Myanmar'daki zulmün perde arkası
ucgen

Myanmar'daki zulmün perde arkası

1671
 
Fransa’dan daha büyük bir alanı kaplayan Burma’nın küresel güçler için bir ilgi odağı olduğu bilinen bir gerçek. Dahası Burma Ortaçağ dünyasında bile “Merkez” anlamına gelen adıyla, büyük bir Krallığın temsilcisiydi. Ve bundan yüzyıllar sonra da Burma yine, halen tam olarak keşfedilmemiş uçsuz bucaksız doğal zenginlikleriyle Asya’nın ‘merkezi’ olma özelliğini sürdürüyor. 
 
Burma toprakları kalay, çinko, kurşun, tungsten, altın, gümüş  gibi madenlerin yanı sıra petrol ve doğalgaz yatakları, mücevher, kereste, pirinç ve deniz ürünleri açısından oldukça bereketli. 
 
Ancak bütün bunlara rağmen Myanmar dünyanın en fakir ülkelerinden biri olarak biliniyor. Doğal zenginlikler yabancı devletler tarafından işletiliyor ve ülke içi karışıklıklar da bu fakirliği artırıyor. Topraklarındaki yerüstü ve yeraltı zenginliklerini işleyecek teknolojiye ve imkanlara sahip olmaması bir yana; iç çatışmalar, demokrasinin yaşanmaması ve insan hakları ihlalleri de yine bu ülkenin fakirliğinin sebeplerinden. 
 
Burma’nın stratejik önemi ise kuşkusuz ki öncelikle Çin, Hindistan, Tayland, Bangladeş ve Laos gibi ülkelerin ortasında yer almasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla uluslararası ticaret açısından da çok büyük bir stratejik öneme sahip. Kuzeyi Himalayaların güney sırtları, doğusu tik ormanlarıyla kaplı dağ etekleri, batıda ve güneyde ise Bengal Körfezi ve Hint Okyanusu ile çevrelenmiş Birmanya tarih boyunca çevresindeki ülkelerin de tarihini ve siyasetini şekillendirmiş bir ülke. 
 
1947’ye kadar İngiliz sömürgesi altında olan Burma, bu tarihten sonra uzun yıllar askeri cunta altında varlığını sürdürdü. Ve bu dönemde Burma, kendini adeta dünyaya kapattı. Tüm Asya’da ilerlemeler yaşanırken, Burma kendi iç sorunlarına gömüldü. Dünya ise bu duruma, Burma’yı hem ekonomik hem de diplomatik açıdan izole ederek karşılık verdi.
 
Hindistan’a ve Hint Okyanusu’na güneyden bir çıkış arayışı içinde olan ve Burma ile ilişkilerini güçlendirmek için uzun yıllardır önemli bir çaba harcayan Çin ise, bu dönemde uluslararası toplumların Burma’dan uzak durmasını kendi stratejik çıkarlarından yana kullandı. Güney ve Batı Çin’i Hint Okyanusu’na bağlayacak karayolları, demiryolları, limanlar ve boru hatları inşa etmek için kolları sıvadı. Ancak Çin’in Burma’ya yatırım yapma konusundaki tek motivasyonu ticari değil elbette. Çin aynı zamanda kendi güvenliğini korumak ve Çin’in bölgesel gücünü genişletmek açısından da Burma’yı hayati önem taşıyan bir ülke olarak görüyor. 
 
İşte bu açıdan dikkate alınması gereken önemli bir nokta da, Myanmar-Çin arasında imzalanan enerji anlaşmaları. Çin’in enerji açığı ve enerji yolları konusundaki hassasiyeti bilinen bir gerçek. Bu doğrultuda Myanmar, Çin’in enerji güvenliği açısından çok önemsediği bir ülke. Myanmar’nın offshore doğal gaz kaynakları, kalitesi düşük de olsa petrolü, Çin’in enerji kaynaklarını çeşitlendirme politikası çerçevesinde önemli yer tutuyor.
 
Ve bilindiği gibi Arakan eyaletinin başkenti Sittwe'nin (Akyab) 120 kilometre güneyinde bulunan liman şehri Kyaukpyu açıklarındaki deniz sahasında toplam 1.2 trilyon metreküplük doğalgaz ve yine bu bölgede 2,1 milyar varillik petrol rezervi tespit edildi. Çin buradaki petrol ve doğalgaz projelerine büyük yatırımlar yaptı. Bu bölgede yılda 12 milyar metreküp gaz ve 22 milyon ton petrolün Çin'e pompalanacağı, Burma sahili boyunca yer alan 2.402 kilometrelik iki ayrı boru hattı inşa edildi ve Ekim 2013’te bu boru hatları devreye girdi. Dünyanın en büyük rezervlerinden biri olarak nitelendirilen, 5 bin 620 dönüm yer işgal eden boru hatları ve çevresi Myanmar hükümeti tarafından askeri bölge ilan edildi ve koruma altına alındı. Myanmar burada 13 bin 500 asker bulunduracak, boru hatlarının bulunduğu köyler ise boşaltılıp kamulaştırılacaktı.
 
Arakan’da Müslümanların yoğun olduğu eyalet başkenti Sittwe’den başlayan ve Yunnan eyaletinden Çin’e giren Çin-Myanmar doğal gaz ve petrol boru hatları Arakan sorununu değerlendirmede oldukça önemli. Biri Arakan eyaleti sahillerindeki Kyauk Phru yakınındaki limandan Çin'e ve diğeri de Sittwe limanından Hindistan'a ulaşan bu boru hattı sadece Myanmar’nın enerji kaynaklarını Çin’e taşımakla kalmıyor. Aynı zamanda Sittwe’de yapılacak derin deniz limanı ile, Ortadoğu’dan Çin’e giden tankerlerin boşaltım yapılacağı bir liman haline getiriliyor. Burası, Çin’in Malaka boğazına ve dolayısıyla Singapur ve Malezya’ya olan bağımlılığına alternatif olarak düşünülüyor. 
 
İşte tüm bu stratejik bilgiler, Rakhine bölgesinin Çin’in enerji güvenliği açısından taşıdığı önemi ortaya koyuyor. Arakan Müslümanları ise, bölgenin olası bir istikrarsızlaştırıcı unsuru olarak görüldüğünden, Çin’in enerji güvenliği açısından da bir tehdit olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle de bölgeden sürülmelerine ya da ülkeyi terk etmelerine olumlu bakılıyor. Her ne kadar, bölgede süregelen zulüm politikası bir post-kolonyal ulusalcılık sorunu olsa da, bu perspektifle bakıldığında aslında krizin son halinin daha çok bölgesel bir güç rekabetinin bir uzantısı olduğu ortaya çıkıyor.
 
İşte Arakan’da Müslümanların ciddi sıkıntılara maruz kalmalarının altında yatan en büyük nedenlerden biri bu. Evet, Burma üzerinde atılan adımlarda, reel politik ve ekonomik çıkarlar kritik rol oynuyor. Bölgedeki çatışmaların arkasında Budistlerin toprak, Çinlilerin ise petrol ve gaz yatırımlarını güvence altına alma hesapları var. Bu nedenle de oradaki Müslümanlarının bölgeyi boşaltıp terk etmeleri için ciddi bir baskı politikası izleniyor. Ve yapılan saldırılara da bu sebeplerle gereken müdahalelerde bulunulmuyor.
 
Peki çözüm ne olabilir? Aslında orada yaşayan Müslüman halk ne Myanmar’ın Budist halkı ne de Çin’in enerji güvencesi açısından bir tehdit unsuru değil. Arakan Müslümanları barış yanlısı, mazlum bir halk. Tek istedikleri kendi topraklarında güvenlik içerisinde yaşamak ve ülkedeki vatandaşlık haklarından herkes gibi yararlanabilmek. Burada asıl görev ülke topraklarında birbirinden farklı onlarca etnik ve dini grubu barındıran Myanmar hükümetine düşüyor. Yapılacak olan yalnızca, ülkedeki hak ve özgürlüklerin herkes için eşit olarak tesis edilmesini sağlamak, Arakan Müslümanlarına da bu güvenceyi vermektir. Bu demokratik adımlar atıldığı takdirde, Çin de, Burma hükümeti de, Arakan Müslümanları da rahat edecektir. Böyle kolay ve adil bir yol varken, zulüm ve baskı ile bölgede güvenliği ve istikrarı sağlamaya çalışmak ise, elbette asıl zor ve en yanlış olandır.  
 
Adnan Oktar'ın Harakah Daily & Burma Times'da yayınlanan makalesi:
 
 
 
PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo