Siz bu cümleyi okuyup bitirinceye kadar gözünüzde yaklaşık yüz milyar (100.000.000.000) işlem yapılacak. Belki inanması güç fakat dünyanın en muhteşem sistemlerinin bir çiftine sahipsiniz. İnsanoğlu halen bunun bir benzerini üretemedi. Üretmek şöyle dursun, bu sistem hakkında bilinenler bilinmeyenlerin yanında hiç kalıyor.
Karanlık bir yere ilk girdiğimizde etrafımızdaki eşyaları çok zor seçebiliriz. Ancak zamanla göz karanlığa alışır ve renksiz de olsa görme gerçekleşir. Bunun sebebi, retinanın duyarlılığının o an için çok düşük olmasıdır. Fakat 1 dakika gibi kısa bir süre içinde duyarlılık 10 kat artar. Retina daha önce uyarılması için gereken ışık şiddetinin onda biriyle uyarılabilir hale gelir. Bu duyarlılık 20 dakika sonra 6.000 kat ve 40 dakika sonra da yaklaşık 25.000 kat yükselir. Gözün ışığa karşı duyarlılığı 500.000 ile 1.000.000 kat gibi büyük sayılar arasında değişebilir. Duyarlılık aydınlanma derecesine göre otomatik olarak ayarlanır. Bu arada gözbebeği de büyüyerek göze giren ışık miktarının artmasını sağlar.
Retinanın görüntüyü kaydetmesi için objedeki hem karanlık hem de aydınlık noktaların belirlenmesi gerekir. Retinanın duruma göre kendisini ayarlamasına örnek olarak, sinemadan parlak gün ışığına çıkıldığı zamanları verebiliriz. Bu sırada cisimlerdeki koyu noktalar bile son derece aydınlık görünür. Kontrast çok az olduğu için bütün görüntü beyazlaşır. Kuşkusuz bu yetersiz bir görmedir ve retinanın cismin koyu noktaları tarafından aşırı biçimde uyarılması sona erinceye kadar devam eder. Aynı şekilde kişi, karanlık bir ortama girdiğinde, başlangıçta genellikle cisimlerdeki aydınlık noktalar bile retinayı uyaramaz. Fakat karanlığa uyum sağladıktan sonra aydınlık noktalar kaydedilmeye başlanır. Gözün farklı ışık derecelerine uyum sağlayarak görev yapmasına şu örneği verebiliriz. Güneş`in ışık şiddeti Ay`ınkinden 30.000 kat daha fazladır. Göz, aradaki bunca farka rağmen hem parlak güneş ışığında hem de ay ışığında görevini yapabilir.