Duygusallık diğer bir ifadeyle romantizm Allah`a iman etmemenin ve O`nun gücünü takdir edememenin bir sonucu olarak ortaya çıkar.
Duygusallık, dünya üzerinde yüzmilyonlarca insanı etkisi altına almış bir cahiliye kültürüdür. Gerçekte, şeytan tarafından insanlığı Allah'ın yolundan alıkoymak için kullanılan silahlardan biridir. Çünkü duygusallığın pençesine düşmüş her insan, aklını kullanamaz hale gelir. Aklını kullanmadığında ise, ne kendisini yaratmış olan Allah'ı fark edebilir, ne O'nun delilleri ve hikmetleri üzerinde düşünebilir, ne de din ahlakının inceliklerini kavrayıp yaşayabilir. Çünkü dinin yaşanması akılla mümkündür ve Allah Kuran'ı, "ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye" indirmiştir. (Sad Suresi, 29)
Kısacası, duygusallık hastalığı tedavi edilmeden bir insanın dini gerçek anlamda kavraması ve yaşaması mümkün değildir. Dahası, duygusallık hastalığı tedavi edilmeden, dünyadaki sebepsiz çatışmaların, insanların kendi kendilerine yaptıkları zulmün, sebepsiz acı, hüzün ve saldırganlığın da ortadan kalkması mümkün değildir.
Duygusallık kişide ruhsal ve manevi yönden büyük bir yıkıma yol açtığı gibi, fiziksel olarak da ciddi bir tahribat yapar. Böyle kimselerde depresyon, stres, bunalım sonucu hafıza zayıflaması, dikkat dağınıklığı, yorum bozuklukları, mantıksızlıklar, tikler, kontrolsüz tavırlar görülürken, müminler Allah'a tevekkül ettikleri ve kadere teslimiyet içinde yaşadıklarından aklen ve ruhen son derece sağlıklı ve dengeli olurlar. Duygusal insanlarda "psikosomatik" hastalıkların, yani ruhsal problemlerin yol açtığı fiziksel bozuklukların tümüne rastlanabilir. Vücudun fiziksel anlamda direnci kırılarak, güçten düşer. Bunun sonucu olarak bağışıklık sistemi çöker ve birbiri arkasına hastalıklara yakalanılır veya mevcut bir hastalığın iyileşmesi gecikir.
Duygusallık Fiziksel Rahatsızlıkların Önemli Bir Sebebidir
Hastalıkların yanı sıra duygusallığın getirdiği hüzün ve karamsarlık sonucu ruhen yaşanan huzursuzluklar, gerilimler, üzün-tüler doğal olarak insanın dış görünümüne de yansır. Saç dökülmesi, ağarması, matlaşması, cildin neminin çekilerek kuruması, kalınlaşması, esnekliğini kaybederek kırışması, çatlaması, bunun sonucunda dışarıdan her türlü enfeksiyona açık hale gelmesi, hücrelerin yenilenmesi geciktiği için cilt bozukluklarının kalıcı bir görünüm alması, rengin soluklaşarak yüzün sararması, gözlerin matlaşması gibi daha pek çok olumsuz değişiklik de beraberinde yaşanır. Bu sebeple herşeyi sorun edinen, romantik, hüzünlenmeye eğilimli insanlar erken yaşta çökerler. Vücutları senelerce, günün her anında süren bu gerilimi, duygusal fırtınaları, ruhi dalgalanmaları kaldıramaz. Bunun sonucu olarak şiddetli yaşlılık alametleri görülür ve kalıcı fiziksel tahribatlar oluşur. Nitekim neşeli, rahat ve huzurlu olan kimselerin gerilimli, stresli, ağlamaya yatkın kişilere göre daha uzun yaşadıkları, daha sağlıklı oldukları da pek çok bilimsel araştırmayla doğrulanmış bir gerçektir.
Duygusallığın verdiği fiziksel zararlar bu kadarla da kalmaz. Kişinin içindeki karanlık ve hüzün yüzüne ve tavırlarına da yansır, canlılığı ve yaşama sevinci ciddi şekilde azalır. Dahası, vücutlarındaki bu değişimler karşısında dünyanın gelip geçici bir yer olduğunu, ne kadar acizlik içinde olduklarını düşünerek Allah'a teslim olacaklarına, bu durumu daha da büyük bir üzüntü konusu yaparak yaşadıkları kabusu daha da şiddetlendirirler. Allah`ın yaşlılığı, hastalığı bir hikmet üzere yarattığını kavramadıkları, üzerinde düşünüp ibret alınacak yönlerini takdir edemedikleri için, bu durumları morallerini bozan, sürekli akıllarından çıkmayan bir endişeye dönüşür. İşte bu kısır döngü sonucunda vücutlarının da kaldıramayacağı bir yükün altına girerler. Nitekim çoğu doktor birçok hastalığın sebebini üzüntü, sıkıntı, stres olarak açıklarken, tek kurtuluş yolu olarak da yüksek moral ve neşeyi önerir.
Stres ve depresyona bağlı olarak uyku ve beslenme bozuklukları, tansiyon hastalıkları, mide, böbrek, kalp gibi iç organlarda ortaya çıkan çeşitli hastalıklar, astım gibi solunum güçlükleri, alerji, egzama, sedef gibi deri hastalıkları, migren, kanser türleri ve daha pek çok hastalığın psikolojik kaynaklı olduğu tespit edilmiştir. Vücudun stres karşısındaki tepkisi sonucu, vücuttaki biyokimyasal reaksiyonlar nedeniyle enerji tüketimi maksimum seviyeye çıkar. Bu stres halinin sürekliliğinde ise vücut fonksiyonları değişerek dengesizliklere sebep olur. (Harun Yahya, Şeytanın Bir Silahı: Romantizm )
Stresin sebep olduğu ağrılardan ise uzmanlar şöyle bahsetmektedirler:
Stres ve stresin doğurduğu gerginlik ve ağrı arasında önemli bir ilişki vardır. Stresin sebep olduğu gerginlik damarların daralmasına, kafanın belirli bölgelerine giden kan akımının bozulmasına ve o bölgeye giden kanın bir hayli azalmasına yol açar. Diğer taraftan bir dokunun kansız kalması doğrudan ağrıya sebep olur. Çünkü muhtemelen bir taraftan gergin dokunun daha çok oksijene ihtiyaç göstermesi, diğer taraftan dokunun zaten yetersiz kanla beslenmesi özel ağrı alıcılarını uyarır. Bu arada adrenalin ve noradrenalin gibi stres sırasında sinir sistemini etkileyen maddeler de salgılanmış olur. Bunlar da doğrudan veya dolaylı olarak kasların gerginliğini artırır ve hızlandırır. Böylece ağrı gerginliğe, gerginlik kaygıya, kaygı da ağrının şiddetlenmesine yol açar. (Acar Baltaş, Zuhal Baltaş, Stres ve Başa Çıkma Yolları, Remzi Kitabevi, Haziran 1997, s. 162)
Duygusallıktan Kurtulmanın Tek Yolu Kuran Ahlakının Yaşanmasıdır
Duygusallık, aslında zannedildiği gibi kişinin doğuştan sahip olduğu ya da terk edemeyeceği bir karakter özelliği değildir. Bu ruh hali kişinin bilinçli ya da bilinçsiz telkinleriyle oluşur. Kişinin özel olarak elde ettiği duygusallık hem çevresine karşı vicdansızca bir tavır, hem de Allah'ın Kuran'da haber verdiği gibi kişinin kendi kendine zulmetmesidir:
``Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.`` (Yunus Suresi, 44)
Romantizmin insanlara getirdiği büyük bir bela olan hüzün duygusu, ancak imanın getirdiği tevekkül ve sevinçle ortadan kalkar. Allah, cennete giden müminlerin şu şekilde hamd ettiklerini bildirmektedir:
``Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir." (Fatır Suresi, 34)