Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), içinde yaşadığımız ahir zamandan 1400 yıl önce Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametlerini hayranlık uyandırıcı detaylarla haber vermiştir. Hicri 1400 (Miladi 1979) yılından itibaren bu alametler tam tarif edildiği şekilde birbiri ardınca gerçekleşmiştir. Samimi bir Müslüman için, bu alametlerin Peygamberimiz (s.a.v.)’in bildirdiği şekilde gerçekleştiğini görmek kesinlikle ahir zamanda yaşadığımıza ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın inşaAllah zuhur etmiş olduğuna inanması için yeterlidir. Ancak bazı kişiler, Peygamberimiz (s.a.v)’in bu yüzlerce mucizesini (Peygamberimiz (s.a.v.)’i tenzih ederiz) kendilerince yeterli görmemekte ve başka mucizeler de istemektedirler. Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu kadar çok sayıda mucizesinin gerçekleşiyor olması bu kadar açık ve anlaşılırken, bu kimseler bunları görmezlikten gelmekte, çok kutlu ve güzel bir dönemde yaşadığımızı fark edememektedirler. Aslında bu da ahir zamanın harikalıklarından biridir ve son derece şaşırtıcı bir durumdur.
Hz. İsa (a.s.)’ın inişi, Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışı ve İslam ahlakının bu kutlu şahıslar vesilesiyle dünyaya hakim olacak olması tüm Müslümanlar için çok önemli ve güzel müjdelerdir. Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Mehdi (a.s.)’ı, çıkış alametlerini, vesile olacağı güzellikleri, fiziksel görünümünü, cemaatini, faaliyetlerini yüzlerce hadis ile çok detaylı anlatmıştır. Sahabe-i Kiram da Peygamberimiz (s.a.v.)’in Hz. Mehdi (a.s.)’ı anlatmasından büyük heyecan duymuş ve neredeyse günde 5 vakit Hz. Mehdi (a.s.) hakkında sorular sorarak bu mübarek zat hakkında daha çok bilgi öğrenmek istemiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in Mehdiyeti anlatımı o kadar coşkulu ve sahabelerimizin Hz. Mehdi (a.s.)’a sevgisi öyle büyüktür ki, Ashab-ı Kiram içinde Hz. Mehdi (a.s.)’ı kendi devirlerinde bekleyenler bile olmuştur. Ancak Resulullah Efendimiz (s.a.v.), Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışının vaktini de haber vermiştir. Başta Bediüzzaman Hazretleri olmak üzere, Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri, Muhammed Raşid Erol Hazretleri gibi büyük İslam alimleri de Resulullah (s.a.v.)’in bu anlatımlarına dayanarak Hz. Mehdi (a.s.)’ın Hicri 1400’de geleceğini yani içinde bulunduğumuz bu yüzyılda Hz. Mehdi (a.s.)’ın hayatta ve faaliyette olduğunu müjdelemişlerdir.
Ancak bazı çevreler, tüm bu önemli gerçeklere rağmen Mehdiyeti ve şu an Mehdiyetin içinde yaşadığımızı anlamazlıktan gelmektedir. Oysa içinde yaşadığımız dönem Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hadisleri doğrultusunda incelendiğinde tüm alametlerin Allah’tan bir rahmet olarak birbiri ardınca gerçekleştiği görülmektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Mehdiyetle İlgili Haber Verdiği Tüm Bilgiler Son 30 Yıl İçinde Ardı Ardına Gerçekleşmiştir
Büyük İslam alimlerinin ısrarla Hz. Mehdi (a.s.)’ın görev başında olduğunu söylemelerine rağmen bazı kimseler halen Mehdiyeti anlamazlıktan gelmektedir. Mehdiyet çağında olduğumuzun yüzlerce açık ve net delilini görmezlikten, duymazlıktan ve anlamazlıktan gelen bu kimseler, kendilerince Mehdiyeti örtbas edebilmek için de çeşit çeşit teviller öne sürmektedir. Kimisi –hadislerden ve İslam alimlerinin sözlerinden bu yönde hiçbir delil olmadığı halde- Hz. Mehdi (a.s.)’ın yüz yıl sonra geleceğini, kimisi 500 yıl sonra geleceğini, hatta bazıları binlerce yıl sonra geleceğini söylemektedir. Bediüzzaman Hazretleri Hz. Mehdi (a.s.)’ın bir şahıs olarak geleceğini Risale-i Nur’da çok kapsamlı anlatmasına rağmen kimileri Mehdi (a.s.)’ın şahsı manevi olacağını iddia etmektedir. Kimileri de görünmez bir Mehdi anlatarak, Peygamberimiz (s.a.v.)’in haber verdiği Mehdiyetten çok farklı ve batıl bir inanış ortaya koyarak Mehdiyeti örtbas etmeye çalışmaktadır.
Mehdiyeti örtbas etmek isteyen, İttihad-ı İslam’ı ve İslam ahlakının dünya hakimiyetini kendilerince ertelemek ve engellemek isteyenlerin anlamazlıktan geldikleri konuların başında ise şunlar gelmektedir:
Dünyanın Son Devrinde Olduğumuzu Anlamazlıktan Geliyorlar
Peygamberimiz (s.a.v.) hadis-i şerifleriyle, İslam ümmetinin icabet ömrünün 7000 yıl olduğunu bildirmiş kendisine kadar da bu ömürden 5600 yılın geçtiğini açık bir şekilde ifade etmiştir. Bu konuyla ilgili Suyuti Hazretleri 8 sahih hadis beyan etmektedir. Bu hadislerden bazıları şu şekildedir.
“İbni Abiyy diyor ki: Ebu İshak, İbrahim b. Abdullah Nebti, (aradaki ravi silsilesi ile) rivayet etti. Enes b. Malik (r.a.)’dan o dedi ki, Resullullah (s.a.v.) buyurdu: DÜNYANIN ÖMRÜ, AHİRET GÜNLERİNDEN YEDİ GÜNDÜR. ALLAH TEALA BUYURDU Kİ: ‘SENİN RABBİNİN YANINDAKİ BİR GÜN, SİZİN SAYDIĞINIZ BİN YIL GİBİDİR.’”
“İbni Asakir diyor ki: Ebu Said Ahmed b. Muhammed Bağdadi (aradaki ravi silsilesi ile) rivayet etti. Enes b. Malik (r.a.)’dan o dedi ki, Resulullah (s.a.v.) buyurdu: Kim bir din kardeşinin Allah yolunda bir ihtiyacını görürse, Allah Teala onun için, gündüzlerini oruçla, gecelerini de ibadetle geçirmiş gibi ŞU DÜNYANIN YEDİ BİN YILLIK ÖMRÜ MÜDDETİNCE SEVAP YAZAR.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, 88)
Peygamberimiz (s.a.v.) söz konusu hadis-i şeriflerinde özel bir takvime göre böyle bir zaman bilgisi vermektedir. (Doğrusunu Allah bilir.) Nasıl ki, Hz. İsa (a.s.)’ın doğum günü, Peygamberimiz (s.a.v.)’in Mekke’den Medine’ye hicreti bir takvim başlangıcı olarak alınarak Hicri ve Miladi takvimler oluşmuş ise aynı bu şekilde Peygamberimiz (s.a.v.)’in de, o dönemde kullanılmakta olan belli bir takvime göre böyle bir hesaplama yapmış olması muhtemeldir.
Peygamberimiz (s.a.v.), söz konusu bu takvime göre kendisine kadar bu ömürden 5600 yıl geçtiğini şöyle ifade etmiştir:
“Ahmed İbni Hanbel İlel’inde nakletti. İsmail b. Abdülkerim, Abdüssamed’den O da Vehb’den rivayet etti: DÜNYADAN BEŞ BİN ALTI YÜZ YIL GEÇMİŞTİR.” (Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Celaleddin Suyuti’nin Tasnifinden Hadisler, Ali bin Hüsameddin El-Muttaki, sf. 89)
Bu önemli açıklamalar üzerinden yapılacak kolay bir hesapla dünyanın 7000 yıllık ömründen geriye, hicri 1400 ile Hicri 1500 arasındaki 100 yıllık bir dönemin kaldığı anlaşılacaktır. (Doğrusunu Allah bilir.)
7000 - 5600 = 1400
Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadis-i şerifleri doğrultusunda açıklamalar yapan Suyuti Hazretleri ve Ahmed Bin Hanbel gibi büyük İslam alimleri, İslam ümmetinin ömrünün hicri 1500’lerin ilk dönemlerini pek fazla geçmeyeceğini yani hicri 1600’e ulaşmayacağını ifade etmişlerdir:
“BENİM ÜMMETİMİN ÖMRÜ 1500 SENEYİ PEK GEÇMEYECEK.” (Suyuti, el-Keşfu an Mücavezeti Hazihil Ümmeti el-Elfu, el-havi lil Fetavi, Suyuti. 2/248, tefsiri Ruhul Beyan. Bursevi. (Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, Kitâbu’l-İlel, sh. 89.)
“BU ÜMMETİN ÖMRÜ BİN (1000) SENEYİ GEÇECEK FAKAT BİN BEŞYÜZ (1500) SENEYİ AŞMAYACAKTIR.” (Kıyamet Alametleri, sf. 299)
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de, yine Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadisleri doğrultusunda şöyle bir açıklama yapmış ve kıyamet vaktiyle ilgili hicri 1545‘leri işaret etmiştir:
“Ümmetimden bir taife..” fıkrasının (bölümünün) makam-ı cifrîsi (cifir hesâbına göre olan netice, sayı değeri) 1542 (2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) îma eder. “Hak üzerinde olacaktır.” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 (2082), bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane (açık ve ortada), belki galibane; sonra tâ 1542 (2117) ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (işarete) yakın îma eder. “ALLAH’IN EMRİ GELİNCEYE KADAR” (ŞEDDE SAYILIR) FIKRASI DAHİ; MAKAM-I CİFRÎSİ 1545 (2120), KÂFİRİN BAŞINDA KIYAMET KOPMASINA ÎMA EDER. (Kastamonu Lahikası, s. 33)
Görüldüğü gibi Peygamberimiz (s.a.v.)’in sahih hadislerinden, büyük İslam alimlerinin bu hadislere yaptıkları açıklamalardan dünyanın son devrinde olduğumuz net olarak anlaşılmaktadır. Bu durumda Hicri 1432 içinde olduğumuza göre, Peygamberimiz (s.a.v.)’in haber verdiği tarihi bilgi Hz. İsa (a.s.)’ın ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın şu anda faaliyette olduğunu göstermektedir. Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru, İttihad-ı İslam’ın gerçekleşmesi, Hz. İsa (a.s.)’ın Hz. Mehdi (a.s.)’ın arkasında namaz kılması, tüm dünyaya İslam ahlakının hakim olması bu 70 yıl içinde gerçekleşecektir. Bundan sonra ise yeniden bozulma başlayacak, İslam ahlakı tamamen yeryüzünden kalkacak ve Allah’ın izniyle kıyamet kopacaktır. (Doğrusunu Allah bilir.)
Büyük İslam Alimlerinin “Hz. Mehdi (a.s.) Hicri 1400’de Gelecek” ve “Hz. Mehdi (a.s.) Şu An Görevde” Açıklamalarını Anlamazlıktan Geliyorlar
Hz. Mehdi (a.s.)’ın Hicri 1400’de geleceğini söyleyen büyük alimlerden biri geçtiğimiz yüzyılın müceddidi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’dir. Bediüzzaman Hazretleri Hicri 1300’lü yıllarda yaşamıştır. Kendisinden sonra gelecek asır olan Hicri 1400’lü yılların ise Mehdi (a.s.)’ın çıkış zamanı olduğunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi, “hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat” diyerek Hz. Mehdi (a.s.)’ın kendi döneminde henüz gelmediğini ve kendi yaşadığı devirden BİR ASIR SONRA geleceğini söylemektedir.
“Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, 57)
Bediüzzaman’ın, farklı tarihlerde yaptığı açıklamaların hepsinde, Hz. Mehdi (a.s.)’ın geliş zamanı olarak Hicri 1400’lü yılların başlarına işaret edilmiştir. Bediüzzaman bir sözünde, Hz. Mehdi (a.s.)’ın Asr-ı Saadet döneminden 1400 sene sonra çıkacağını şöyle belirtmektedir:
“İstikbal-i dünyeviyede (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA GELECEK BİR HAKİKATİ asırlarında karib (yakın) zannetmişler.” (Sözler, 318)
Bediüzzaman’ın ifadesinde belirttiği, “sahabe döneminden 1400 sene sonrası” Hicri 1400’lü yılların başlarına, yani Miladi olarak 1979-1980 senelerine denk gelmektedir.
Bediüzzaman Hazretleri, Hicri 1327’de Şam’da Emevi Camii’nde on bin kişiye verdiği hutbesinde de, Hicri 1371’den sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmakta, ahir zamandan çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi’nin mücadele zamanlarına dikkat çekmektedir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (a.s.)’ın göreve başlaması ve inkarcı zihniyeti fikren mağlup etmesi ile ilgili olarak şu tarihleri bildirmektedir:
“Ta 1371 senesinden sonraki alem-i İslam’ın mukadderatına (kaderine) nazar eden (göz atan) Hutbe-i Şamiye’deki hakikatler... Evet şimdi olmasa da 30-40 SENE sonra fen ve hakiki marifet (müsbet ilimler ve sanat, ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi) ve medeniyetin mehasini (medeniyetin iyiliklerini) o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını (hakikati araştırma meyli) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi (insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşaAllah yarım asır sonra onları darmadağın edecek.” (Hutbe-i Şamiye, 25)
Şam’da yaptığı bu konuşmada, Hicri 1371 senesinden sonra yaşanacak gelişmelere dikkat çekerek, Hz. Mehdi (a.s.)’ın göreve başlamasının 1371 tarihinden 30-40 yıl sonra olacağını bildirmiştir. Bu tarih ise Hicri 1401-1411, Miladi olarak da 1980-1990 yılları arasıdır.
Yine aynı konuşmanın devamında Bediüzzaman, Hz. Mehdi (a.s.)’ın, inkarcı fikir sistemini fen, ilim ve medeniyetin imkanları sayesinde fikren susturacağını haber vermiştir. Bu fikri üstünlüğün tarihi olarak da 1371 tarihinden yarım asır sonrasını bildirmiştir. Bu da Hicri 1421, yani Miladi 2001 senesi demektir.
Bediüzzaman’ın ahir zamanla ilgili bir diğer açıklaması da şöyledir:
“Yetmiş birde fecr-i sadık (tan yerinin ağarması, Güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti) başladı veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazib (sabaha karşı ufukta yayılmaya başlayan birinci kızıllık) de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık (fecr-i kazibden sonra yayılmaya başlayan ikinci aydınlanma) çıkacak.” (Hutbe-i Şamiye, 23)
Bediüzzaman’a göre fecr-i sadık’ın çıkacağı yıllar:
1371 + 30 = 1401 = 1981
1371 + 40 = 1411 = 1991
Bediüzzaman bu izahına göre Hakkın karşısında, batılı temsil eden düşünce olan ateizmin ve materyalist felsefenin dağıtılmaya başlamasının 1981-1991 yıllarında, fikren tam anlamıyla susturulup dağıtılmasının ise 2001 yılında olacağına işaret etmiştir. (Doğrusunu Allah bilir)
Bediüzzaman Hazretleri’nin yanı sıra, Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri, Şeyh Muhammed Raşid Erol Hazretleri, Mahmud Efendi Hazretleri, Mehmet Talu Hocamız, Şeyh Ahmet Yasin Bursevi Hazretleri, Seyyid Salih Özcan Ağabey, Nimetullah Hocaefendi, Mehmet Şevket Eygi gibi birçok büyük İslam alimi de Hicri 1400’lerin Mehdiyet devri olduğunu açık ve net olarak beyan etmektedirler. Bu kadar çok sayıda büyük alimin Peygamberimiz (s.a.v.)’in sözlerine dayanarak bu devrin Mehdiyet devri olduğunu söylemelerine rağmen, bu açık gerçeği anlamazlıktan gelen, kendilerince örtbas etmeye ve gerçeğe uygun olmayan yorumlarla tevil etmeye çalışanlar şüphesiz büyük bir sorumluluk üstlenmektedir. Samimi bir Müslüman Mehdiyet devrinde yaşamaktan neşe ve mutluluk duyar, bu güzel müjdenin heyecanını yaşar. Hz. Mehdi (a.s.)’ı arayıp bulmaya, onun yardımcılarından olmaya gayret eder. Allah’ın Resulu’ne yüzlerce detayla haber verdiği böylesine önemli ve mübarek bir müjdeyi anlamazlıktan gelmek salih bir müminin asla düşmek istemeyeceği bir durumdur.
Peygamberimiz (s.a.v)’in Haber Verdiği 400’den Fazla Alametin Çıkmış Olduğunu Anlamazlıktan Geliyorlar
Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametleri ile ilgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yüzlerce hadisi bulunmaktadır. Bu hadisler birçok büyük İslam aliminin kitaplarında bizlere nakledilmiştir. Gerek Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışı, gerekse kıyamet alametleri ile ilgili hadislerin art arda gerçekleşmeleri belirli bir döneme işaret etmektedir. Ve tüm alametlerin Hicri 14. yüzyıl başından (1979-1980) itibaren sırayla ortaya çıkmaları, içinde bulunduğumuz dönemin Hz. Mehdi (a.s.)’ın yeryüzünde bulunuş yılları olduğunu çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu Peygamberimiz (s.a.v.)’in büyük bir mucizesidir. Resulullah (s.a.v.)’in 1400 yıl önce tarif ettiği her şey, birebir gerçekleşmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)’e iman eden ve seven her Müslümanın, Resulullah (s.a.v.)’in diğer mucizeleri gibi bu mucizesiyle de sevinç duyması ve sürekli bu mucizeleri anlatması gerekir. Ne var ki Mehdiyeti anlamazlıktan gelenler, Resulullah (s.a.v.)’in haber verdiği 400’den fazla alametin gerçekleşmiş olmasını da anlamazlıktan gelmektedir. Elbette bu son derece hayret verici ve adeta mucizevi bir durumdur. Bu kadar net, bu kadar açık, bu kadar çok alametin gerçekleştiğini anlamazlıktan ve görmezlikten gelmenin hiçbir makul açıklaması yoktur.
Aşağıda sadece bir kısmını sayacağımız ve tamamı arka arkaya gerçekleşen bu alametleri görmezden gelmek, tüm bunların bir defa daha arka arkaya gerçekleşmesi gerektiğini iddia etmek anlamına da gelir. Oysa bu alametler zaten bir kez ve bir sıra şeklinde meydana gelmiştir. Ve bu durum Müslümanların, Peygamberimiz (s.a.v.)’in haber verdiği ahir zamanın içinde yaşadıklarını anlamaları için yeterlidir. Gerçekleşen söz konusu yüzlerce alamete rağmen “aynı alametler bir kere daha olsun” demek akla ve mantığa kesinlikle uygun olmaz. Samimi bir Müslüman için, bu alametlerin Peygamberimiz (s.a.v.)’in bildirdiği şekilde gerçekleştiğini bir kere görmek kesinlikle ahir zamanda yaşadığına ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın inşa-Allah zuhur etmiş olduğuna inanması için yeterlidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in haber verdiği Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametlerinin bazıları aşağıda sıralanmıştır. Burada Peygamberimiz (s.a.v.)’in haber verdiği alametlerden sadece belli bir kısmına yer verilmiştir, aslında Peygamberimiz (s.a.v.)’in bildirdiği yüzlerce alamet vardır ve bunların hepsi Hicri 1400’den itibaren gerçekleşmiştir.
1) Hz. Mehdi (a.s.)’ın Çıkış Alametlerinin Arka Arkaya Meydana Gelmesi
2) Bağdat Köprüsünün Bombalanması
3) Şam'ın Haresta Bölgesinde Olaylar Yaşanması
4) Dünyanın Her Yerini Karışıklık ve Kargaşaların Kaplaması
5) Kadınlar ve Çocukların Dahi Katledileceği Fitnelerin Yaşanması
6) Ekonomik Kriz Yaşanması
7) Müslümanlara Baskının Artması
8) Mescid ve Camilerin Yıkılması
9) Haramların Helal Sayılması
10) Allah’ın Açıkça İnkar Edilmesi
11) İran-Irak Savaşı
12) Afganistan’ın İşgali
13) Fırat’ın Suyunun Kesilmesi
14) Ramazan Ayında Ay ve Güneş Tutulmaları
15) Kuyruklu Yıldızın Doğması
16) Kabe Baskını ve Kabe’de Kan Akıtılması
17) Doğu Tarafından Bir Ateşin Görünmesi
18) 1979 Yılında İstanbul’da Meydana Gelen Gemi İnfilakı
19) Sahte Peygamberlerin Çoğalması
20) Dinin Şahsi Çıkarlarda Kullanılması
21) Büyük Olayların ve Hayret Verici Şeylerin Meydana Gelmesi
22) Güneş’ten Bir Alametin Belirmesi
23) Büyük Şehirlerin Yok Olması
24) Depremlerin Çoğalması
25) Azerbaycan’ın İşgali
26) “İki Dişli” Kuyruklu Yıldızın Belirmesi
27) Uzayda İnsan Eli Biçiminde Bir Görüntü Oluşması
28) Büyük Sellerin Olması
29) Kuş ve Domuz Gribi Yaşanması
30) Yıldırım Çarpmalarının Çoğalması
31) Bağdat’ın Alevlerle Yok Edilmesi
32) Irak Ordusunun Çölde Kaybolması
33) Iraklıların Parasının Kalmaması
34) Irak ve Şam’a Ambargo
35) Irak’ın yeniden yapılanması
36) Şam’da Fitneler Olması
37) Masum Çocukların Öldürülmesi
38) Irak Halkının Şam’a, Kuzeye Kaçması
39) Şam’da, Irak’ta ve Arabistan’da Kargaşalar Olması
40) Fırat ile Dicle Arasında Büyük Çatışmalar Olması
41) Irak Halkının Üç Fırkaya Ayrılması
42) Dini, Çıkarları İçin Kullanan Alimlerin Olması
43) Haramların Helal Sayılması
44) Yere Batmalar Yaşanması
45) Gökten Taş ve Benzerlerinin Yağması (Bombardımanlar)
(detaylı bilgi için; www.hazretimehdi.com)
Hz. Mehdi (a.s.), ahir zamanda gönderileceği Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından müjdelenmiş, Müslümanları zulüm ve sıkıntı ortamından kurtaracak, yeryüzündeki fitneleri ortadan kaldıracak, tüm dünyaya barış, adalet, bolluk, huzur, mutluluk ve refah getirecek kutlu bir şahıstır. Peygamberimiz (s.a.v)’den aktarılan sahih rivayetlere göre Hz. Mehdi (a.s.), çeşitli hurafelerle, batıl inanç ve uygulamalarla aslından uzaklaştırılmış olan dini özüne döndürecek, Hz. İsa (a.s) ile buluşacak, Allah’ın izniyle yegane hak din olan İslam ahlakının yeryüzüne hakim olmasına vesile olacaktır.
Hz. Mehdi (a.s.)’ın Şahıs Olarak Geldiğini Anlamazlıktan Geliyorlar
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin eserlerinde, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)’ın hangi tarihlerde ve nasıl bir ortam içerisinde çıkacakları, ne gibi faaliyetlerde bulunacakları, yardımcıları, mücadeleleri, Hz. İsa (a.s) ile Hz. Mehdi (a.s)’ın, birlikte hareket ederek İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacakları konularında geniş açıklamalar yer almaktadır. Ne var ki Said Nursi Hazretlerinin bu konulardaki çok açık, kesin ve net açıklamalarına rağmen, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) konusu kimi zaman yanlış yorumlara konu olabilmektedir. Bazı kişilerin bu konular açıldığında kullandıkları kalıplaşmış cevap şekilleri vardır. Örneğin “Ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.) gelecek mi?” diye bir soru sorulduğunda şöyle bir cevap verilir: “Hayır, Hz. Mehdi (a.s.) gelmeyecek; şahs-ı manevisi gelecek” ya da “Hz. Mehdi (a.s.) zaten gelmiştir. Çünkü Mehdilik bir şahs-ı manevidir; çıkacak Mehdi budur. Şu anda da bu şahs-ı manevi mevcuttur.” Aynı şekilde Hz. İsa (a.s.) için de “Hz. İsa (a.s.) yeryüzüne ikinci kez gelecek mi?” diye bir soru sorulduğunda “Hayır, Hz. İsa (a.s.) gelmeyecek; Hz. İsa (a.s.)’ın kendisi yeryüzüne inmeyecek, şahs-ı manevisi yeryüzünde olacak” denir. Ya da “Hz. İsa (a.s.)’ın da Hz. Mehdi (a.s.)’ın da şahs-ı manevisi zaten gelmiştir” gibi zorlama açıklamalar yapılır.
“Şahs-ı manevi” kavramı genellikle bir cemaati temsilen kullanılan bir ifade şeklidir; ancak bu cemaat, lideri olmayan bir cemaat değildir. Her mümin topluluğunun bir önderi olduğu Kuran’da bildirilen, Allah’ın bir adetullahıdır. Her peygamberin ve elçinin çevresinde onun maneviyatının tecellisi olan bir şahs-ı manevi oluşur. O elçiye tabi olan, onu örnek alan, onun tebliğini izleyenlerin oluşturduğu bir kitle ve hareket de, onun şahs-ı manevisini oluşturur. Ancak şu çok açıktır ki bir şahıs olmadan onun şahs-ı manevisinden de söz edebilmek mümkün değildir.
Bediüzzaman Said Nursi de şahs-ı manevi terimini, Kuran’ın adetullahında olduğu şekilde kullanmıştır. Bediüzzaman, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın birer cemaatleri olduğunu vurgulamış ve bu cemaatlerin, onların liderlikleri altında yapacakları bazı faaliyetler olduğundan bahsetmiştir. Ancak bu cemaatleri Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın bizzat temsil ettiğini de ifade etmiştir. Yani temsil makamında olan kişiler, o hareketin başında olan önderleridir ve somut birer kişi oldukları Said Nursi’nin izahlarında açıkça belirtilmiştir. “Şahs-ı manevi”; o cemaati oluşturanlar, eserler ve o cemaat ile eserlerin oluşmasına vesile olan lider “kişidir”. O hareketin önderi olan kişi olmadan da bir şahs-ı manevi oluşması mümkün değildir. Dolayısıyla Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın birer şahs-ı manevisinin oluşabilmesi için başlarında bu iki kutlu şahsın birer lider olarak bulunması gerekmektedir.
Risale-, Nur’un 63 ayrı yerinde, Bediüzzaman’ın Hz. Mehdi (a.s.) için kullandığı “o zat” ya da “o şahıs” gibi ifadeler, “şahs-ı manevi” kavramı konusundaki yanlış anlaşılmalara açıklık getirmektedir. Bediüzzaman Hazretleri, kendisinden sonraki devirde yapılabilecek tevilleri ortadan kaldırmak için, Hz. Mehdi (a.s.)’dan bahsederken “O ZAT” diye özellikle belirtmiş, HZ. MEHDİ (A.S.)’IN ZATININ BİZZAT GELECEĞİNİ VE HZ. MEHDİ (A.S.) VE CEMAATİNDEN OLUŞAN ŞAHS-I MANEVİSİNİN BAŞINDA BİZZAT BULUNACAĞINI AÇIKLAMIŞTIR:
“Ümmetin beklediği, AHİR ZAMANDA GELECEK ZATIN üç vazifesinden en mühimmi (önemlisi) ve en büyüğü ve en kıymetdarı (kıymetlisi) olan îman-ı tahkikîyi neşr (gerçek imanı yayma) ve ehl-i îmanı dalâletten (iman edenleri sapmaktan) kurtarmak...” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
“Bu hakikatten anlaşılıyor ki; SONRA GELECEK O MÜBAREK ZAT Risale-i Nur’u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek …” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)
“... Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar (fikir akımları) var ki, her şeyi kendi hesabına aldığı için, faraza (farz edelim) HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT DAHİ bu zamanda gelse...” (Kastamonu Lahikası, 57)
Bediüzzaman’ın bu kadar açık ve net ifadelerine rağmen, “Hz. Mehdi (a.s.)’ın zatı değil, şahs-ı manevisi gelecek” demek elbette samimi bir tutum değildir. Bu tevili kendilerince Mehdiyeti örtbas etmek ve Mehdiyet çağında olduğumuzu anlamazlıktan gelmek için kullananlar büyük bir yanılgı içindedirler.
www.mucadeleninonemi.imanisiteler.com
Peygamberimiz (s.a.v.)’in Müthiş Detaylarla Tarif Ettiği Hz. Mehdi (a.s.)’ın Fiziksel Görünümünü Anlamazlıktan Geliyorlar
Peygamberimiz (s.a.v.), bazı kimselerin Mehdiyeti anlamazlıktan gelmelerini engellemek için, Hz. Mehdi (a.s.)’ın ahlakı ve ilmi mücadelesinin yanı sıra, fiziksel özelliklerini de çok detaylı olarak tarif etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in Hz. Mehdi (a.s.) hakkındaki tasvirleri o kadar detaylı ve açıktır ki, Hz. Mehdi (a.s.) ortaya çıktığında kendisini görenler bu tasvirlerden hemen kendisini tanıyacaklardır.
Bir ayette, Kitap Ehli’nin Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i “çocuklarını tanır gibi” tanıyacakları bildirilmektedir:
“Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler.” (Bakara Suresi, 146)
Bu ayet işari manada, Hz. Mehdi (a.s.)’ın tanınmasına da işaret etmektedir. Hz. Mehdi (a.s.) da ortaya çıktığında, Peygamberimiz (s.a.v.)’in tasvirleri ışığında, insanlar onu çocuklarını tanır gibi tanıyacaklardır. Ancak buna rağmen bazı insanlar, bu mübarek şahsı tanımazlıktan ve anlamazlıktan gelecekler ve kendisini inkar edeceklerdir.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde, kendisinden sonraki asırlarda gerçekleşecek olaylar ya da kişilerin hiçbiri hakkında, Hz. Mehdi (a.s.) hakkındaki kadar çok ve detaylı bilgi vermemiştir. Hadislerde, Hz. Mehdi (a.s.) ile birlikte, Hz. İsa (a.s.)’ın da ahir zamanda yeryüzüne ikinci kez geleceği ve deccalin de ortaya çıkacağı haber verilmiştir. Ancak ne Hz. İsa (a.s.) ne de deccal hakkında da, Hz. Mehdi (a.s.) kadar hayret verici ve detaylı bilgiler verilmemiştir.
Hadislerde, Hz. Mehdi (a.s.)’ın ahlakı, hayatı ve yapacağı faaliyetler kadar, fiziksel özellikleri hakkında da hayranlık uyandırıcı derecede ayrıntılı tarifler yer almaktadır. Bunların hepsi topluca değerlendirildiğinde, bu özelliklerin herhangi bir insanda tevafuk olarak biraraya gelmiş olamayacağı açıkça anlaşılmaktadır.
Bu durum, aynı zamanda da Müslümanların Hz. Mehdi (a.s.)’ı en doğru şekilde tanıyıp teşhis edebilmelerinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Zuhuru oldukça yakın bir zamanda gerçekleşecek olan Hz. Mehdi (a.s.) ile karşılaşıldığında, inşaAllah tüm Müslümanlar, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde Hz. Mehdi (a.s.)’ın fiziksel özellikleriyle ilgili olarak yapılan tüm hayret verici detaylı tariflerin doğruluğunu bizzat göreceklerdir.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde, Hz. Mehdi (a.s.)’ı tanıtan vücudundaki bu detaylı işaretlerin her biri için, ayrı yer bildirilmiş, her biri için ayrı tanımlayıcı ifadeler kullanılmıştır. Kimisi için BEN, kimisi için İZ, kimisi için İŞARET denmiş, kimisi için MÜHÜR ya da NİŞAN, kimisi için YAPRAK, kimisi için İNCİ ya da YILDIZ benzetmesi yapılmıştır.
Bunların yanı sıra, Hz. Mehdi (a.s.)’ın cildinin, saçının ve sakalının rengi, endamı, boyu, vücut yapısının tüm detayları, yüzünün genel hatları, başının ve alnının şekli, burnunun, kaşlarının, dişlerinin nitelikleri gibi tanıtıcı vasıfları da hayret verici şekilde çok ayrıntılı olarak tarif edilmiştir.
Örneğin bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.), “Hz. Mehdi (a.s.)’ın SAĞ bacağında SİYAH bir İZ olacağını” bildirmiştir. Ancak dikkat edilirse burada sadece bir izden bahsedilmemiş, bu izin SİYAH olduğu, SAĞ BACAĞINDA olduğu gibi kesin belirleyici detaylar da verilmiştir. Konuyla ilgili hadisler incelendiğinde Peygamberimiz (s.a.v.)’in Hz. Mehdi (a.s.)’ın fiziksel görünümüyle ilgili vermiş olduğu bilgiler detaylı olarak görülecektir.
Bu özelliklerden bazıları şu şekildedir:
* Hz. Mehdi (as)’ın yüzü güzeldir
* Heybetli bir şahıstır
* İleri yaşlarda da genç görünümlüdür
* Teni Arabi, yani esmerle karışık beyazdır
* Açık renk tenlidir ve Peygamberimiz (s.a.v.)’dekiyle aynı renkte iki ben vardır
* Omuzunda nübüvvet mührü vardır
* Sırtında yaprak şeklinde ben vardır
* Endamı Ben-i İsrail gibidir
* Yürüyüşü dışa doğrudur
* Orta boyludur
* Heybetli bir şahıstır
* Sakalı bol ve sıktır
* Sakalı yanlarda az, aşağı tarafı ise uzundur
* Sakalı ince yapılıdır
* Dişleri güzel ve parlaktır
* Yeşil gözlü ve sakalı yanlarda az olan bir kişidir
* Çekik gözlüdür
* Geniş vücutludur
* Karnı geniştir
* Kemik yapısı gençtir
* Uylukları geniştir
* Açık ve geniş alınlıdır
* Burnu çok güzeldir
* Burnu küçük ve incedir
* Burnunda küçük bir çıkıntı vardır
* Kaşları kavislidir
* Siyah saçlıdır
* Saçları çok güzeldir
* Sağ bacağında siyah bir iz vardır
* Alnında bir ben vardır
* Alnında bir iz (yara izi) vardır
* Alnı parlak olacaktır
* Yanağında ben vardır
* Yanağındaki ben, Hz. Musa (a.s.)’ın yanağındaki ben gibidir
* Alnında hafif bir içbükeylik vardır
* Cildi parlaktır
* İki kaşı arasında küçük bir çukur vardır
* Diz kapakları öne çıkıktır
* Bedeni çok güçlüdür
* Sesi çok güçlüdür
(Detaylı bilgi için bkz; www.hazretimehdi.com)
Hz. Mehdi (a.s.) Yüce Allah’ın İnsanlara Lütfettiği Çok Büyük Bir Nimettir
Tüm kutsal kitaplarda işaret edilen, İslam alimleri tarafından müjdelenen ve İslam aleminin 1400 yıldır beklediği Hz. Mehdi (a.s.) Hicri 1400’e girilmesiyle birlikte zuhur etmiştir. Kutsal kitaplarda ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde bu değerli zatın zuhuruna işaret eden olaylar adeta bir tesbihte dizili tanelerin ardı ardına gelmesi gibi, tam Resulullah (s.a.v.)’in tarif ettiği şekilde birbirini takiben gerçekleşmeye başlamıştır. Bazı çevreler tarafından örtbas edilmeye çalışılsa da şüphesiz bu çok heyecan verici, hayranlık uyandırıcı güzel bir gelişmedir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in mucizelerinin gerçekleştiğini görmek, Allah’ın tüm peygamberlerinin suhuflarında bildirdiği mübarek bir kul olan Hz. Mehdi (a.s.) döneminde olmak, Allah’ın izniyle Hz. İsa (a.s.)’ın inişine ve İslam ahlakının tüm dünyaya hakim oluşuna şahitlik edecek olmak Allah’ın bu devrin Müslümanlarına ve tüm insanlara lütfettiği çok büyük, çok değerli, çok kıymetli bir nimettir.
Gerek kutsal kitaplardaki haberleri, gerekse Peygamberimiz (s.a.v.)’e 1400 sene öncesinden bu olayların gerçekleşeceğini haber veren ve sonra bu olayların hepsini yaratan Allah, kaderde Mehdiyet’i engellenemez ve örtülemez şekilde yaratmıştır. İslam ahlakının dünyaya hakim olması, bu hakimiyetin Hz. Mehdi (a.s.) vesilesi ile bu yüzyılda gerçekleşmesi, Yüce Allah’ın takdir ettiği kaderdir. Bir ayette Rabbimiz şöyle buyurur:
“… Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.” (Ahzab Suresi, 38)
Peygamberimiz (s.a.v.) hadislerinde Hz. Mehdi (a.s.)’ın gerek fiziksel gerekse de ahlaki özellikleri hakkında pek çok tanıtıcı bilgi vermiştir. Hz. Mehdi (a.s.)’ın ahlakının, kendi ahlakına benzediğini bildirmiş, onun Allah korkusunu ve güzel ahlakını övmüştür. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’ın, insanların dünyada ve ahiretteki kurtuluşlarına vesile olacak çok kıymetli bir kimse olduğunu belirtmiş ve ortaya çıktığında, insanların “kar üzerinde sürünerek de olsa ona uymalarını” bildirmiştir: İbni Ebi Şeybe ve Naim b. Hammad Fiten isimli eserde, İbni Mace ve Ebu Naim ise İbni Mes’ud’dan tahric ettiler. O dedi ki: ... “O (Mehdi) arza sahib olur ve kendisinden önce baskı ve zulümle dolu olan arzı adaletle doldurur. Sizden O’na kim yetişirse, kar üzerinde sürünerek dahi olsa gelsin, O’na katılsın. Zira O Mehdi’dir.” (Ahir Zaman Mehdisinin alametleri, Celalettin Suyuti, sf. 14)