Komünizm, sadece eski komünist ülkelerde varlığını sürdürmemektedir. Aynı zamanda şu an dünyada Müslüman kimliğiyle bilinen, hatta İslam Cumhuriyeti ismi taşıyan ülkelerde bile hakim bir rejimdir. Son dönemlerde çeşitli Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde ortaya çıkan ve Arap Baharı olarak isimlendirilen karışıklıklara baktığımızda bu durumu kolaylıkla fark etmek mümkündür.
Bilindiği gibi Mısır, Suriye, Libya, Filistin, Irak gibi ülkelerde, Arap sosyalizmi yıllardır çok yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Bu ülkelerde yıllarca Marksist zihniyetin getirdiği komünist anlayış hakim olmuştur. Dışarıdan bakıldığında söz konusu ülkeler farklı bir görünüm ve isim altında varlıklarını sürdürseler de, aslında Marksist-komünist zihniyet bu ülkelerdeki etkisini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Devletler, içten içe hep bu rejim dahilinde yönetilmişlerdir ve halen yönetilmektedirler.
Bu ülkeler dünyadaki iki bloktan birinin yani Rusya ve Çin’in başını çektiği komünist blokun temsilcisidirler. Karşılarında ise Amerika’nın başı çektiği kapitalist, liberal blok vardır. Örneğin komünist blokun en önemli temsilcilerinden biri olan İran’da, İslami bir yönetim varmış gibi görünmesine rağmen geri planda Marksist-komünist anlayış hakimdir. Hatırlanacağı gibi “İran İslam Cumhuriyeti” bir devrimle oluşturulmuştur. Bu devrim, bir komünist parti ile birlikte yapılmıştır ve bu devrimle komünist bir anlayışın yerleştirilmesi amaçlanmıştır. Bunu yapılan eylemden de anlamak mümkündür. “Devrim”, komünist bir kavramdır. İslam ile devrim kelimesi asla bağdaşmaz. Dolayısıyla “İran İslam Cumhuriyeti” ismi, gerçekte aldatıcıdır. İran’daki yönetim gerçekte İslami bir yönetim değildir.
Rejim komünist olduktan sonra halkın Müslümanlıktan bahsetmesi, kimliklerinde Müslüman yazması veya ülke yönetiminin İslam Cumhuriyeti olarak anılması komünistler açısından bir şey değiştirmemektedir. Onlar, Darwinist, materyalist ve komünist ideolojinin gereklerini zaten bu ülkelerde sorunsuz şekilde uygulamaktadırlar. Dolayısıyla yollarına devam etmektedirler.
Komünist blokun temsilciliğini yapan Shangai bloku Ortadoğu’da çok fazla ülkeyi içine almış durumdadır. Ülkelerin genel politikalarına baktığımızda bunu anlamak çok zor değildir. Örneğin İran, Suriye, Mısır ve diğerleri daima dünyadaki komünist ülkelerle işbirliği içinde olmuşlardır. Ülke yönetimlerinde Darwinizm hakimdir, okullarda Darwinizm dayatma yoluyla öğretilir. İnsanlar hep komünist bakış açısıyla yetiştirilmiştir. Osmanlı’da alıştığımız Ehli Sünnet’e uygun sevecen, sıcak, barışçıl, dostane üslup yerine söz konusu ülkelerde genelde sevgiden ve şefkatten uzak, saldırgan savaşa ve çatışmaya eğilimli, kan dökmeyi arzulayan komünist bir üslup hakimdir. (Burada eleştirdiğimiz komünizmin kanlı politikasını bir hayat şekli haline getirmiş olan ve bunu yaygınlaştırmakta sakınca görmeyen kişilerdir. Kalbi İslam ahlakının getirdiği güzelliklerle dolu olan, vicdanlı olup içinde bulunduğu zulüm sisteminden dolayı çaresiz kalmış değerli kardeşlerimizi tenzih ederiz.)
Örneğin Suriye’nin şu anda içinde bulunduğu karışıklığın tek sebebi komünizmin tertemiz Müslüman halka dayatılmasıdır. İç karışıklıklar gece gündüz bir kısım basında mezhep kavgaları şeklinde lanse edilse de, aslında şu anda Suriye’de komünistlerle Müslümanların çatışması vardır. Suriye, Hafız Esad döneminden beri Marksist-komünist zihniyetle yönetilmektedir. Suriye, bu yönüyle Arap sosyalizminin en önde giden temsilcilerindendir.
Hatırlanacağı gibi Sovyetler Birliği ile sıkı ilişkiler içindeki Hafız Esad yönetimi Arap Sosyalist Baas Partisi’nin savunduğu komünist ideoloji dışındaki tüm görüşlerin savunulması yasaklanmıştı. Tüm İslami hareketlere kısıtlamalar getirilmiş, İslami liderler tutuklanıp şehit edilmiş, Müslümanlar büyük baskı, zulüm ve işkence görmüşlerdi. Hafız Esad ve kardeşi Rıfad Esad 1982 yılında Suriye’nin Hama ve Humun şehirlerinde 40 bin Müslümanı katletmişti. Şu an Hafız Esad’ın oğlu Başer Esad’ın liderliğindeki Suriye’de her gün kesintisiz olarak gerçekleştirilen katliamlar, ülkeye hakim sosyalist-komünist ideolojide herhangi bir değişiklik olmadığını ispat eder niteliktedir. (Detaylı bilgi için bkz. http://www.arapalemindedarwinistfitne.com/)
Hafız Esad’ın Baasçı zihniyeti ülkede halen devam etmektedir. Şu anda Suriye yönetimi adeta Rusya'nın kontrolüne girmiş durumdadır. Suriye’deki neredeyse bütün uzmanlar Ruslardan oluşmaktadır. Suriye’deki gençler ve subaylar genellikle hep Rusya’da veya Çin’de eğitim alırlar. İyi derecede Rusça ve Çince bilirler. Rusya’da da her yerde Suriyeli görmek mümkündür. Çünkü bu komünist bir blok, komünist bir yapılanmadır ve yıllardır kesintisiz olarak varlığını sürdürmüştür. Şu an Suriye’de meydana gelen karışıklıklar, Müslümanların bu komünist sistemi ortadan kaldırma çabasıdır. Suriye ilk defa olarak komünizme karşı böylesine kararlı ve güçlü bir dirençle karşı karşıya kalmıştır. Ne yapacağını şaşırmış olduğundan, dünyanın gözü önünde kendi vatandaşlarını katletmekte hiçbir sakınca görmemektedir.
Shangai blokunun hakimiyeti sadece Ortadoğu ile sınırlı değildir. İslam aleminde örneğin Mısır, Fas, Tunus, Cezayir’de komünist partiler her zaman çok güçlü olmuştur. Kuzey Avrupa ülkelerinde doğrudan komünist partilerin hakimiyeti vardır. Güney Amerika ülkelerinin pek çoğu zaten komünist idare ile yönetilmektedir. Çin, Laos, Kamboçya, Vietnam gibi ülkelerde yönetim 2. Dünya savaşı sonrasından beri değişmemiştir. Tüm bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, komünist ideolojinin en büyük temsilcisi olan Shangai bloku dünyanın çok önemli bir bölgesinde hakim durumdadır.
Dolayısıyla tehlikenin boyutlarını iyi anlamak gerekmektedir. Shangai blokunun temsilciliğini üstlenen söz konusu İslam ülkelerinde bugün meydana gelen karışıklıklara, olası bir nükleer saldırıdan duyulan tedirginliğe, İran ve söz konusu Arap ülkelerinin halklarında hakim olan huzursuzluğa karşı; kısa vadeli önlemlerin yanı sıra, asıl olarak uzun vadeli önlemlere başvurulması gerektiği açıktır. Örneğin şu anki karışıklıklar nedeniyle Suriye yönetimine ve herhangi bir tehdit durumunda İran’a; BM, NATO, AB, Amerika ve Avrupa ülkeleri tarafından ilk planda ambargo uygulanması caydırıcı olacaktır. Fakat elbette ki bu, o bölgelerdeki komünist tehdidi ortadan kaldırmayacağı için hiçbir zaman yaşanan sorunlara kesin çözüm olmayacaktır. Kesin çözüm, komünist zihniyetin, beyinlerdeki sapkın materyalist zihniyetin, yani ideolojinin kaldırılmasıdır. Zihinlerde oluşturulan bu materyalist, Darwinist ve komünist ideoloji yıllar süren eğitimle ve çok yönlü propagandayla emek emek oluşturulmuştur, bu ideolojinin ortadan kaldırılması da yine ancak eğitimle, çok ciddi bir kültürel seferberlikle, ciddi bir çaba ile emek emek mümkün olacaktır. Yapılması gereken şey, komünizmin temeli olan Darwinizm’in geçersizliğinin bilimsel delillerini ortaya koymak ve komünist zihniyetin getirdiği sahte doğruların bir temeli olmadığını ispat etmektedir. Beyinlerdeki bu batıl inanç ortadan kaldırıldığında, zulmün, katliamların, nefretin, çatışmaların herhangi bir dayanağı da kalmamış olacak, komünist blok tarihe karışacak ve insanlar sevgi ile yaşamayı öğreneceklerdir.