Somali’ye ilişkin son aylardaki haberlere kısaca bir göz attığınızda, çoğunun terör içerikli olduğunu hemen fark edersiniz. “Somali’de bombalı saldırı”, “Somali’de intihar saldırısı”, “Mogadişu’da patlama” gibi başlıklarla doludur haber siteleri. Bunun başlıca faili ise, “telafi edilemez” denilen kayıplarının ardından hemen her defasında tekrar ortaya çıkan ve kan dökmeye devam eden, adı Somali ile adeta özdeşleşen Eş-Şebab örgütü.
Öyle ki geçtiğimiz Ekim ayında parlamento seçimleri ile başlayan, Şubat ayında yeni cumhurbaşkanının seçilmesi ve Mart ayında yeni hükümetin güvenoyu alması ile sonuçlanan süreç dahi terörün gölgesinde kaldı. Üst düzey devlet görevlileri ve yüksek rütbeli subaylardan sivil halka çok sayıda insan saldırılarda hayatını kaybetti. Üstelik tüm bunlar, Pentagon’un yaklaşık bir yıl önceki açıklamasıyla, “bir örgüt kampında 150 kadar militanın büyük bir hava harekatı ile etkisiz hale getirilmesinden” sonra gerçekleşti.
Güvenliği sağlamak adına Somali topraklarında bulunan on binlerce Afrika Birliği askerine (AMISOM), ABD’nin hava bombardımanlarına, Kenya, Etiyopya gibi bölge ülkelerinin askeri operasyonlarına, öldürülen çok sayıda lideri ve savaşçısına, kaybettiği topraklara rağmen Eş-Şebab örgütü hala direnç gösteriyor. Ülkenin hemen her yerinde bombalı intihar saldırılarına, şiddet eylemlerine ve suikastlerine zalimlikle devam ediyor. Bu durum, son on senenin kısa bir özeti aynı zamanda.
Oteller, pazar yerleri, hükümet kurumları, askeri üsler, ulaşım araçları, kısacası hemen her yer kanlı bir terör örgütü olan Eş-Şebab için hedef olabiliyor. Ayrıca, yeni bir gelişme olarak ülkenin kuzeyindeki saldırılarını da artırmış durumda. Seçimleri ve hükümetin kurulmasını engelleyemese de, kendince “İslam düşmanı” olarak nitelendirdiği Somali devletine ve komşu ülkelere karşı savaşına devam ediyor. Bu vahşi terörün bedelini ise zaten açlık, kuraklık, salgın hastalıklar ile iç içe yaşayan tüm masum Somali halkı ödüyor.
Son dönemde dikkat çekici bir diğer nokta ise, örgütün daha gelişmiş saldırı stratejileri ve ileri teknoloji ürünü yüksek tahrip gücüne sahip bombalar kullanması. Bu da gösteriyor ki örgüt, Müslümanları ezmeyi amaç edinmiş derin güçler tarafından beslenip destekleniyor. Bu ağır silahlar nedeniyle başkent Mogadişu enkaza dönmüş binalar ve delik deşik olmuş duvarlar ve yollar ile dolu. Bu saldırılarda kullanılanlar ise genellikle çok genç yaşlardaki militanlar. Daha doğrusu, sadece Somali’den değil, Doğu Afrika ve Batılı ülkelerden devşirilmiş, ideolojik ve askeri eğitimden geçirilmiş gençler. Bu gençlere şiddet, kan dökmek, öldürmek ve ölmek sözde bir hak arama yöntemi olarak öğretiliyor. Oysa şiddet hiçbir zaman hak sağlama yöntemi olamaz. Şiddet hep şiddeti körükler ve daha çok kan akmasına sebep olur.
Eş-Şebab ile Yemen El Kaidesi (AQAP) arasındaki stratejik ortaklık da dikkat çekici. Bir süredir, ortak radikal ideolojiye sahip iki grup arasında bilgi, tecrübe ve teknoloji paylaşımı konularında işbirliği mevcut. Birbirlerine silah, asker ve eğitim desteği veriyorlar. Bu işbirliği Eş-Şebab’ı güçlendiriyor ve Somali sınırlarının ötesinde kanlı eylemler yapma imkanı sağlıyor. Bazı kaynaklara göre, uçuşlarda dizüstü ve tablet bilgisayarlara ve elektronik cihazlara getirilen yeni yasağı da söz konusu iki örgütün muhtemel bir saldırı hazırlığına karşı alındı.
Kuşkusuz bu iki örgütü de bu derece acımasız ve gözü dönmüş yapan, bombalar ve silahlarla baş edilemeyen bir özelliği var: Katı, bağnaz ve radikal ideolojisi. Dirençlerinin sırrı da bu aynı zamanda. Bu nedenledir ki askeri mücadele ile kazanılanlar geçici başarılardan ibaret kalıyor.
Eş-Şebab, benzer diğer radikal örgütler gibi, kanlı eylemlerini, kendince “kutsal bir amaç ve yüce bir ideal” uğruna yapıyor. Din olduğunu zannettiği sapkın ve yanlış bir ideoloji uğruna. Kuran’la hiçbir bağlantısı olmayan, Kuran İslamı’nda hiçbir yeri olmayan hurafeler, uydurma hadisler ve bağnaz inançlardan oluşan bir ideoloji uğruna. Militanları kendilerince haklı olduklarını düşündükleri için savaşıyor ve kan döküyorlar. Dinin gereğinin bu olduğuna inanıyorlar. Oysa din kan dökmeyi emretmez. Din insanları güzel sözle iyiliğe davet etmenin yoludur.
Sorunu nihai olarak çözmenin tek yolu, din adına ortaya çıkan işte bu bağnazlığı, gençleri cani teröristlere dönüştüren bu ideolojiyi fikren yok etmektir. Çünkü gerçek sorun teröristlerden ziyade onların beyinlerindeki radikal ideolojidir. Yapılması gereken, beyinlerdeki yanlış inançların temizlenmesi için gerçek İslam’ın anlatılmasıdır; kin, nefret, öfke, kan ve teröre asla izin vermeyen, tüm insanlığa yönelik sevgi, barış ve dostluğu öğütleyen Kuran’daki İslam’a çağrılmasıdır. Radikal terör silahla, bombayla değil, sadece Kuran ile tam anlamıyla bitirilebilir; Somali ve Doğu Afrika ancak bu şekilde barış, huzur ve istikrara kavuşabilir.
Adnan Oktar'ın American Herald Tribune: