Suriye iç savaşına, bu coğrafyanın dışındaki unsurların kalıcı bir çözüm bulamayacağını, bu konunun, özellikle Türkiye, Rusya ve İran gibi bölge ülkelerinin ittifakı ile çözülebileceğini çok defa dile getirmiştim. Nitekim, bu yönde çeşitli adımlar atılmış ve 20 Aralık 2016'da Rusya, Türkiye ve İran’ın katıldığı Moskova'daki Suriye görüşmelerinin ardından üç ülkenin dışişleri bakanları ortak bir bildiri üzerinde anlaştıklarını açıklamıştı.
Suriye'nin birlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün korunması, krizin askeri yöntemlerle çözülemeyeceği, görüşmelere katılan her üç ülkenin de garantör rolünü üstlenmeleri, ateşkeslerin yaygınlaştırılıp insani yardımların acil olarak gerekli yerlere ulaştırılması gibi son derece hayati ilkelerin kabul edildiği bildirinin imzalanmasından sonra 30 Aralık 2016'da genel ateşkes yürürlüğe girmişti.
Böylece krizin başından bu yana, bölgedeki 3 kilit ülkenin ittifakıyla Suriye'de somut ve gerçekçi bir barış sürecinin ilk adımları atılmış oldu. Bu, aynı zamanda bölgedeki sorunlarda yegane çözümün ancak bu üç ülkenin ittifak ve işbirliğiyle sağlanabileceğinin de tarihi bir göstergesiydi. Zira daha önce ABD ve Batılı koalisyonların öncülüğünde başlatılan Cenevre toplantıları soruna yeterince çözüm ve katkı sağlayamamıştı.
Moskova uzlaşması aynı zamanda Suriye için yeni bir dönemin habercisi olan Astana görüşmelerinin de öncüsü oldu. Bu yıl, 23-24 Ocak, 15-16 Şubat ve 14-15 Mart'ta ilk üçü düzenlenen Astana toplantılarında Rusya, İran ve Türkiye'nin ateşkesin garantörleri olması, ateşkesin devamlılığının sağlanması ve güçlendirilmesi için bu üçlü mekanizmanın izleyici konumda bulunmaları karara bağlanmıştı. BM, rejim heyetleri ve muhalif güçler de bu kararı onaylamışlardı.
19-20 Nisan tarihlerinde Tahran'da yapılan zirvede İran, Türkiye ve Rusya bir araya geldi. 4. Astana buluşmasında görüşülecek konular müzakere edildi. Ardından, taraflar arası tutuklu takasları görüşüldü ve Suriye'de 4 çatışmasız güvenli bölge oluşturulması üzerinde anlaşıldı.
İran, Türkiye ve Rusya arasında imzalanan muhtırada, söz konusu çatışmasızlık bölgelerinin Suriye'nin İdlib vilayetinin tamamını, Lazkiye, Halep, Hama ve Humus vilayetlerinin belli bölümlerini, Şam/Doğu Guta bölgesi, Deraa ve Kuneytra vilayetlerinin belli bölümlerini kapsaması kararlaştırıldı.
Zaten Astana'daki 4. toplantının hemen öncesinde Soçi'de bir araya gelen Sayın Erdoğan ve Sayın Putin de çatışmasızlık bölgeleri konusunda uzlaştıklarını ifade etmişlerdi. Böylelikle Rusya, İran ve Türkiye öncülüğünde Suriye'de kalıcı bir barışa doğru çok önemli bir adım daha atılmış oldu. Suriye'de ilk defa silahların konuşmadığı bir döneme girildi. Çatışmasızlık bölgeleri kararı Cenevre'de yapılan Suriye görüşmelerinin 6. turuna da olumlu bir hava sağladı.
İlginç olan, bu gelişmeler karşısında bir kısım Batı medyasını ciddi bir telaş sarması. Türkiye, İran, Rusya üçlüsünün bölgede tarihi inisiyatif ortaya koyması, ABD'nin bölgedeki nüfuzunun zayıfladığı yönünde yorumlandı.
Her zaman olduğu gibi öncülüğünü yine bazı İngiliz medya kuruluşlarının üstlendiği kampanyada İran, Rusya, Türkiye ittifakı, NATO karşıtı bir yapılanma gibi gösterilmeye çalışıldı. The Economist, gelişen bu dostluk ortamından NATO'nun endişe duyması gerektiğini belirtti.
TIME ise ilk etapta 4 ana bölgeyi kapsayacak çatışmasızlık kararının tüm ülkeyi kapsamaması üzerine felaket senaryoları kurarak, kararın muhalifler açısından kabul edilemez olduğu yorumlarına yer verdi. 6 yıldır kan ve ateş gölüne dönmüş ülkeyi topyekun ateşkes ve barışa taşıyacak tarihi bir planın, en iyi niyetli ve olumlu adımlarını bile kötümser, provokatif ve bölücü bir havaya soktu.
Küresel emperyalizmin orkestra şefi İngiliz derin devletini saran telaş, Rusya'nın desteğiyle bölgenin iki büyük Müslüman devleti İran ve Türkiye'nin Suriye'ye sahip çıkmada ne derece doğru, haklı ve isabetli bir karar verdiklerinin de altını çiziyor. Yüzlerce yıldır sayısız plan ve projeyle Ortadoğu'daki çıkar hesaplarını hayata geçirmeye çalışan bu derin yapının, İran, Türkiye ve Rusya'nın bölgede güç ve inisiyatif sahibi olmaları en işine gelmeyen durum.
Bilindiği gibi, tarih boyunca bu üç ülkenin gücünü ve aralarındaki dostluğu kırmaya yönelik her dönemde sayısız karmaşık planlar devreye sokulmuştur. Üç ülke de, ambargolar, yaptırımlar ve kuşatmalarla yıpratılmaya, zayıflatılmaya çalışılmıştır. Nitekim, son olarak PYD/PKK'ya yapılan devasa askeri destekle, terör örgütünü bölgenin kalbinde küresel emperyalist düzenin kalesi haline getirme çabaları bu kuşatmanın son ataklarından. Diğer yandan, ırk, mezhep, milliyet eksenli provokasyonlarla üç ülke arasında öfke, nefret ve düşmanlık tohumları halen ekilmeye çalışılıyor.
Güzel olan ise, tarih boyunca bu üç ülkenin hiçbir zaman söz konusu tuzaklara düşmemiş olması. İran, Türkiye ve Rusya, tüm baskılara rağmen ittifaklarını daima sürdürmüş ve bu güzel ittifak, daima güzel sonuçlar vermiştir.
Şimdi de Suriye barışında İran, Türkiye ve Rusya'nın güçlü bir dostluk, ittifak ve işbirliği içinde kenetlenmeleri, büyük bir uzlaşı ve anlayış içinde ortak hareket etmeleri bu sinsi oyunların başarıya ulaşmadığının ve ulaşamayacağının güzel bir göstergesi olacak. Özellikle iki Müslüman kardeş ülke İran ve Türkiye'nin basit provokasyonlara itibar etmeden, Sünni-Şii ayrımı gözetmeden dostluk ve kardeşlik bağlarını güçlendirmede kararlı olmaları, sınırlarını açarak ekonomik, siyasi, sosyal ve stratejik alanlarda en üst düzeyde işbirliğine girmeleri Allah'ın izniyle bölgede barışın, istikrarın, kalkınma ve refahın en büyük güvencesi olacaktır.
Adnan Oktar'ın Tehran Times & Jefferson Corner'da yayınlanan makalesi:
http://www.tehrantimes.com/news/413895/The-Road-to-peace-in-Syria
http://www.jeffersoncorner.com/the-road-to-peace-in-syria/