Arkeolojik bulgular tarih öncesi Burma'nın bir medeniyet merkezi olduğunu, bakırı bronza ilk dönüştüren, pirinç yetiştiren ve kümes hayvanlarını evcilleştiren bir toplum olduğunu göstermiştir. Günümüz Myanmar'ı ise, zamanımızın medeniyet seviyesiyle kıyaslandığında o günlerinden çok uzakta görünmektedir.
Kolonizasyon, iç savaşlar, 50 yıllık askeri yönetim ve uluslararası izolasyon sonrasında ülke, çok sayıda insan hakları ihlalinin yaşandığı, işçilerin zorla çalıştırıldığı, insan ve uyuşturucu trafiğinin ve cinsel şiddetin yaygın olduğu iddia edilen, dünyanın en az gelişmiş ve en fakir milletlerinden biri haline gelmiştir. Ülkedeki nüfusun % 30'dan fazlası yoksulluk içinde yaşamaktadır ve halkın yaklaşık %37'si işsizdir.
Bugün Myanmar'ın karşı karşıya olduğu zorluklar bunlarla da sınırlı değil.
Myanmar nüfusu, her biri kendi tarihi, kültürü ve diline sahip birçok farklı etnik gruptan oluşur. Nüfusun üçte ikisini oluşturan Burmalılar (Bamar), asker ve hükümeti kontrol altında tutarken, geri kalan yaklaşık üçte birini ise etnik azınlıklar oluşturur. Daha ziyade doğal zenginlikleri bol olan kırsal kesimde yaşayan bu etnik azınlıklar, askeri hükümet tarafından zorla evlerinden çıkarılmıştır.
Myanmar'da Müslüman etnik azınlıklardan biri olan Rohingyalıların sayısının 1.1 milyona kadar düşürüldüğü tahmin edilmektedir ve Rohingyalılar çok ciddi ayrımcılığa ve istismara maruz kalmaktadırlar. Aslında, Rohingyalıların dünyada en çok zulme uğrayan topluluklardan biri olduğu birçok kişi tarafından kabul edilir. Bu mazlum insanlara keyfi tutuklamalar, gasp, zorla çalıştırma, tecavüz, tahliye, keyfi vergilendirme uygulanır, istihdamda ayrımcı kısıtlamalara tabi tutulurlar, şiddete maruz kalırlar.
Kendi vatanlarında istenmeyen bu insanlar, Burma vatandaşı olarak kabul edilmezler ve bu sebeple eğitim, sağlık hizmetleri, evlenme ve seyahat hakkı gibi haklara da sahip değiller. Son olarak bölgede tıbbi yardımın başlıca sağlayıcısı olan Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) Örgütünün, çoğunluğu Rohingyalı olan Rakhine eyaletinde faaliyeti resmen yasaklandı. Yardım görevlilerinin bölgeden ayrılmasıyla, hiçbir sağlık hizmeti alamayan bölgede durum her geçen gün daha da kötüye gitmekte ve Rakhine kamplarında yetersiz beslenme, açlık ve hastalıkların giderek arttığı haberleri gelmektedir.
Myanmar'daki etnik çatışmalar son on yılda, Müslüman azınlığın en kötü eziyetlere uğraması ve sistematik cinayetlerle şehit edilmeleriyle alarm verici bir düzeye erişti. Budistlerle Müslümanlar arasındaki ölümcül çatışmalar, artık sadece ezilen Rohingya Müslümanlarının çoğunluğunun yaşadığı Rakhine eyaletiyle sınırlı kalmayıp, ülkenin geri kalan bölgelerinde de sıradan günlük olaylar haline gelmiştir. 2012 öncesinde Hindu nüfus ile Müslümanlar arasındaki gerginlikler Rakhine eyaleti ile sınırlı idi. Şimdi ise ülkenin kalbi, en büyük kenti Yangon ile Mandalay ve Lashio gibi diğer önemli şehirlere, yayıldı. Myanmarlı makamların ya görmezden gelerek ya da isyancılara yardım ederek bu çatışmaları teşvik ettikleri söyleniyor.
Ülkenin bugün karşı karşıya kaldığı çatışmalara daha geniş bir açıdan bakıldığında, Budist değerlerin ve geleneklerin korunması görüntüsü altında, asıl itici gücün, giderek yükselen ırkçılık olduğu görülür. Bir yöntem olarak şiddeti benimseyen Budist radikalizmi ve ultra-nasyonalizmi üke için bir risk teşkil etmekte, bu çılgınlık her geçen gün giderek büyümekte, hız kazanmakta, hatta Burma'nın sınırlarının ötesine ulaşmaktadır.
Ayrıca Burmalı Müslümanların kasabı olarak bilinen radikal Budist keşiş Ashin Wirathu önderliğinde, ultra-milliyetçi '969 Hareketi "oluşumu 2012 yılında, ülkedeki Müslüman-karşıtı duyguları provoke etmek için sahneye çıkmıştır. Hareket kendisini, dini yayma ve koruma için kurulmuş barışçıl, milliyetçi bir oluşum gibi gösterirken, altta yatan asıl söylemlerinde ise, toplam nüfusun %4'ünü oluşturan Müslüman azınlığın bir tehdit olduğunu çünkü sonunda çoğunluk haline gelerek ülkeyi işgal edeceklerini iddia etmektedirler. Hareket İslam'ı varoluşsal bir tehdit olarak kabul eder ve mensuplarını dinlerini ve geleneklerini kurtarmak için ayağa kalkmaya çağırır.
Grup Müslümanlara karşı şiddet eylemleri ile herhangi bir bağlantıları olduğunu reddediyor olsa da, Budistlerin düşmanlıklarını körüklemektedir. Örneğin Müslümanlara ait işletmelerin boykot edilmesi gibi dışlayıcı uygulamaların yapılması için kampanyalar yürüterek çatışmaya açıkça katkıda bulunmaktadır. Hareket ile bağlantılı manastırlar, 60.000 Burmalı çocuğu Pazar okul programlarına kayıt etmişlerdir. Bu çocukların gelecekte Myanmar ve Güneydoğu Asya'nın şiddet yanlısı radikalleri haline gelmeleri ihtimali oldukça yüksek görünmektedir.
Birçok azınlık gruplarının yanı sıra tarafsız insan hakları grupları da ülkede "Burmalılaştırma" politikasının devam ettiğini ifade etmektedir. Hükümetin vatandaşlık konusunda son taslak planı, Rohinghalıların ya Bengalli olarak sınıflandırılmalarını ya da sınırsız süreli tutuklama ile karşı karşıya kalacakları önerisini içermektedir. Rohingyalılar ise bunun, onların vatansızlığını teyid ederek, kendilerini Myanmar'dan sürgün etmek için planlanmış bir çaba olduğunun gayet net farkındadırlar. Nitekim bu yılın başlarında neredeyse tüm Rohingyalılar Bengalli olarak kaydedilmeyi reddederek nüfus sayımı dışında kaldılar.
Ülkeyi kuşatan bu nefret sarmalı ve radikalizmin üstesinden gelmek için, Myanmar hükümeti Budist inancın temellerinden olan, toplum içinde sevgi ve kardeşliği teşvik eden bir eğitim politikası uygulamalıdır. Cehaleti ve radikalizmi ortadan kaldırmak için halkına terör ve şiddetin doğuracağı sonuçları anlatmalıdır. Demokrasiye geçiş sürecinde Myanmar elini çabuk tutmalı ve radikalizm tüm ülkeyi harab edip karanlığa sürüklemeden önce şiddetin ve aşırıcılığın her türünü lanetlemelidir. Tüm insanlığa karşı sevgi ve şefkat beslemeyi teşvik eden antik gelenekleri ve kültürü ile Myanmar, güvenli, huzurlu , modern bir ülke olmayı hak ediyor. Güvenle ziyaret edilebilecek, hem sosyal hem de ekonomik anlamda dünyaya açık, yüksek kalitede bir ülke olmayı da.
Bir ulus olarak Myanmar'ın imajının değişmesi gerek. Ülke kendi gelenek ve kültürünü bir bütün olarak, etnik zenginlikleri ile birlikte kucaklamalı. Aksi takdirde mevcut durum ülke için tehdit oluşturmaya devam edecek bu da ülkenin zenginleşmesine engel olacak, yatırımcıların çekinmeden gelip yatırımda bulunacağı, istikrarlı bir zeminin oluşmasını alıkoyacaktır. Bundan sonrasında Myanmar hükümeti kendi halkını şimdiki gibi yüzüstü bırakmayı sürdürmemelidir. Uluslararası toplum da ırkına ve dinine bakmaksızın, zulme uğrayan nüfusu korumak için, işbirliği içinde harekete geçmek zorundadır.
Sayın Adnan Oktar'ın Muslim Mirror & Malaysiakini & Burma Times'da yayınlanan makalesidir:
http://www.malaysiakini.com/news/277155
http://muslimmirror.com/eng/violence-against-rohingya-myanmar-should-beware-of-radicalism/
http://burmatimes.net/myanmar-should-beware-of-radicalism/