“İnsanların öldürüldüğünü gördüğümde çok korktum ve ağlamaya başladım.”
Bu sözler korkunç sahnelere şahit olmuş küçük bir Suriyeli kıza ait. Birçok yetişkinin kaldıramayacağı zorluklar yaşamış olmasına rağmen, küçük kız hayranlık uyandıracak bir metanet ve cesarete sahip.
Küçük kızın içinde bulunduğu durum gerçekten de zor. Ayrıca bu acılara göğüs germek zorunda kalan tek çocuk da o değil. UNİCEF’e göre Suriyeli çocukların %80’inden daha fazlası ülkelerinde yaşanan iç savaştan doğrudan etkilenmiş durumda. Suriyeli çocuk mülteciler ihtiyaç içindeki Suriyelilerin toplam sayısının neredeyse yarısını oluşturuyor.
Doğal olarak bu mazlum çocuklar birçok psikolojik sorunla da karşı karşıya kalıyor. Uzmanlara göre halihazırda iki milyon çocuğun acil desteğe ve psikolojik tedaviye ihtiyacı var.
Aslında Suriyeli çocuklar da ülkelerindeki savaştan önce, dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan çocuklardan farklı değildi. Normal ve mutlu bir hayatları, aileleri, evleri ve okulları vardı. Ne var ki aniden patlak veren iç savaş bu çocukları çok zor bir durumda bıraktı. Sevdikleri insanların gözleri önünde bombalarla yaralanmalarına ya da hayatlarını kaybetmelerine şahit oldular. Kuşkusuz ki bu, bir çocuk için kaldırılması oldukça güç bir durum. Üstelik savaş başladıktan kısa bir süre sonra başka problemler de baş gösterdi. Ülkedeki gıda, su ve elektrik sıkıntısı içinde bulundukları durumu daha da zorlaştırdı. İnsanlar özellikle de çocuklar tüm dünyanın gözleri önünde açlıktan ölmeye başladılar. Bir çok ülkede milyonlarca insan obezite tedavisi görürken, Suriye’deki çocuklar hayatta kalabilmek için yaprak ve çimen yemek zorunda kaldılar.
Savaşın diğer bir mağduru Minik Ahmet Suriye’de yaşamaya devam eden çocuklardan biri. Gözlerinin önünde hayatını kaybeden erkek kardeşini ve büyükbabasını anlatırken oldukça zorlanıyor. Geçmişten kendisine kalan tek şey bir araba tamirhanesi. Suriye’de kalmaya devam ediyor çünkü tüm bu yaşananlara rağmen çalışmak zorunda. Bu küçük çocuk tüm dünyaya kimsenin duymak istemediği şu soruyu soruyor; “Bizimle dünyanın diğer çocukları arasındaki fark ne?”
Lübnan’da yaşayan 5 yaşındaki Walaa ise başını yastığa koymanın kötü bir şey olduğuna inanıyor çünkü şiddetli saldırılar bir gece başını yastığa koyduğu anda başlamış.
Doğu Ghouta’dan Roua’a ise arkadaşlarıyla birlikte günde beş defa kovalarla eve su taşımak zorunda kalan küçük bir kız. Çünkü ailesi ancak bu şekilde günlük ihtiyaçları için gereken suyu elde edebiliyor.
Suriyeli mültecilerin çoğu kadın ve çocuk. Ancak daha iyi ve güvenli bir hayat için Suriye’den mülteci olarak ayrılanların içinden belki de sadece birkaç yüz kişi hakkettikleri saygınlığa ve huzura kavuşmuş durumda. Ancak tüm Suriyeliler insani bir yaşamı, huzuru ve güvenliği hakkediyor. Unutmamak gerekiyor, bu insanlar sadece üzerlerindeki kıyafetlerle herşeyi gerilerinde bırakarak yola çıktılar, yakıcı güneşin altında günlerce çöllerde yürüdüler, tanımadıkları insanlarla kamyonların arkasına sıkışık bir şekilde yolculuk ettiler. Tüm bunlara sadece daha güvenli bir yerde hayatlarını devam ettirebilmek için katlandılar. Türkiye, Ürdün, Irak ve Lübnan mültecilerin büyük çoğunluğunu ülkelerinde ağırlarken dünyanın birçok ülkesi milyonlarca mülteciye yardım eli uzatmaktan ısrarla kaçındı.
Akdeniz’de ve Ege’nin azgın sularında boğulmaktan kurtulup sahile ulaşabilenler ise Avrupalı sınır görevlileri tarafından göz yaşartıcı gazlarla karşılandılar, itilip kakıldılar, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar dahi terörist muamelesi gördüler. Elbette tüm bunlar bu masum insanların maruz kaldığı zorluklardan sadece birkaçı.
Şimdi tüm bunların masum bir çocuğun ruhunu nasıl etkileyebileceğini düşünün. Yetişkinlerin bile dayanamayacakları, benzerlerinin ancak korku filmlerinde görülebileceği türden dehşetleri yaşayan bu çocuklar küçük yaşta adeta birer yetişkin oldular. Katlanmak zorunda kaldıkları bu acıları, yaraları, ölümü, sevdiklerinden ayrı düşmeyi, ayrımcılığı, kötü muameleyi, fakirliği ve açlığı tatmış olan bu çocuklar her şeye rağmen güçlü olmak zorundalar. Elbette tüm bu yaşananların sonucunda bazıları kızgın ve saldırgan bir kişilik kazanırken, bazıları da içlerine kapanıp sessizleşebiliyor. Uzmanlar bu çocukların büyük çoğunluğunun travma sonrası stres bozukluğundan mustarip olduklarını ifade ediyorlar. Bölgede yaşanan ve eşi benzeri görülmemiş bu trajedinin çocuklar üzerindeki psikolojik etkilerini değerlendirirken bu çocuklara yardım etmenin, onlara daha iyi bir hayat sunmanın mümkün olduğunu biliyoruz. Bu miniklerin en çok ihtiyacı olan sevgi ve kardeşlik ortamının Suriye’de yeniden sağlanması gerekiyor. Bu zulmün meydana getirdiği büyük hasarı tamir edebilmek için bölgede sevginin ve kardeşliğin bir an evvel hakim olması hayati önem taşıyor. Ancak bunun için silahların susması lazım.
Bu bölgede yaşayan insanları maddi yönden desteklemek de çok önemli. Maddi yardımla beraber güvenlik önlemlerinin alınması, Suriye’nin yeniden inşa edilmesi ve umutların yeniden yeşermesi için tüm gerekli adımların atılması gerekiyor. Bu sadece Suriye için değil, Suriye’nin dışında kalan tüm mülteciler için de geçerli bir durum. Suriyeli mültecileri ağırlayan ülkeler onlara karşı merhametle yaklaşmalı ve onlara asla kendi vatandaşlarından farklı davranmamalıdır. Suriyeliler – özellikle de çocuklar – asla “ötekiler” olarak değerlendirilmemeli ya da birer “yük” olarak görülmemelidir.
Hepimiz el ele verirsek ülkelerinde yaşananlarda hiçbir suçu olmayan bu masum çocuklara yardım edebiliriz. Dünyanın güzel süsleri olan çocuklar Allah tarafından yaratılan birer nimettir. Onları korumak bizim görevimiz. Dolayısıyla bütün çocukları kendi çocuğumuzun yerine koymalı, onlara şefkatle yaklaşıp yardımımızı esirgememeliyiz.
Adnan Oktar’ın The China Post ve Jefferson Corner’da yayınlanan makalesi:
http://www.chinapost.com.tw/commentary/china-post/special-/2016/09/26/479454/p2/An-urgent.htm
http://www.jeffersoncorner.com/an-urgent-plea-on-behalf-of-the-children-of-syria/