Türk Milleti olarak büyümeyi ve Türk İslam birliğini istemekle mükellefiz
ucgen

Türk Milleti olarak büyümeyi ve Türk İslam birliğini istemekle mükellefiz

57537
  • 21. yüzyılda bir dünya devleti olmaya başlayan Türkiye, neden daha da büyüyüp güçlü bir devlet olmalıdır?
  • Türk-İslam coğrafyasının birlik ve beraberliği için neden güçlü bir Türkiye’ye ihtiyaç vardır?
  • Türkiye, Sayın Adnan Oktar’ın, kökeni uzun yıllara dayanan Türk İslam Birliği ülküsünün hayata geçirilmesinde neden lider ülke konumundadır?

İçinde bulunduğumuz ahir zamanda, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişi ile barış, sevgi, şefkat, güvenlik ve huzurun hakim olacağı yeni bir dünya düzeni kurulacaktır. Türkiye’nin bu dünya düzeni içindeki yerini, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde müjdelemiştir. Hadislere göre ülkemiz bu yüzyılda Mehdiyetin özel inayeti (koruması) altına girmiştir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’ın Türkiye’den çıkacağını ve fikri mücadelesinin sonuna kadar da buradan ayrılmayacağını müjdelemiştir: 

MEHDÎ (a.s.) RUM’DAN, TÜRKLERDEN (çünkü, eskiden Türkiye’ye diyar-ı Rum deniliyordu.) AYRILMAYACAKTIR. (İş’afü’r-Rağıbîn’den naklen Tılsımlar Mecmuası, Bediüzzaman Said Nursi, s. 212). 

Hadiste belirtildiği gibi Hz. Mehdi (a.s.)’ın Türkiye’den çıkacak olması ülkemizin gerek devlet, gerekse toplum olarak geçmişte olduğu gibi bugün de, önemli bir misyonu benimseyeceğine ve bu misyona uygun bir milli strateji geliştireceğine işaret etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir)

Türkiye’nin Yaşayacağı Büyüme Dünyadaki Her Ülkenin Faydasına Olacaktır

ALLAH O’NUN (Hz. Mehdi (a.s.)’ın ELİ İLE KONSTANTİNİYYE’Yİ FETHEDECEKTİR. (Naim b. Hammad, Cafer’den tahric etti.)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki: (MEHDİ (A.S.)’IN) ZAMANINDA UYKUDA OLAN UYANDIRILMAZ VE BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 11).

Hadislerde ve İslam alimlerinin eserlerinde, dikkati çeken bir diğer gerçek de Hz. Mehdi (a.s.)’ın ilmi mücadelesi sırasında hiçbir karmaşa ve huzursuzluk çıkarılmayacağı ve kan akıtılmayacağıdır. Hiçbir ülkeye maddi ve manevi anlamda zarar verilmeyecek ve Türk İslam Birliği’ni kan akıtmadan kuracaktır. Ülkemiz Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle İslam’ın içine sokulan hurafeleri, yanlış gelenekleri tüm İslam aleminden fikren temizlerken, Hz. Mehdi (a.s.)’ın (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’ı inkar eden düşünce sistemlerine (materyalizm, Darwinizm, ateizm gibi) karşı etkili bir fikri mücadele yürüteceği yer de yine Türkiye olacaktır.

Türkiye Allah’ın inayeti altındaki Hz. İsa (a.s.) ile Hz. Mehdi (a.s.)’ın vesilesiyle insanlığın uzun süredir aramakta olduğu huzur ve barış ortamını dünya üzerinde tesis edecek, İslam ahlakını tüm dünyaya tanıtacak ve İslam dünyasına önderlik edecektir. Nitekim Hz. Mehdi (a.s.)’ın Türkiye’den çıkacak olmasının müjdesi başta Balkanlar olmak üzere, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya ülkelerinin son yıllardaki Türkiye’ye yönelik beklentilerini daha da arttırmıştır.

Ülkemiz İçin En Büyük Tehlike Bölünmedir

Günümüzde, geçmişte olduğu gibi vatanımız yine dört bir yandan tehditlerle çevrilmiş durumdadır. Son günlerde artan terör eylemleri, Suriye başta olmak üzere Türkiye’nin yakın çevresindeki ülkelerde ve Ortadoğu’da durulmak bilmeyen olaylar, hiç şüphe yok ki ülkemizin geleceği açısından son derece önemli konulardır. Bir yandan komünist ayaklanma hevesindeki bölücü militanlar, askerimizi, polisimizi ve masum vatandaşlarımızı şehit etmekte, diğer yandan Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada sınırlar yeniden çizilmeye çalışılmaktadır. Ülkemiz tüm bu gelişmelerde saf dışı bırakılmak ve büyük karışıklıkların içine çekilmek istenmektedir. Topraklarımız üzerinde çeşitli sinsi planları olanlar ise, dünya çapında gizli ve açık yürüttükleri kampanyalarla, siyasal, sosyal ve ekonomik yönden saldırıya geçmiş durumda olan materyalist odaklardır. Ancak bu odakların unuttukları bir gerçek vardır:

Türk milletinin milli birlik ve dayanışma ruhu, Mehdiyetin manevi ruhu ile desteklenmekte, ülkemizde her geçen gün İslam ahlakı daha da şevkle yaşandığı için bu ruh katlanarak büyümektedir. Dünyanın hiçbir ordusunun ve terör örgütünün baş edemeyeceği bu manevi güç Allah’ın izniyle asla Türkiye’nin bölünmesine izin vermeyecektir.

Türkiye’yi Bölme Planı Hayali Bir Senaryo Değildir

Türkiye’de Mehdiyetin etkisiyle 1980 yılından bu yana devam eden büyük bir imani, milli, kültürel ve ilmi çalışma vardır. Bu sayede Türk gençliği, milli ve manevi değerlerine sahip çıkarak, ateist ve bölücü ideolojilerin etkisine girmekten kurtulmuştur. Bu nedenledir ki Avrupa’nın sosyal ve siyasi rotasını belirleyen hakim zihniyet olan materyalist-Darwinist kadro, Türkiye’nin imanlı halkının kendileri için büyük bir tehlike olduğuna kanaat getirmiştir. Bunun önüne geçebilmek, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü ve milli birliğini bozabilmek için Avrupalı materyalistler, Türkiye’de bölücü, ateist, materyalist ideolojilerin yaygınlaşması için yeni oyunlar planlamışlardır. Bu plan “Türkiye’yi Bölme Planı”dır. Nitekim Türkiye, tarihin en büyük komünist ayaklanması ile karşı karşıya getirilmektedir.

Güneydoğu’da süregelen komünist bölücü hareket, gerçekte büyük bir planın ara aşamasından ibarettir. Söz konusu plan Türkiye’nin belli bir bölgesini değil tümünü kapsamaktadır. Ülkemizi bölmeye yönelik oyunlar başarılı olduğu takdirde bunun hemen akabinde tüm vatanı kapsayan bir komünistleştirme faaliyeti başlatılacaktır.

Bu amaçla bölücü terör örgütü sadece dağda değil, halkın arasında da yıkıcı faaliyetlerini sürdürmeye başlamıştır. Halkın arasına sızması ve sistemli bir materyalizm ve komünizm propagandası yürütmesi bu amacın bir parçasıdır. Çünkü komünist militanlar, İslam ahlakını benimsemiş bir toplumda başarılı olamayacaklarını gayet iyi bilmektedirler. Bu faaliyet ise dağdakinden çok daha tehlikeli ve sonuçları çok daha vahim olabilecek niteliktedir. Çünkü ülkemizin Doğu kısmında yaşayan insanımız Marksist-Darwinist düşünceler ve bunların getireceği zararlara dair yeterince bilgi sahibi değildir. Eğer vakit geçirilmeden tedbir alınmazsa, her geçen gün daha fazla gencimiz komünist bölücü örgütün telkinlerine maruz kalabilir.

Türkiye’yi Bölme Çabaları Mehdiyetin Gölgesi Altındaki Ülkemizde Başarısızlıkla Sonuçlanacaktır

İnsana sevgi duymanın, güzel ahlakın, şefkatin ve merhametin önemini bilerek yetişen nitelikli bir gençlik yerine Darwinist eğitimden geçirilmiş gençlik konulduğunda sonuç toplumsal yıkımdır. Komünizm gibi insanlık dışı ideolojilere taraftar toplamak için ilk yapılan, sözde “insanın, doğanın ve tesadüflerin ürünü bir cins hayvan olduğu” yönündeki asılsız Darwinist iddiaları toplumlara benimsetmektir.

Darwinist toplumlarda vefanın, sadakatin, şefkatin, fedakarlığın hiçbir önemi yoktur. Din, aile, millet, bayrak gibi kavramlar da birşey ifade etmemektedir. Bölücü terör örgütü de, terörist olarak yetiştireceği kişilere öncelikle diyalektik materyalizm ve bu felsefenin temeli olan Darwinizm eğitimi vermektedir. Dolayısıyla bunlara karşı etkili ve kararlı bir fikri mücadele ve propaganda yürütülürse Marksist-komünist terörün önü alınabilir. Türkiye komünist terörle yok edilmek istenmektedir. Bunun çaresi komünizmin zemininin yok edilmesidir. Bu zemin ise Darwinizm’dir.

Sadece askeri ve polisiye tedbirlerle soruna köklü bir çözüm getirebilmek mümkün değildir. Marksist-komünist ve Darwinist öğretilerle beyinleri yıkanarak milletimize karşı kışkırtılan insanlar, ancak bu çarpık ideolojilerin gerçek yüzleri ortaya konup, dayandıkları felsefelerin çarpıklığı gözler önüne serilirse bu kitlesel hipnozdan kurtarılabilirler.

Nitekim Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Hz. Mehdi (a.s.)’ın birinci vazifesinin, maddecilik fikriyle yani (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’ı inkar üzerine kurulmuş Darwinist, materyalist ve ateist felsefelerle ilmi mücadele etmek ve bu felsefelerin insanlar üzerindeki etkisini tam anlamıyla kaldırmak olacağını şöyle belirtmiştir:

Ve onun (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) üç büyük vazifesi olacak: Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve maddiyun ve tabiiyyun taunu (Darwinizm, materyalizm ve ateizm salgınının), beşer içine intişar etmesiyle (insanlar arasında yayılmasıyla), herşeyden evvel FELSEFEYİ VE MADDİYUN FİKRİNİ (materyalist felsefeyi) TAM SUSTURACAK BİR TARZDA İMANI KURTARMAKTIR. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek (iman edenleri sapkınlıktan korumak)... (Emirdağ Lahikası, s. 259) 

Türk-İslam Birliği ülkelerin siyasi sınırlarına, özgürlüklerine ve inançlarına karışmayan, fakat herkesin zevkle büyük bir arzuyla bir arada olmayı isteyeceği bir gönül birliğidir. 21. yüzyıl, Allah’ın izniyle, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın önderliğinde kurulacak büyük bir manevi gücün tekrar ayağa kaldırılacağı “Türk-İslam Dünyası”nın tüm dünyayı sevgi ve adaletle kucaklayacağı bir yüzyıl olacaktır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde bildirildiğine göre Hz. Mehdi (a.s.) İstanbul’da bu fikri çalışmalarını devam ettireceğine göre Türkiye’de materyalizm ve Darwinizme dayalı bölücü düşünceler hiçbir zaman yaşayamayacaktır. Ayrıca bölücü terör örgütü başarılı olamayacağı gibi, Mehdiyetin gölgesi altında gelişen Türkiye’nin bölünmesine yönelik Marksist-Darwinist planlar da Allah’ın izniyle sadece kağıt üzerinde kalacaktır.

AHİR ZAMANDA ABD VE AB İLE TÜRK İSLAM DÜNYASI DAYANIŞMA İÇİNDE OLACAKTIR

Halen Ortadoğu’da meydana gelen olaylara bakıldığında, bölgede uygulanan stratejilerin bugüne kadar arzu edilen sonuçlara ulaşmadığını görmekteyiz. Tüm çabalara rağmen, bu coğrafyada yaşayan Müslümanların sorunlarına henüz kesin ve kalıcı çözümler bulunamamıştır. Kalıcı ve kesin çözüm getiremeyen Ortadoğu politikaları yüzünden bu bölgede yaşayan Müslümanların sorunları büyümektedir.  Bu karmaşa içinde, bağımsız hareket etmek isteyen radikal grupların sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Çok açıktır ki gittikçe büyüyen bu sorunlara karşı, askeri ya da polisiye çözümler sunmanın ötesinde, sosyal ve kültürel çözümlere ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bölgenin asıl ihtiyacı anlayış, dayanışma ve sevgidir.

Temelinde sevgi, kardeşlik, hoşgörü ve dayanışma olan Türk-İslam Birliği’nin bu bölgenin sorunlarının çözümünde önemli rol oynayacağı açıktır. Bu uzlaştırıcı rolü oynarken de, Türk-İslam birliği çatısı altındakiler ABD ve AB ile yakın ilişkiler ve dayanışma içinde olacaktır. Bu durum ABD ve AB ülkeleri kısacası tüm dünya için huzur ve refaha vesiledir. Böylelikle, Müslümanlar içinde bulundukları zorlukları kolayca aşarken, bu bölgede kalıcı ve kesin barış da sağlanmış olacaktır. Dayanışma içindeki ülkelerle bu bölgede sağlanacak bir barış ve huzur ortamı da, elbette ki yeryüzünün herhangi bir köşesinde yaşanan sorunların ve kargaşaların çözümünde de etkili olacaktır. 

 

Türkiye’nin günümüzde benimsediği siyasi misyon, tıpkı Osmanlı ve geçmişteki Türk devletleri gibi Balkanlar ve Ortadoğu’daki farklı etnik kimlik ve dinleri kucaklayan bir stratejidir. Bu stratejinin dayanak noktası ise Türk-İslam kültürü ve köklü medeniyetimizdir. Nitekim bu topraklarda siyaseten olmasa bile, kültür olarak Türk hakimiyeti halen devam etmekte, özellikle Balkanlar’da ve Kafkasya’da farklı ırklardan olmalarına rağmen pek çok Müslüman kendini Türk ve Osmanlı addetmektedir.

Milletimiz Birleşme, Büyüme, Gelişme İstemektedir. Ancak Bu Büyüme Siyasi Sınırlar  Değişmeden Gerçekleşecektir

Milletimiz bölme girişimlerine “büyüme, gelişme ve birleşme isteğiyle” cevap vermektedir. Başta Suriye ve Irak olmak üzere ülkemizin doğusunda olup biten olaylar analiz edildiğinde, ortaya apaçık bir gerçek çıkmaktadır. Bu gerçek şudur: Milletimiz bütün bu tehdit ve tehlikelere ancak topyekün milli birlik ruhuna sarılarak karşı koyabilir. Türk Milleti uyanık olmak ve devletine destek olarak oyunları bozmak zorundadır. Bu nedenle, bugün gerek iç huzur ve istikrarımızın, gerekse dış güvenliğimizin sağlanması açısından en acil ihtiyaç olan bu milli görüşe milletimiz sahiptir. Sadece bu görüşün daha sık gündeme getirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Milli görüşe sahip çıkıp güçlendirecek olan değerli şahıs ise Hz. Mehdi (a.s.)’dır. Milli birlik ruhunun güçlendirilmesine paralel olarak, Türkiye Devleti’nin de milli bir strateji belirlemesi ve bu strateji çerçevesinde kararlı bir dış politika sergilemesi son derece önemlidir. Günümüzde gerek Türk Milletinin gerekse Türk dünyasının ortak bir özlemi ise “BÜYÜK TÜRKİYE” çatısı altında birleşmektir.

Kıbrıs, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve bütün Müslüman Türk halkları adeta nefeslerini tutmuş bir biçimde Türkiye’nin birlik konusunda atacağı adımları beklemektedir. Böyle bir birlik, sahip olunan kaynaklar düşünüldüğünde özellikle ekonomik yönden son derece kuvvetli bir yapı ortaya çıkaracaktır. Bu ülkeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin manevi çatısı altında bambaşka bir kimliğe bürüneceklerdir. Elbette ki bu birlik siyasi sınırlar değişmeden gerçekleşecektir. Söz konusu birliğin beraberlik anlayışı, bir toplumun diğerine, bir kültürün ötekine, bir grubun başkasına üstün gelmesine dayalı değil, hepsinin bir diğeri ile eşit olduğu hoşgörü, sevgi ve dostluğa dayalı dayanışma ruhu ile olacaktır.

Bugün bir birlik oluşturma yönünde atılacak somut adımlar, bölge devletleri tarafından da kabul görecektir. Üstelik bu birlik dünyanın en gelişmiş medeniyetini, en zengin topraklarını ve üstün kültürünü de içinde barındıran, 21. yüzyıla damgasını vuracak bir birlik olacaktır. Bu birliğin öncülüğünü yapabilecek tek millet ise hiç şüphesiz Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur edeceği Türkiye ve Türk Milleti’dir. 

Ayrıca böyle bir birliğin kurulması Türkiye’nin AB’ye girmesine de engel değildir. Türkiye, Türk- İslam dünyasının lideri bir ülke olarak AB’ye girebilir ve böylelikle Avrupa’nın geneline hakim olan materyalist anlayışın ortadan kaldırılmasında önemli bir görev üstlenebilir. İslam ahlakıyla ahlaklanmış Türk insanının sahip olduğu şefkat, merhamet, kardeşlik, fedakarlık gibi güzel erdemler bu vesileyle Avrupa’ya ve tüm dünyaya yayılabilir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışı ile İslam aleminin bir ve bütün olacağını müjdelemektedir. Şu an İslam aleminin parçalanmış olması, Müslüman toplumlar ve gruplar arasında ayrılıklar, anlaşmazlıklar, hatta çatışmalar olması Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametlerinden biridir. Hz. Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde bu dağınıklığı tam anlamıyla ortadan kaldıracak, Müslüman dünyasının birliğini sağlayacaktır. Tüm Müslümanlar, sevgiyle ve coşkuyla Hz. Mehdi (a.s.)’ın etrafında birleşeceklerdir. Hz. Mehdi (a.s.) Türk Milletinin içinden çıkacağı için Türk Milletinin, Türk ve İslam aleminin birleşmesindeki rolü çok önemlidir.

Amîre bint-i Nufeyl der ki: İmam Hüseyn (as)’ın şöyle buyurduğunu duydum: 

“SİZLER BİRBİRİNİZDEN BERÎ (UZAK) OLDUĞUNUZU SÖYLEMEDİKÇE, BİRBİRİNİZİN YÜZÜNE TÜKÜRMEDİKÇE, BİRBİRİNİZİ TEKFİR ETMEDİKÇE VE BİRBİRİNİZE LANET OKUMADIKÇA beklediğiniz (Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru) vuku bulmayacaktır. Arz ettim ki: Öyleyse o zamanda hiçbir hayır yoktur. Buyurdu ki: “Hayrın hepsi o zamandadır. Kâim’imiz (HZ. MEHDİ) KIYAM EDECEK (ZUHUR EDECEK) VE BUNLARIN HEPSİNİ ORTADAN KALDIRACAKTIR.”

(Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 240) 

Türkiye, “Türk-İslam Birliği’nin Lideri” Vasfını, Tarihi Geçmişinden ve Türk Halkının Fıtratından Alır

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de Müslüman Türk Milletinin manevi şahsiyetine olan inancını ve İslam Birliği’nin oluşmasında Yüce Allah’ın Türk halkına bahşettiği görevi eserlerinde birçok kez vurgulamıştır. Bediüzzaman Müslüman Türk Milletine olan bu inancını ve Türk halkının fıtratında olan İslam alemine önder olma özelliğini şöyle aktarmıştır: 

“Allahü Zülcelal Hazretleri, Kuran-ı Kerim’de “ÖYLE BİR KAVİM GÖNDERECEĞİM Kİ ONLAR ALLAH’I, ALLAH DA ONLARI SEVER” buyurmuştur (Maide Suresi, 54). Ben de bu beyan-ı İlahi karşısında düşündüm. BU KAVMİN BİN YILDAN BERİ ALEM-İ İSLAM’IN BAYRAKTARLIĞINI YAPAN TÜRK MİLLETİ OLDUĞUNU ANLADIM.”

(Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, s. 233-234.)

Dolayısıyla Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin dikkat çektiği Maide Suresi’nin 54. ayeti, Türk kavminden çıkacak olan ve Allah’a, Peygamberimiz (s.a.v.)’e ve ahir zamanın en büyük kutbu olan Hz. Mehdi (a.s.)’a saygı ve sevgiyle bağlı olan halis talebelerine ve Türk Milletine işaret etmektedir. Ayette Allah şöyle bildirmektedir:

“Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisinin onları sevdiği, onların da Kendisini sevdiği mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu,’ Allah yolunda cehd eden (çaba harcayan) ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir” (Maide Suresi, 54)

Ayette Yüce Allah, din ahlakının ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünneti seniyyesinin terk edildiği bir döneme dikkat çekmektedir. İçinde yaşadığımız ahir zaman tam olarak bu durumun yaşandığı bir dönemdir. İşte böyle bir dönemde Allah, samimi dindar olmaları ve hamiyetlerinden dolayı toplum tarafından kınanan ve yerilen, İslam dinine gönülden bağlı, çok dirayetli, Allah’a kalben teslim olmuş, İslam ahlakının dünya üzerinde hakim olması görevini yerine getirme azmine tam sahip, Allah’ın sevdiği bir topluluk getireceğini açık bir şekilde ifade etmektedir.

Hz. Mehdi (a.s.) Önderliğinde Tüm Türk ve İslam Alemi Türkiye’nin Manevi Çatısı Altında Birleşecektir

Bazı insanlar, önemli bir yanılgı içine düşmektedirler. Hz. Mehdi (a.s.) ve ahir zaman konularını, şu anda içinde yaşadığımız dünyadan ve bu dünyanın kurallarından tamamen farklı, tümüyle metafizik bir boyut içinde düşünürler. Bu nedenle gerek ahir zamanı, gerekse Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhurunu içinde yaşadığımız döneme çok uzak zannederler. Oysa sosyal ve siyasi şartlar değerlendirildiğinde, Hz. Mehdi (a.s.)’ın, İslam dünyasının içindeki güçlü, stratejik öneme sahip demokratik bir ülkede ortaya çıkmasının kuvvetle muhtemel olduğu görülür. Hz. Mehdi (a.s.) yüksek ahlaka sahip, kahraman, fedakar Türk Milletinin imanlı ruhunu tasvir eden bir şahıstır. 

Bu durum kimseye şaşırtıcı gelmemelidir. Çünkü Türk Milleti, tarihte de İslam’ın asırlar boyu bayraktarlığını yapmış lider bir millettir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in vefatından birkaç asır sonra, Abbasi hükümdarlarının siyasi güçlerini kaybetmelerinin ardından İslam dünyasının korunması görevini doğrudan Türk Milleti üstlenmiştir. Haçlı Seferlerine ya da Moğol istilalarına karşı en başta göğüs geren güç, Türk Milletidir. Yavuz Sultan Selim ile birlikte de liderlik doğrudan Türk Milletine geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, tarihteki en güçlü İslam ülkesi olarak, altı asır boyunca hüküm sürmüştür. Bugün de pek çok medeniyetin birleştiği nokta olan Türkiye, İslam dünyasının en güçlü, en etkili ve Batı nezdinde en itibarlı ülkesidir. 

Bu tarihi ve siyasi özelliklerinin yanı sıra, Türk Milletinin ahlak özelikleri de, onu liderlik konumuna layık kılmaktadır. Tarihte büyük devletler kurmuş, bu sorumluluğun zorluklarını yaşamış, güçlü düşmanlar tarafından hedef alınmış bir millet olan Türkler, bu şanlı geçmişin verdiği bir ahlaki olgunluğa sahiptir. İşte bu nedenlerle, necip Türk Milleti, 21. yüzyılda “dünya milletlerine öncü” olmaya layık ve ehil bir millettir.

Sayın Adnan Oktar Açıklıyor “Türkiye Mehdiyetin Gölgesi Altına Girmiştir”

ADNAN OKTAR:Türkiye bir bereket denizine girdi. Mübarek bir zaman dilimine girdi. Mehdiyet’in gölgesine girdi, insanlar bir mana veremiyor. “Allah Allah” diyorlar. Ekonomik kriz etkilemiyor, Türkiye’yi herkes dinlemeye başladı. Eskiden kimse dinlemiyordu, şimdi çok güçlü, diyorlar. “Askeri bir güç yok o anlamda, maddi güç de yok, peki bu manevi güç nereden geliyor?” İşte bu manevi gücün vesilesi Mehdiyet’tir. Türkiye Mehdiyet’in zıll ve gölgesi altındadır. Mehdiyet, deniz gibi kapladı bütün bölgeyi. Bu sıcaklık, bu muhabbetin kökeni odur. Evet inşaAllah. Mesela Nasrallah, Hizbullah’ın lideri normalde Şii, Başbakan Erdoğan Sünni, yine diğer kardeşlerimizin de kimi Sünni, kimi Şii. Ama aşkla muhabbetle birbirlerine sarılıyorlar. Tabi ki biz Nasrallah’ın da, diğer kişilerin de, hepsinin de Mehdiyet’in gölgesi içerisinde, Mehdiyet’in sıcak ortamında eriyeceklerini biliyoruz. Ne Nasrallah’ın yöntemleri esas olacaktır, ne Beşar Esad’ın yöntemleri, ne şu ne bu ne İran’ın yöntemleri. Hepsi Mehdiyet’te eriyip yok olacaktır. Dolayısıyla bir sevgi denizi, muhabbet denizi, barış ve kardeşlik denizi, her şeyi içine alacaktır, inşaAllah. Adeta nurlu bir bulut gibi dünyayı sardı, etkinin sebebi o, inşaAllah. (Sayın Adnan Oktar’ın 20 Ocak 2011 tarihli Samsun Aks TV’deki canlı sohbetinden)

“Türk Milleti Olarak Büyümeyi ve Türk İslam Birliği’ni İstemekle Mükellefiz”

ADNAN OKTAR: Türkiye’nin de, bölgenin de, her yerin birliğe, beraberliğe ihtiyacı var. Birlik, parçalanmayı ortadan kaldırır. Sürekli birlik arayan bir millet parçalanmaz. Birlik aramayan bir millet parçalanır. Çünkü birleşme ve büyüme yoksa, durma vardır. Durma varsa, küçülme olur. Ama büyüme ülküsü varsa, büyüme ideali varsa, büyük olma hırsı varsa küçülme olmaz, bölünme olmaz, inşaAllah.

Onun için biz millet olarak daima büyümeyi, büyük olmayı, İttihad-ı İslam’ı, Türk-İslam Birliği’ni istemekle mükellefiz. Bütün Müslümanlar kardeş, onların birleşmesi çok normal. Türk Milleti de zaten adı üstünde, Allah; “sizi milletler olarak yarattım” diyor, millet olarak birleşmek durumundadır. Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Boşnak’ıyla zaten bütün Türkiye bir bütündür.

En az elli çeşit etnik unsur çıkar Türkiye’de, eğer o gözle bakılırsa. O zaman Türkiye’yi bizim elliye bölecek halimiz yok. Bilakis, birbiri içine kaynamış bir topluluğuz biz. Bölünmeyi herkes kafasından silip atacak. Öyle bir şey olmaz. Ama demokrasiyi hep birlikte isteyeceğiz, laikliği hep birlikte isteyeceğiz, özgürlüğü hep birlikte isteyeceğiz, güzelliği, sanatı, bilimi, iyiliği, barışı, kardeşliği hep birlikte isteyeceğiz ve herkes için isteyeceğiz, belirli bir yer için değil. (Sayın Adnan Oktar’ın 16 Temmuz 2011 tarihli A9 TV, Kocaeli TV ve Aba TV’deki canlı sohbetinden)

“Türk İslam Birliği’nde Kan ve Irk Üstünlüğü Değil, Ahlak Üstünlüğü Vardır”

Türk Birliği’nde kan ve ırk üstünlüğü yoktur. Bunda ahlak üstünlüğü vardır. Biz diyoruz ki Türk Milleti, Türkiye, İslam’ı en güzel yaşayan ülkedir. Ve liderlik vasıfları en yüksek ülkedir. Cesur millettir ve güzel ahlaklıdır. O yüzden lider olması gerekir diyoruz. Buna da kimsenin bir itirazı yok. Ve diyoruz ki Türk devletleri, Türkler birleştiklerinde bu bir ahlak birliğidir. Kan birliği değildir.

İslam alemine hizmet kastıyla ve dünyaya hizmet kastıyla ortaya çıkıyoruz. Yani burada diğer dinleri ezmek, diğer ırkları ezmek değil de diğer dinlere ve diğer ırklara hizmet etmek düşüncesi vardır. Yani diğer ırkları zengin etme, diğer dinleri ferahlığa, huzura, hürriyete kavuşturma fikri vardır. (Sayın Adnan Oktar’ın 21 Kasım 2011 tarihli MPL sohbetinden)

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER