli olan kanunlar onlar için de geçerlidir. Türkiye'nin her yerinde ve herkes için geçerli olan temel hak ve özgürlüklere onlar da sahiptir.
Her fırsatta Türkiye'nin iç işlerine karışan ve halk içinde ayrılık çıkartmak isteyenler bu kültürel farklılıkları gündeme getirerek Türk milletinin belirli bir kesimini bütünden ayırmak, devletin üniter yapısını bozmak istemişlerdir. Bu ideallerini ise federasyon tarzı bir yapıda özetlemişlerdir. Bu düşüncede olanlar Türkiye'de tek bir milletin varlığını görmezlikten gelmişlerdir. Bu çevreler, aynı topraklar üzerinde farklı etnik ve kültür renkleriyle kardeşçe ve tek bir millet olarak yaşayan Türk ulusunu bu hain tuzakla sayısız parçaya bölmek istemektedirler. Böylece daha önce savaşlarla elde edemediklerini, politik oyunlarla elde etmek, Türk Devleti'ni parçalamak istemektedirler. Bu konunun sadece gündeme gelmesinin bile toplum içinde yarattığı huzursuzluk ve tehditin boyutu ortadadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter bir devlettir; yani kendi bünyesinde farklı kanunların geçerli olduğu farklı yönetim bölgeleri yoktur. "Federatif" yapılar yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yetkisi tüm Türkiye topraklarını kapsar ve her Türk vatandaşı bu topraklar üzerinde eşit muamele görür. Söz konusu üniter devlet yapısı, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünün ve iç huzurunun en büyük teminatıdır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısına sahip çıkmak, her Türk vatandaşının esas görevlerindendir. Türk Ordusu tarih boyunca bu şerefli görevi en mükemmel şekilde yerine getirmiş, son yıllara kadar verdiği sayısız şehitle bu topraklar uğruna kanını feda etmekten kaçınmamıştır. Ancak bu şerefli vazife ve vatandaşlık şuuru bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin sahip olması gereken milli bir görevdir. Türk devletinin bölünmez bütünlüğünü hedef alan bütün düşünce ve akımlar, vatanı bölmek isteyen güçlerin hizmetine girmiş sayılırlar. Devletin, ordunun sahip olduğu milli birlik ve beraberlik şuuru toplumun genelinde de hakim olmalıdır, çünkü tam bir güven ve huzur ortamı ancak bu şekilde sağlanabilir.