Musul’daki son gelişmeler yeni endişeleri de beraberinde getiriyor. IŞİD’in en önemli kalelerinden biri olan Musul’u geri almak için, 17 Ekim’de başlatılan büyük askeri operasyon devam ediyor. Öyle ki bu, 2003 yılındaki ABD işgalinden bu yana Irak topraklarındaki en kapsamlı askeri operasyon. Irak ordusu, Kürt Peşmergeler, Şii milisler, Sünni birlikler ve aşiret birliklerinden oluşan yaklaşık 100 bin kişilik bir kuvvet ve ABD’li askeri danışmanlar operasyona karadan katılıyor; ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon güçleri ise şehirdeki hedefleri havadan bombalıyor. Aralarında anlaşmazlıklar, çekişmeler ve ciddi ayrılıklar bulunan tarafların ortak bir amaç doğrultusunda bir araya gelmeleri dikkat çekici şüphesiz.
Irak ordusu, Irak Başbakanı İbadi’nin beklediği gibi hızlı ilerleyemese de, bu yılın başı itibariyle Dicle nehrinin ikiye ayırdığı Musul’un doğu tarafında hakimiyeti ele geçirdi. Ancak IŞİD ile yapılan kanlı sokak savaşlarında ağır kayıplar verdi. Bağdat hükümeti kayıpları hakkında net bir açıklama yapmadı. Bununla birlikte uzmanlara göre, IŞİD’in ardı arkası kesilmeyen intihar saldırıları, bombalı tuzakları, pusuları ve baskınlarında, ölü sayısı binlerle ifade ediliyor. Radikal örgüt şehri ele geçirdiği 2014 yazından şu ana kadar şehir savaşına hazırlık yaptığı için operasyon yıkıcı kayıplara neden oluyor.
IŞİD kontrolündeki Musul’un batı yakası ise halen her taraftan kuşatma altında. Bu bölgenin dar tarihi sokakları ve yüksek nüfus yoğunluğu savaşın getirebileceği yeni acıların habercisi gibi. Şehrin batı kıyısında 750 bin masum sivilin yaşadığı ve bunların yarısına yakınının da çocuk olduğu düşünülürse, durumun vahameti daha iyi anlaşılır. Uluslararası koalisyonun komutanı Korgeneral Stephen Townsend’in açıklaması da bu tahminleri doğruluyor: “IŞİD’in Irak’tan tamamen temizlenmesi için önümüzde hala uzun bir yol var ve Musul’un batısı için yapılacak savaş muhtemelen doğu tarafındakinden daha zorlu olacak.”
Irak’ın ikinci büyük şehrinde, harabe haline gelen sokaklar ve binalarda, hayatını kaybeden sivillerin sayısı henüz bilinmiyor. Ama iyi bilinen bir şey var ki o da savaşın ortasında sıkışıp kalan bebekler, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar çok zor durumda. Şehir sakinleri içme suyu, temel gıda maddeleri, ilaç, elektrik, yakıt gibi ihtiyaçlarından önemli ölçüde yoksunlar. BM Irak İnsani İşler Koordinatörü Lise Grande’nin ifadesiyle, “Musul’un batısından gelen raporlar sıkıntı verici. Tüm belgeler şiddetle kötüleşen bir durumu gösteriyor.” UNICEF Irak Temsilcisi Peter Hawkins ise durumu “dramatik ve dehşet verici” olarak tanımlıyor.
Şehri terk ederek kamplara yerleşen yaklaşık 200 bin Musullu da, kış koşullarında çeşitli sıkıntılar ve sorunlarla içiçe yaşıyor. BM Dünya Gıda Programı Örgütü’nün, fonların yetersizliğini neden göstererek yaptığı gıda yardımı kesintisi bunlardan biri. Tüm aileye sadece bir kişiye yetecek kadar yemek verilmesi vicdanları rahatsız eden bir durum elbette. Dahası, savaşın şiddetlenmesi ile yaşanabilecek mülteci artışının yeni bir insani krize yol açma riski göz ardı edilemez.
Şu da var ki birçok insan Musul operasyonuna ilişkin ağır bir yanılgı içinde: Tüm bu sıkıntı ve zorlukların kısa süreli olduğu ve Musul’un geri alınmasıyla sorunun tamamen çözüleceği yanılgısı. IŞİD ve benzeri radikal örgütleri doğuran ortam ve koşullar bütünüyle ortadan kaldırılmadıkça, barış, huzur, istikrar ve refahın kalıcı olması neredeyse imkansız.
Ninova eyaleti ve başkenti Musul, büyük çoğunluğu Müslüman olsa da, çeşitli dinlerden, mezheplerden ve etnik kökenlerden halklara ev sahipliği yapıyor: Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünni Arapların yanı sıra Kürtler, Şii Araplar, Sünni ve Şii Türkmenler, Hristiyanlar, Yezidiler gibi. Taraflardan Sünniler, Şiiler ve Kürtler arasında, Musul’un kontrolünü ele geçirmek adına, uzun yıllardır devam eden kıyasıya bir mücadele ve çekişme var. Bölge ülkelerinin çözüme yönelik girişimleri genelde yetersiz kalıyor. Çözümsüzlük ise, Batılı güçlerin bölgeye müdahalesine fırsat sunuyor.
Hatırlanacağı gibi, IŞİD’in Musul gibi büyük bir şehri kolaylıkla ele geçirmesinde, eski Bağdat yönetiminin Şiileştirme politikasının, Sünnileri ve Kürtleri dışlayan mezhepçi ve baskıcı uygulamalarının önemli payı olmuştu. Tarafların birlik ve beraberliği durumunda hiçbir terör örgütü, hiçbir radikal grup hayat sahası bulamaz, Musul’a dokunamaz, böyle bir girişimi aklının ucundan bile geçiremezdi. Bu yüzden geçmişten dersler çıkarmak ve aynı hataları tekrarlamamak önemlidir.
Gerek devam eden operasyon sırasında gerekse IŞİD sonrası dönemde, olmazsa olmaz derece önemli bazı konular var: Sünni olsun Şii olsun, aşırılık ve şiddet yanlısı hiçbir gruba, intikam eylemlerine, temel hak ve özgürlüklere aykırı uygulamalara kesinlikle imkan verilmemeli. Aksi takdirde, yeni terör örgütleri baş gösterebilir; bu durum yeni acılar, kayıplar, katliamlar ve felaketlere kapı açılabilir; hatta çatışmalar tüm Irak’ı kaplayabilecek bir iç savaşa dönüşebilir.
Bu felaketi önlemek ve özlem duyulan barış, huzur, istikrar ve refah ortamını tesis etmek için tek bir yol var: Bölge ülkelerinin, özellikle Türkiye, İran, Irak, Suudi Arabistan ve Suriye’nin ittifakı; ve yine bu ülkelerin öncülüğünde Musul’da yaşayan tüm halkların birlik ve beraberliği. Unutulmamalı ki buradaki tarafların tümü Müslüman. Müslümanlar ise hangi mezhepten, hangi etnik kökenden, hangi ülkeden olursa olsun kardeştir. Bu, bazılarının gösterdiği gibi zor değil; zor olan çatışma, kavga, savaş. Yeter ki bölge halkları yüce bir amaç uğruna etnik, mezhepsel ve ideolojik farklılıklarını, çıkar hesaplarını bir kenara bıraksınlar. Madem taraflar askeri operasyon için bir araya gelebiliyorlar; sevgi, dostluk, kardeşlik, barış ve böylece nihai çözüm için neden bir araya gelemesinler?
Adnan Oktar'ın Al Bilad & EKurd Daily'de yayınlanan makalesi:
http://ekurd.net/true-salvation-mosul-possible-2017-04-06