Suriye iç savaşı son beş yıldır manşetlerden inmiyor. Ancak şu da bir gerçek ki, Suriye halkının ihtiyacı olan yardımlar manşetlerde bu kadar çok yer almıyor. Bir de bir grup var ki, bu savaşta en çok yara alanlar onlar olduğu halde, manşetlerde onlardan pek bahsedilmiyor. Evet, Suriyeli kadınların yaşadıkları sıkıntılar yeteri kadar bilinmiyor. İç savaş 200,000 kişinin hayatını yitirmesine ve milyonlarca kişinin, hem sevdiklerini hem de evlerini kaybetmesine yol açtı; ellerinde kalan ise yalnızca harap olmuş bir ülkeydi. Her ne kadar hava saldırıları, varil bombaları, kimyasal silahlar ve yaşanan savaşın acımasızlığı yürekleri dağlasa da, kadınların varlığı pek çok insan için hala umut ışığı olmaya devam ediyor.
Suriye’de pek çok insan annesini, babasını, eşini, kardeşlerini, evini, sosyal hayatını, kariyerini kaybetti. Son üç yıl içinde Suriye’den kaçan 2.8 milyon nüfusun, her beşinden dördü kadın ve çocuktu. Birleşmiş Milletler raporlarına göre, halihazırda komşu ülkelerde bulunan 145,000 Suriyeli mülteci aile, artık kadınlar tarafından yönetiliyor. Bu ailelerin erkekleri ya öldürülmüş ya yaralanmış ya da hapishanelere atılmış. Batılı pek çok insanın belki umurunda bile olmayan bu kadınlar, bir yandan yaşadıkları bu travma ile başa çıkmaya çalışırken, bir yandan da ailelerine nasıl bakacaklarını ve onları nasıl geçindireceklerini düşünüyorlar.
Ancak Suriyeli kadınların maruz kaldıkları zorluklar bunlarla da bitmiyor. Hayatta sahip oldukları her şeyi kaybetmelerinin, fakirliğin ve mülteci olarak yaşamanın zorluklarının yanı sıra, uğradıkları cinsel şiddet de karşılarına çıkan başka bir sorun. Özellikle Suriye’de, rejim kuvvetleri tarafından akla hayale gelmeyecek muamelelere maruz kalıyorlar. Keyfi tutuklamalar, zorla bilinmedik yerlere götürülmeler, gözaltındayken itiraf etmeleri için dayatılan işkenceler neredeyse olağan uygulamalar. Bunun yanında bir de, eşlerine veya erkek kardeşlerine baskı yapabilmek için rejim güçleri tarafından takip ediliyor, bazen de canlı kalkan olarak kullanılıyorlar. Çoğu zaman gerekçe gösterilmeden hapishaneye atılıyorlar ve bir kısmı da yapılan işkenceler sonucunda hayatını kaybediyor.
Tüm bunlara rağmen kadınlar yine de direniyor ve güçlü kalmayı başarıyorlar. Ürdün’de ailesiyle bir mülteci kampında kalan 17 yaşındaki Mazoun Almellehan, bunun en güzel örneklerinden biri. Daha gencecik bir kız çocuğu olmasına ve kampta çok zor koşullarda yaşamasına rağmen yüzündeki kocaman gülümsemesi, pırıl pırıl parlayan gözleri, hayata tutunuşundaki coşku ve çevresine yardım etmek için harcadığı çaba gerçekten de görülmeye değer. Belki de pek çok yetişkinin güç getiremeyeceği kadar büyük bir cesaret göstererek yaşadığı yerdeki küçük kızları korumayı bir görev bilen Mazoun, onları tacizden, kötü muameleden ve eğitimsiz kalmaktan kurtarmak için uğraşıyor. Tüm bu yaptıkları gerçekten de büyük bir alkışı hak ediyor ve Mazoun artık uluslararası toplumda “Suriye’nin Malala’sı” olarak anılıyor.
Elbette Mazoun bu durumun tek örneği değil. İç savaştan önce rejim karşıtı toplantılar düzenlemekle ünlü Suriyeli kadınlar, şimdi insani yardım faaliyetlerine odaklanıyor ve çevrelerine yardım sağlayabilmek için büyük çaba harcıyorlar. ‘İnsani yardım liderleri’ diye anılan bu kadınlar kalabalık mülteci gruplarını barındıran okulları veya bunun gibi mekanları yönetiyor, insanlara ve çocuklara yönelik eğitim amaçlı faaliyetler gösteriyorlar.
Elbette Suriyeli bu müthiş kadınların kararlılıklarını görmek, dünyanın bu insanlara yardım eli uzatma konusundaki sorumluluklarını göz ardı etmelerine neden olmamalı. Hatırlarsanız İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve Bosna’da, Darfur’da ve sonrasında da Ruanda’da yaşanan acılardan sonra, tüm dünya artık savaşların yaşanmaması için ciddi kararlar almıştı. Öyleyse neden bu acıların tekrar tekrar yaşanmasına izin veriyoruz? Neden yardım elimizi uzatmıyoruz? Daha da acısı, nasıl oluyor da dünyanın bazı bölgelerinde Suriyeli mülteciler akıl almaz şekilde kötü muameleye maruz kalıyor, zar zor ulaştıkları ülkelerin sınırlarından gerisin geriye gönderiliyor ve hatta terörist muamelesi görüyorlar. Nasıl oluyor da Avrupalı bir politikacı vicdanı hiç sızlamadan, “Orada IŞID olduğu için, çocukların ve kadınların da bombalanması gerekiyor” diyebiliyor?
Şunu asla unutmamalıyız: İnsan olarak bizim vicdani sorumluluğumuz, maruz kaldıkları tüm bu dehşet ortamına rağmen asaletlerinden asla ödün vermeyen Suriyeli kardeşlerimizin, içinde bulundukları bu zor şartlardan kurtulmalarına yardım etmek için elimizden geleni yapmaktır.
Adnan Oktar'ın Gulf Digitals News & Only Kashmir'de yayınlanan makalesi:
http://www.gdnonline.com/Details/51175/Syrian-women-still-stand-strong
http://onlykashmir.in/syrian-women-stand-strong-despite-everything/