Büyüklük hissi, şeytanın karakterinin en temel özelliğidir. Dolayısıyla, büyüklük hissi ve kibir, tüm sapkınlıkların kaynağı, tüm azgınlıkların kökenidir. Bu özellikler, tarih boyunca milyonlarca insanı sonsuz azaba götürdüğü gibi, bugün de sayısız insanı şeytanın yoluna çekmektedir. Bu nedenle Müslüman Allah’ın beğenmediği bu çirkin tavırdan kesin olarak kaçınmalıdır.
Büyüklenmenin temelinde, insanın kendisini Allah’tan bağımsız bir varlık olarak görüp, sahip olduğu bazı özelliklerin kendinden kaynaklandığı yanılgısı yatar. Böyle düşünen kişi kendine bir “benlik” vermektedir. Halbuki bunun ne kadar akılsız bir davranış olduğu ortadadır. Çünkü samimi bir niyetle bakan her kişi Allah’ın büyüklüğünü, her şeyi yoktan var ettiğini, insanlara sahip oldukları bütün imkan ve özellikleri verenin O olduğunu, dilediği anda hepsini geri alabileceğini, tüm canlıların ölümlü olduğunu, tek baki kalanın (varlığının sonu olmayan) Allah olduğunu anlar. Sürekli bunun şuurunda olan bir insanın, kibirli ve azgın bir tavır içinde olması ise mümkün değildir. Ancak bunları kavrayamayan, eksikliklerini, acizliklerini ve ölümlü olduğunu unutan bir insan böyle bir gaflete düşebilir.
www.salihakadinlar.beyazsiteler.com
Gururlu insanlar kendilerini çok beğendikleri ve herkesten üstün gördükleri için kendi akıllarına göre belirledikleri sözde doğrular ve prensipler doğrultusunda hareket ederler. Bu nedenle hayatlarındaki her olayın kendilerinin belirlediği bir plan doğrultusunda işlediğini sanmak gibi yanlış bir zanna kapılmışlardır. Onlara göre istek ve tutkularına ters gelen herhangi bir durum olmuşsa bunun nedeni geçmişteki tecrübesizlikleridir. Nitekim bu durumu “şimdiki aklım olsaydı” veya “keşke” gibi ifadelerle dile getirerek şu anki akıllarını beğendiklerini ima eder ve geçmişte kendilerince yaşadıkları terslikleri şimdi yapmayacaklarını varsayarlar. Oysa bu durum onların kendi büyüklenmelerinden kaynaklanır ve Yüce Allah’ın yarattığı kadere teslim olmaktan gafil olduklarını gösterir. Kendilerini Yüce Allah’a (Allah’ı tenzih ederiz) şirk koşan bu kişiler, hayatlarını kontrol etme gücünün ellerinde olmadığını ve geçmişte olduğu gibi şu anda ve gelecekte de Rabbimiz’in belirlediği kaderi yaşamakta olduklarını kabul etmek istemezler. Oysa bu içine düştükleri durum son derece küçültücü ve aşağılatıcıdır. Çünkü yeryüzünde her şeyin kendi kontrolü altında olduğunu sanarak büyüklenen bu kişiler, cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak girerler. Rabbimiz gururlu insanların içine düştükleri bu küçük düşürücü durumu bir ayette şöyle haber verir:
“Rabbiniz dedi ki: “Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir.” (Mü’min Suresi, 60)
Gururlu insanlar, Yüce Allah’ın insanlara verdiği önemli bir nimet olan ve imandan kaynaklanan gerçek sevgiyi hiçbir zaman tadamazlar. Çünkü gerçek sevgi fedakarlık gerektirir. Bu kişiler en çok kendilerini sevdiklerinden başkaları için fedakarlık yapmayı, onları sevmeyi hiç düşünmezler. Tam aksine hep sevilen, ilgilenilen, kişisel özellikleri ön plana çıkarılıp övülen kendileri olsun isterler.
İmanda derinleşen müminler ise cennette sonsuza dek yaşayacakları gerçek sevgiyi “İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96) ayetiyle bildirildiği üzere Allah’ın izniyle dünya hayatında yaşamaya başlarlar. Yüce Allah’a, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ile birlikte tüm peygamberlere ve birbirlerine büyük bir sevgi ve sadakatle bağlıdırlar. Bu nedenle canlarıyla-mallarıyla Allah yolunda mümin kardeşlerini ve elçiyi desteklerler. Hak dinin ve güzel ahlakın insanlar arasında yayılması için büyük bir ihlasla hareket eder, yaptıklarını hiçbir zaman övünme konusu haline getirmez, insanlar arasında itibar kazanmaya çalışmazlar. Kamil iman sahipleri sergiledikleri güzel davranışların sadece Yüce Allah’ın bilmesinin yeterli olacağını düşünür ve bunu Rabbimiz’in rahmetine vesile olacak bir yol olarak nitelendirirler.
Sonsuz bir azap mekanı olan cehennemden kurtuluşa vesile olan yollardan biri de ayetlerle yapılan öğüt ve hatırlatmalardır. Bu nedenle dünyada henüz vakit varken Kuran ahlakının yaşanması için verilen her öğüt, hayra ve iyiliğe yönelik her çağrı ve eleştiri, hesap gününe karşı yapılan her uyarı, insanların azaptan korunmasına ve cenneti kazanmasına vesile olacaktır.
www.muminerkekler.beyazsiteler.com
Büyüklük gururu içinde olan kişilerin bütün hareketleri ve düşünceleri, insanların gözünde değer kazanıp üstün olmaya göre ayarlıdır. Bu yüzden de gurur hastalığına yakalanmış olan kişiler hata yapmaktan çok korkarlar. Çünkü hata yapınca küçük düşeceklerini, insanların gözünde değer kaybedeceklerini düşünürler. Kendilerini her türlü hatadan soyutlamaya çalışırlar; hiçbir hatayı kendilerine yakıştırmaz ve kabul etmezler. Asla hata yapmayacaklarını düşündüklerinden Yüce Allah’ın çok büyük bir nimet olarak verdiği tevbe etmek gibi bir ibadetten mahrum kalırlar. Yüce Allah bir Kuran ayetinde bu gerçeği şöyle bildirir:
“...Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah’tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.” (Nisa Suresi, 64)
Bu kişiler kendi hatalarını görmedikleri, nefislerini eleştirmekten şiddetle kaçındıkları için kendilerini geliştirme ihtiyacı hissetmez, doğruyu ve güzeli bulamaz, kendi kurdukları küçük bir dünya içinde, hataları, eksiklikleri ve kusurlarıyla yaşamayı kabul ederek büyük bir kayba uğrarlar. Çünkü iyi ve güzel olan, kendilerini mutlu edecek, rahat ettirecek olan imanın güzelliklerini, -vicdanları kabul ettiği halde- sırf gururları nedeniyle kabul etmezler. Ancak cehennem azabını tadınca bu gurur ve kibirleri son bulur. Artık Allah’a boyun bükmüş, teslim olmuş olarak yalvarırlar, ama orada kendilerine “(Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun.” (Duhan Suresi, 49) şeklinde seslenilir.
Gururlu insanlar şükretmek, sabretmek ve kanaatkar olmak gibi pek çok güzel ahlak özelliğini, kendilerini başkalarından üstün görme zaafları yüzünden yaşayamamakta ve elbette kayba uğramaktadırlar.
www.muminin24saati.imanisiteler.com
Gururlu insanlar hiçbir zaman gerçek kişiliklerini sergilemezler. Çünkü hedefleri daima herkesin takdirini toplayacağını düşündükleri iyi insan modelini oluşturmak, bu model üzerinden insanların beğenisi kazanarak övülmektir. Bu insanlar güzel ahlaklı, yetenekli ve akıllı biri gibi tanınmak uğruna sürekli dikkatlidirler. Bu dikkat kendilerini sıkmalarına, bakışlarının donuklaşmasına, yüzlerinin heykel kadar duygusuz ve kaskatı olmasına yol açar ve derin imanın getirdiği gerçek samimiyeti yaşamalarına engel olur. Çünkü her an hatalarıyla, eksiklikleriyle alay konusu olmaktan korkarlar. İnsanlara karşı hep uzak ve içten pazarlıklı davranır, hem kendileri kimseye samimiyet gösteremez hem de bu uzak tutumları ile başkalarının onlara samimi davranmasına engel olurlar. Bu samimiyetsiz tutumlarını imani olgunluğa sahip müminler hemen teşhis edebildiği halde, çevrelerindeki insanlardan bir dereceye kadar saklayabilirler, fakat Yüce Allah’tan asla gizleyemezler. Nitekim Rabbimiz bu kişilerin samimiyetten uzak, insanlara gösteriş olması için yaptıkları ibadetlerin geçersiz olduğunu şöyle haber verir:
“İşte (şu) namaz kılanların vay haline, Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar.” (Ma’un Suresi, 4–6)
Aklı örten, gözleri kör eden büyüklük gururu, insanları dünya ile sınırlı, övülmek, takdir edilmek üzerine kurulu son derece basit bir hayat içine hapseder. Bu insanlar sadece kendi haklarını korumaya, kendi doğrularını yaşamaya, Kuran ahlakından uzak kendi prensiplerini uygulamaya şartlanmışlardır. Bu nedenle çevrelerindeki imanlı insanların güzel ahlaklarını görmez, onları örnek almaz, dahası çevrelerinde ve dünyada yaşanan olaylarla ilgilenmezler. Oysa müminler kendilerini Yüce Allah’ın hoşnut olacağını umdukları en güzel ahlak özelliklerini kazanma yolunda eğitir ve ibadetlerini eksiksiz olarak yerine getirirlerken, ezilen ve zayıf bırakılanların haklarını korumakla sorumlu olduklarının da bilincindedirler. Bu nedenle müminlerin ufku geniştir. Dünyada ezilen haksızlığa uğrayan kimsenin kalmaması için Kuran ahlakının hakim olması gerektiğini bilir ve bu amaçla büyük bir fikri mücadele verirler. Müminler yüklendikleri bu büyük sorumluluk nedeniyle kendileriyle uğraşmaktan, vesvese gibi ahiretlerine hiçbir faydası olmayacak şeytanın telkini olan düşüncelerden sıyrılır, kendilerini yalnızca Allah’a ve İslam ahlakının yayılmasına adarlar. İmanın kazandırdığı bu geniş bakış açısı ise onlara büyük bir güç, sağlam bir karakter ve heybetli bir görünüm verir. Gururlu insanların elde etmek için çaba sarf ettikleri ve asla sahip olmadıkları bu özellikler, müminlerde Yüce Allah’ın dilemesiyle çok doğal bir biçimde ortaya çıkar.
“Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir.” (Fecr Suresi, 27–30)
“Bizim ayetlerimize ancak onlarla kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayanlar iman eder.” (Secde Suresi, 15) ayetinde, imanın en açık göstergelerinden birinin büyüklük taslamaktan kaçınmak olduğu bildirilmiştir. Kuran ahlakı beraberinde Yüce Allah’a teslimiyeti, teslimiyet de insanın aczini bilmesini getirir. İşte her şeyin Allah’a ait olduğunu, kendilerinin O’na karşı eksikliklerini, acizliklerini bilen müminler, imanın getirdiği ahlak ile cömert, fedakar, sabırlı, anlayışlı, şefkatli, merhametli, kararlı, vefalı, hoşgörülü ve bunlara benzer pek çok üstün ahlak özelliğine sahip olurlar.
Allah’ın rızasını kazanma aşkı ve şevkiyle düşünce ufuklarında sürekli olarak güzellikler ve yenilikler üretirler. Allah korkularından kaynaklanan güzel ahlakları sayesinde çevrelerindeki insanlarla da son derece iyi ilişkiler ve güzel dostluklar kurarlar. Makam, mevki gibi dünyevi hırslara kapılarak bu uğurda her türlü yola başvuran insanların aksine, kıskançlık, çekişme gibi tavır bozuklukları göstermezler. Verdikleri emeğin karşılığı dünya hayatında ne olursa olsun, bundan dolayı bir sıkıntıya kapılmaz, Yüce Allah’ın rızasını ve cennetini ummanın huzur ve mutluluğunu yani imanın getirdiği güzellikleri yaşarlar.