Savaş zamanları, tarih sahnesinde toplumlara hep aynı korkunç trajediyi getirmiştir: Duyarsızlık. İlk kurşunla, ilk bombayla, ilk ölümle dehşete kapılan bir kısım insanlar, zaman içinde insan hayatına yönelik hassasiyetlerini yitirmeye başlarlar. Savaş hayatın bir parçası haline gelir; savaşın kirli sonuçları da. Kimisi, acımak ve çözüm aramak yerine görmezden gelmeyi daha mantıklı bulur. Vicdan değil mantık ön plandadır artık. Mantığa göre ise temel hedef sadece rahat yaşamaktır. Dava, hedef, amaç, insanı insan yapan manevi ve milliyetçi duygular silinir gider.
Dünyanın Suriye iç savaşına karşı umursamaz kaldığı şu günlerde, Suriye’nin kendi içindeki manzara da hayli şaşırtıcı. Enkaz altından çıkan bebek cesetleriyle, kimyasal gaza maruz kalmış çocukların çırpınarak ölümleriyle veya varil bombalarının yıktığı şehirlerle izlediğimiz Suriye’nin diğer yüzü bildiğimizden hayli farklı. Rejimin kontrolü altında bulunan Humus, Tartus, Lazkiye ve Halep ve Şam’ın bir bölümü, savaşın acımasız sesi ve kirli görüntüsünü adeta görmezden geliyor. Kalkan savaş uçaklarının uğultusu ve sadece 20-25 km uzaktan gelen top sesleri bölge halkında artık bir merak dahi uyandırmıyor. Köşe yazarı Zach Noble’ın deyimiyle bölgede adeta bir film müziği etkisi oluşturuyor.1 O savaş uçağının birkaç dakika sonra bir köyü vuracak olması da pek kimseyi ilgilendirmiyor. Bomba seslerine alışmış olan halk için günlük hayat oldukça sakin şekilde devam ediyor. Kentlerdeki kafeler ve bir kısım eğlence yerleri akşam saatlerinde dolmaya başlıyor. Kent yaşamı gece saat 2’ye kadar aktif.
Sadece birkaç kilometre ötede insanlar yaralarını sarmak için doktor ve hastane bulamazken, rejime ait bölgelerde kozmetik fuarları özellikle bayanların ilgisini çekiyor. Lübnan, Ürdün ve Suriye’den profesyonel yarışçılar ve motor sporu meraklılarının katıldığı araba yarışları da ayrı ilgi görüyor.
Şam’ın ünlü oteli Dama Rose’da hemen her gece bir düğün var. Teras bölümünde ise çeşitli şarkıcılar davetlileri her gece eğlendiriyorlar. Filistin mülteci kampının hemen yanındaki Lazkiye plajı yazın bu sıcak günlerinde dolup taşıyor. Aileler plaj yerinde sofralarını kurmuş, kendi aralarında keyif yapıyorlar.2 Şam ve Tartus, özellikle zengin iş adamlarının, eğlence mekanları veya alışveriş merkezleri açmaları için ideal yerler haline gelmiş. Bölge halkına göre zengin iş adamları için bu önemli bir “fırsat”.
Oklahoma Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları merkezi başkanı Joshua Landis’e göre, Esad’ın stratejisi, muhaliflerin bulunduğu bölgeleri tümüyle bombalayıp ekonomilerini tümüyle çökertmek ve kendi kontrol bölgelerinde ekonomiyi ayakta tutabilmek. Halk, bu nedenle, tam da Esad’ın planladığı şekilde muhaliflerin kontrol ettiği bölgelerden uzaklaşıyor. Özellikle orta ve üst sınıf Suriyeliler, başlarına ne geleceğini bilememenin korkusuyla rejimi destekler görünüyor ve rejime ait bölgelere akın ediyorlar.
Muhaliflerin kendi bayraklarını ilan etmesiyle, rejime ait bölgelerde bayrak hassasiyeti ciddi şekilde artmış durumda. Kaldırımlar, kepenkler, sokaklar her yer yönetimin emri ile bayrağın sembolü olan kırmızı siyah ve beyaz renklere boyanmış. Sokaklar, asker Esad, işadamı Esad ve baba Esad posterleriyle dolu. Esad’ın ardından posterlerde sıkça yer alan ikinci isim ise Hizbullah lideri Nasrallah.
Hatırlatalım, kimyasal gaz saldırıları ile gündeme gelen Guta, Şam’ın güney banliyösüdür. Geçtiğimiz günlerde sivillerin pazar yerinde acımasızca katledildiği Duma ise Şam’ın sadece 10 km uzağında bulunuyor. Her iki korkunç katliamı da gerçekleştiren rejim güçleriydi. Sadece birkaç kilometre ötedeki halk gece kulüplerine, plajlara, kafelere giderken; buralarda enkazdan günahsız çocukların cesetleri çıkarılıyordu. Hepsi tek bir yerde oldu, Suriye’nin başkentinde.
Kuşkusuz hiç kimse canını kurtarmak istediği için, eğlendiği, sanat faaliyetlerinde bulunduğu, plajları tercih ettiği için kınanamaz. Düştükleri zor durum nedeniyle bu bölgelerde sığınan çok kişi olduğunu da elbette biliyoruz. Okuduğunuz bu yazıda yerilen noktalar bunlar değil, insanlar üzerinde savaşın oluşturduğu duyarsızlıktır. Bir insan elbette eğlenebilir, fakat bunu yaparken biraz ötede kendi kardeşinin, komşusunun acımasızca öldürülmesine karşı tümüyle duyarsız kalıyorsa suçlu olur. Olan biteni görmezden gelip sadece rahat etmek amacındaysa suçludur; çünkü Allah bize göstermiştir ki, bu dünya rahat etme yeri değil, güzel davranış sergilememiz beklenen bir imtihan yeridir. Suçludur; çünkü insanlar suçsuz yere öldürülürken hiçbir davası, hiçbir ülküsü ve hiçbir heyecanı olmadan sadece yaşamanın Allah’ın Katında sorumluluğu olabileceğini düşünmemektedir. Peki bu, eline bir silah alıp kirli savaşın içine dalmayı mı gerektirir? Elbette hayır. En etkili savaş yanlış ideolojilere, yanlış inançlara, sevgisizliğe vuran bilimsel, felsefi savaştır. Buna ise, o veya bu şekilde herkesin gücü yeter.
Peki duyarsızlık nedeniyle suçlanması gerekenler, sadece rejimin imkanlarından faydalanan bir kısım Suriye halkı mı? Elbette değil. Suriye’deki savaş, Suriye halkını ne kadar ilgilendiriyorsa, diğer ülkelerin diğer halklarını da o kadar ilgilendiriyor. Bir ülkede zavallılar katlediliyor, çocuklar zehirli gazlarla boğuluyor, varil bombaları masumların üzerine düşüyorsa, bu zulümden başka ülkelere kaçan insanlar sopalarla, coplarla dövülerek karşılanıyorsa bu nasıl insanlığı ilgilendirmez ki? Ama kuşkusuz her insan aynı değil; kimisi vicdanını karanlığa gömer, kimisi sadece yaşamanın peşinde olur, kimisi acımasızdır. Kimisi ise, gördüğü korkunç manzara karşısında Allah’ın kendine bir mesaj verdiğini bilir. Savaş onun mazluma sevgisini, hassasiyetini, vicdani kuvvetini ve barış azmini güçlendirir. Dileğimiz odur ki yaşadığımız bu savaşlar insanlar üzerindeki vicdani hassasiyeti güçlendirsin. Güçlendirsin ki, bu vicdan ve kararlılık, savaşları durdurmaya yetsin.
Adnan Oktar'ın Arab News & Daily Mail'de yayınlanan makalesi:
http://www.arabnews.com/columns/news/798446
http://dailymailnews.com/2015/09/19/indifference-to-others-plight/