Bu yazıda National Geographic TV"nin gözlerini ve kulaklarını kapayarak kabullenmeyi reddettiği bilimsel gerçekler ortaya konacaktır.
National Geographic TV�nin hikayesi çoğu evrimci tarafından bile basit bir maymun türü olduğu kabul edilmiş Australopithecinelerle başlamaktadır (Anlatımcı program boyunca sözkonusu maymun türünü hatalı bir şekilde Astropodikus şeklinde telaffuz etmektedir. İngilizce adı Australopithecus olan genusun Türkçe"deki doğru telaffuzu Astrolopitekus şeklindedir).
Australopithecus fosillerinin en ünlüsü 1974 yılında, iskeleti % 40 oranında korunmuş halde bulunan ve "Lucy" ismiyle bilinen Australopithecus afarensis"ti. Evrimciler iskeletin bazı kemiklerine bakarak bu türün iki ayak üzerinde yürüyebildiğini, dolayısıyla insanın evrimsel atası olması gerektiğini savundular. Oysa Australopithecus üzerinde yapılan birçok araştırma bu canlıların iki ayaklı olmadıklarını, günümüz maymunlarınınkiyle aynı hareket şekline sahip olduklarını ve yürüyemeyen bir maymun türü olduğunu ortaya koydu:
1. Lord Zuckerman, kendisi de evrim teorisini benimsemesine rağmen, Australopithecusların sadece sıradan bir maymun türü oldukları ve kesinlikle dik yürümedikleri sonucuna vardı
2. Bu konudaki araştırmalarıyla ünlü diğer evrimci anatomist Charles E. Oxnard da Australopithecus"un iskelet yapılarının günümüz orangutanlarınınkine benzediği sonucuna vardı .
3. 1994 yılında İngiltere"deki Liverpool Üniversitesi"nden Fred Spoor ve ekibi, Australopithecus"un iskeleti ile ilgili kesin bir sonuca varmak için kapsamlı bir araştırma yaptılar. İskeletlerde, vücudun yere göre konumunu belirleyen "salyangoz" isimli bir organ üzerinde incelemeler yürütüldü. Spoor"un vardığı sonuç, Australopithecus"un insanlarınkine benzer bir yürüyüş şekline sahip olmadığıydı.
4. 2000 yılında B. G Richmond ve D.S Strait isimli bilim adamlarının gerçekleştirdiği ve Nature dergisinde yayınlanan bir araştırmada Australopithecusların önkol kemikleri incelendi. Karşılaştırmalı anatomik incelemeler, bu türün günümüzde yaşayan ve 4 ayak üzerinde yürüyen maymunlarla aynı önkol anatomisine sahip olduğunu gösterdi .
Australopithecineler, şempanzeyle aynı beyin hacmine, uzun kollara ve kısa bacaklara sahiptirler. El ve ayaklarında da dallara tutunmalarını sağlayan çıkıntılar bulunur. Kısacası Australopithecus genusunun bir ara-tür olduğu iddiası bir efsaneden ibarettir.
National Geographic TV"nin ekranlarında Australopithecine�leri canlandıran aktörler ise eğilmek için, herhalde kendilerine söylenene göre davrandıklarından olacak, fazla zahmet göstermemekte ve normal birer insan gibi dik yürümektedirler! TV kanalı, böylece eldeki Australopithecus kemiklerini kendi hayalgücüyle yorumlamakta ve onları dik yürüyen maymun adamlara dönüştürmektedir. Maymun kemiklerinden maymun adam yapmanın amacı ise toplumu yönlendirmek ve insanlara Darwinizm masallarını telkin etmekten başka birşey değildir. Harvard Üniversitesi"nden Earnst A. Hooten bu durumu şöyle açıklar:
"Yumuşak kısımların tekrar inşası çok riskli bir girişimdir. Dudaklar, gözler, kulaklar ve burun gibi organların altlarındaki kemikle hiçbir bağlantıları yoktur. Örneğin bir Neandertal kafatasını aynı yorumla bir maymuna veya bir filozofa benzetebilirsiniz. Eski insanların kalıntılarına dayanarak yapılan canlandırmalar hemen hiçbir bilimsel değere sahip değillerdir ve toplumu yönlendirmek amacıyla kullanılır... Bu sebeple rekonstrüksiyonlara fazla güvenilmemelidir."
Masal İçinde Masallar
National Geographic TV, evrimci bilim adamlarının da görüşlerine başvurmaktadır. Ancak bu bilim adamları da hayali iki ayaklılığa geçiş yorumları yaparak bilimi değil Darwinizm�in öngörülerini temel aldıklarını göstermektedirler. Örneğin New York�taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesi Antropoloji bölümü başkanı Ian Tattersall, insanların bel ağrılarını ve dizlerinin çıkmasını dört ayaklılıktan iki ayaklılığa hayali geçişin eseri olarak göstermektedir. "Aslen dört ayaklı sisteme sahibiz" demektedir. Tattersall masala "İskelet yapısıyla düşünce yapısı da gelişmeye başladı" diyerek devam etmektedir. Bu da tamamen önyargıya dayalı bir iddiadır, çünkü düşünce yeteneği olmayan bir hayvanın nasıl olup da bilinç sahibi bir insan haline geldiğine dair en küçük bilimsel kanıt göstermesi mümkün değildir. Burada iskeletin hayali gelişimi sözde kanıt gibi sunulmaktadır. İskelet yapısının düşünce gücünü etkilediği iddiası sadece bir aldatmacadan ibarettir.
Benzer bir aldatmaca bir başka bilim adamının ağzından çıkan şu cümlelerde görülmektedir:
"Bazı temel özelliklerimiz bizim tüm diğer türlerden çok daha farklı olmamızı sağladı. Bu özelliklere uzak atamız olan Australopithecus ve diğer gelişmiş maymunlar da sahipti. Dünyaya iki ayak üzerinde bakan ilk tür biz olduk. İlk kez objeleri üç boyutlu olarak görerek onları kullanmayı düşündük. Dünyayı hiçbir hayvanın göremeyeceği bir açıdan görerek ona hakim olmaya çalıştık."
Dünyayı görüş açısıyla dünyaya hakim olma isteği arasında ne gibi bir bağlantı olabilir? Bir insanın görüş açısı, onu, bir kartalın ya da bir zürafanın görüş açısına göre nasıl üstün kılabilir? Normalde dört ayağı üzerinde yürüyen bir şempanzenin zaman zaman arka ayakları üzerinde doğrulması, böyle anlarda düşünce gücünü mü artırmaktadır?
Elbette bu saçma iddiaları ortaya koyan bilim adamlarının bu sorulara verecek cevapları yoktur. Aslında ortaya koydukları iddianın tutarsızlığının muhtemelen kendileri de farkındadırlar. İnsanın bilinç sahibi bir canlı olmasını açıklayamadıklarından �zamanla iskelet yapımız, ona bağlı olarak da düşünce yapımız da değişti; iki ayak üzerine kalkınca dünyaya hakim olmaya çalıştık� gibi masallarla geçiştirmektedirler. Darwinizm�i körükörüne savunmaya şartlanmış bu insanlar, iddialarının tutarsızlığının farkında olmalarına rağmen bu yalanlarla izleyicileri aldatmaktadırlar.
National Geographic TV bu yalanları bilimsel gerçekmiş gibi savunmaktadır. TV kanalı, sözde maymun adamların ortaya çıkışı ve yaşamları hakkında bilgiler verirken hep kesinlik belirten, di�li geçmiş zaman kullanmaktadır; 5 milyon yıl kadar eski dönemlerden bile sanki dün yaşanmış da günümüze bolca bilgi ulaşmışçasına emin şekilde söz etmektedir. Bu yalan hikayeler şunlardır:
Ekranda Australopithecus kafatasına bakılarak modellenmiş, alçıdan bir beyin gösterilmektedir. Beyin üzerinde işaretli bir bölgeye dikkat çekilmekte ve şunlar söylenmektedir:
"Burada bulunan bölge zamanla arka kısma kayarak ön kısımda yer oluşmasını sağladı. Açılan kısımlardaki yeni bölümler yeni sorunlara ayrıldı. Değişimler türün yüzüne de yansıdı. Davranışları daha karmaşık hale gelmeye başladı. Artık yiyecek kaynaklarını ve su kuyularını daha kolay buluyordu. Yeni yetenekleri uyum sağlamasında yardımcı oldu".
Burada anlatılanlara bakılacak olursa elde iki farklı Australopithecus beyni varmış da bunların hangi bölgesinin hangi bölgeye hareket ettiği biliniyormuş zannedilebilir. Oysa bu yanıltmacalarla dolu olan bir anlatımdır. Öncelikle beyin yumuşak bir doku olduğundan fosilleşmez. Dolayısıyla elde bulunmayan bir beyin üzerinde yapılan bu spekülasyonlar sadece hayalgücüne dayalıdır.
Yeni beyin bölgelerinin ortaya çıkması da, bunların yeni sorunlara ayrıldığı iddiası da aynı şekilde hayal ürünüdür. Eldeki bir kafatasına bakıp bu canlının besin kaynakları ve kuyuları bulma yeteneği kazandığını söylemek sadece evrimci önyargılara dayanmaktadır. National Geographic TV bu hayalleri tarihte yaşanmış gerçek olaylar gibi aktararak Darwinizm propagandası yapmaktadır.
Belgeselde değişen iklim koşullarının hayali maymun adam türleri üzerindeki etkileri anlatılırken bazı türlerin ortadan kalktığı belirtilmekte ancak mutasyon geçirerek hayatta kalan ve sözde evrimlerini devam ettiren türlerden de söz edilmektedir. İklim koşullarının olumsuz etkileri anlatıldıktan sonra şunlar söylenmektedir: "Bu çok eski bir tehditti: Ya evrim geçir ya yok ol. Neyse ki maymun adamlar arasında bir grup mutant ortaya çıktı. Daha büyük dilleri ve tırnakları vardı. Ceviz ve sert yiyecekleri yiyebiliyorlardı"...
Bu hikayenin dayanağı olabilecek tek bir tane bile bilimsel kanıt yoktur. Söz konusu evrimci hikayeye herhangi bir fosilden elde edilmiş herhangi bir DNA örneği değil, sadece ve sadece Darwinist önyargılar temel oluşturmaktadır. (Zaten bilim dünyasında DNA�nın milyonlarca yıl bozulmadan kalmasının mümkün olmadığı kabul edilmektedir.) National Geographic TV önce iklime bağlı olan zorlu koşulları anlatmakta, hemen sonra hayali bir mutasyona sarılmaktadır. Oysa bu boş bir çabadır. Çünkü genetik bilimi, mutasyonların DNA"ya genetik bilgi ekleyip onları başka türlerin DNA"sına dönüştürmesinin mümkün olmadığını göstermiştir. Dolayısıyla ve özetle, mutasyonların "maymundan insan yapma" etkisi yoktur. Mutasyon deneyleri, mutasyonların, etkili oldukları zaman organizmaya daima genetik bilgi kaybı getirdiklerini göstermiştir. Hiçbir mutasyon bir organizmayı türünün diğer bireylerine göre avantajlı konuma getirmemiştir.
Belgeselde Homo erectus�un proto-language, yani ilkel bir dil kullanmış olabileceği öne sürülmektedir. Çocukların basit kelimelerle haberleşmeleri örnek gösterilerek Homo erectus�un da basit sesler kullanarak avlanma sırasında iletişim kurabilmiş olabileceği iddia edilmektedir. Böylece izleyicilerde dilin zaman içinde aşamalarla evrimleştiği izlenimi uyandırılmaya çalışılmaktadır. Kuşkusuz bu da, National Geographic TV"nin diğer iddiaları gibi, herhangi bir kanıta dayanmayan, sadece Darwinist önyargılarla kurgulanmış bir masaldır. Homo erectus�un nasıl konuştuğuna dair en ufak bir kanıt yoktur.
Ancak dilin mevcut yapısı, geçmişte National Geographic TV"nin iddia ettiği gibi bir "dil evrimi" olamayacağını göstermektedir. Dil; tümce bilim, anlam bilim ve gramer bilgisi gerektiren, dahası özel gırtlak yapısıyla yaklaşık 100 adet kasın senkronize şekilde kullanıldığı çok kompleks bir işlemdir. Dilin evrimle nasıl ortaya çıkmış olabileceğine dair hiçbir tutarlı tez ortaya konamadığı gibi bizzat evrimciler dilin aşamalarla ortaya çıkmış olamayacağını itiraf etmektedir. Derek Bickerton bu konuda, "İncelenen gerçekler dilin kademe kademe bir ilk dilden gelişmediğini ve bir ara formunun olamayacağını ortaya koymaktadır" diyerek durumu özetlemektedir .
Modern bilim insanın evrimi iddialarının bir masaldan ibaret olduğunu göstermiştir. National Geographic TV bilimin bulgularını gözardı edip izleyenlerini yanıltmakta hem de bilimin geçersiz kıldığı gerçekdışı bir iddiayı tekrar tekrar ekranlarından yayınlamakla kendini bir bilim yalanının savunucusu konumuna sokmaktadır. Bu TV kanalına tavsiyemiz, maymun adam kostümlerinin ve masalların gerçekler karşısında başarılı olamayacağını bir an önce anlaması ve bilimsel dayanaktan ve mantıktan yoksun bu propagandadan vazgeçmesidir.