Gidecek hiçbir yeriniz yok: Başka bir ülkeye gidemiyorsunuz çünkü istenmiyorsunuz, kendi ülkenizden, evinizden, işinizden, akrabalarınızdan ayrılmak istemiyorsunuz ama orada da kalamıyorsunuz çünkü savaş var...
Bunun ne kadar zor bir durum olduğunu bir kere daha düşünün. Kendinizi, çocuklarınızı, annenizi-babanızı, dostlarınızı bu durumda iken hayal edin.
Bizim için tahayyül etmek bile zor olsa da şu anda milyonlarca insan savaştan ve yıkımdan kurtulabilmek için evlerini, topraklarını terk ederek bilinmeyene doğru yola çıkıyor. Bu yolculuklar, zorluklarla dolu olsa hatta ucunda ölüm bile olsa da ülkelerinde kalmanın oluşturduğu tehlikenin yanında hiç önemli görülmüyor.
Mültecilerin hayatı şu an tam anlamıyla alt-üst olmuş durumda. Bunu kolaylaştırmaya çalışan Türkiye gibi ülkeler de büyük fedakârlıklar yaparak mültecileri kabul ediyor ancak tüm çabalara rağmen sorun çözüme ulaşmaktan uzak gibi görünüyor. Aslında sorun, iç savaşın bir an önce sonlandırılması ve Suriye’ye barışın tekrar hâkim olmasıyla çözülebilir ancak bu barış sağlanıncaya kadar hızlıca uygulanabilecek başka bir yöntem daha var:
Mülteciler için Suriye topraklarında güvenli bölgeler yani göçmen şehirleri oluşturularak kendi vatanlarında, yaşamlarına güvenle devam etmeleri sağlanabilir.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bu teklifi bir çok Batı ülkesi liderine iletti. Türkiye'nin inşaatta mahir bir ülke olduğunu, mülteciler için Suriye'nin kuzeyinde bir şehir inşa etmek isteğini açıklayan Sayın Erdoğan, bunun yapılabilmesi için olmazsa olmaz iki şartı ise şöyle ifade etmişti:
1. Terörden arındırılmış bölge
2. Uçuşa yasak bölge
Bilindiği gibi Avrupa Birliği ile Türkiye arasında mültecilerin Avrupa'ya geçişi konusundaki toplantılar 2014 Haziran ayında başlamıştı. Bu müzakerelerde Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden talepleri arasında, “Suriye'de oluşturulacak güvenli bölgeye destek verilmesi” de vardı. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 4-6 Ekim 2015 tarihinde Brüksel’de yapmış olduğu görüşmelerde Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, “AB’nin Türkiye ile Suriye’nin kuzeyinde ‘Güvenli Bölge’ oluşturma konusu hakkında görüşmeye hazır olduğunu” açıkladı.
Bu konudaki diğer önemli bir detay ise BM ve NATO’nun konuya dahil olması. Başta Başbakan Ahmet Davutoğlu olmak üzere Türk hükümet yetkilileri, güvenli bölgenin sınırlarının Birleşmiş Milletler ve NATO tarafından ilan edilmesi gerektiği görüşündeler. Bu teklifin kabulünün bölgeye gereken uluslararası meşruiyeti de sağlayacağı düşünülüyor.
Güvenli bölge oluşturulması fikri başta Suriye Türkmen Meclisi olmak üzere Suriye halkı tarafından uzun süredir resmi olarak talep edilmekteydi. Sonuçta bu bölge Suriye’den alınmış, koparılmış bir toprak değil tam tersine Suriye’nin bütünlüğü içinde güvenliği sağlanmış özel bir bölge olacak. Türkiye sınırından 60 km kadar mesafede, mümkünse yaklaşık 10 kilometrelik bölümü de tamamen geçişe yasak alan olarak ilan edilecek, böylece bu 10 kilometrelik tampon araziye izinsiz giriş yapan her kim olursa hemen tesbit edilip yakalanacak.
Güvenli bölge oluşturulduktan sonraki ikinci aşama ise, bu bölgede modern ve korunaklı bir göçmen şehri inşa etmek olacak. Böylece hem Suriye topraklarında halen mağdur durumdaki Suriyeliler hem de başka ülkelere iltica etmeye çalışanlar bu şehre yönlendirilebilecek.
Aslında bu projenin uygulamaya sokulmasını kolaylaştıracak önemli bir gelişme daha yaşandı: ABD ile Rusya'nın Suriye için vardıkları kısmi ateşkes antlaşmasının ardından Rusya yeni bir hamle daha yaparak askeri güçlerinin büyük bölümünü Suriye'den geri çekmeye başladı. Dolayısıyla Kuzey Suriye'de güvenli bölge oluşturarak bir mülteci şehri inşa etmek için, konjonktür de uygun hale gelmiş oldu.
Elbette ki bu göçmen şehri kalıcı değil, geçici statü ile hayata geçirilecek, Suriye iç savaşı sona erdirildiğinde bu şehirde yaşayan Suriye vatandaşları da kendi evlerine geri dönebilecekler.
Göçmen şehrinin güvenliği için öncelikli yapılması gereken, terörden arındırılmış bölgenin belirlenmesi ve uçuşa yasak bölgenin oluşturulması. Ayrıca, mültecilerin mevcut iç karmaşadan etkilenmemeleri için detaylı bir güvenlik yapılanması da zorunlu görünüyor. Güvenliğin sağlanması konusunu BM üstlenebileceği gibi, uluslararası bir gücü vazifelendirmek de mümkün olabilir. Hatırlanacağı üzere, bu tarz uluslararası görev güçleri Afganistan'da aşiret saldırılarına veya Aden Körfezi-Somali açıklarındaki korsanlık faaliyetlerine karşı da başarılı çalışmalar yürütmüştü.
Bütün bunlara ek olarak göçmen şehrinin kurulumu ve ihtiyaçlarının karşılanmasında BM öncülüğünde çeşitli uluslararası sivil toplum kuruluşları etkin hale gelebilirler. Halihazırda 2014 yılı itibariyle Suriye hükümeti tarafından akredite edilmiş 113 sivil toplum kuruluşu Suriye sınırları dâhilinde çalışıyor. Ne var ki ülkedeki tehlikeli durum nedeniyle fazla etkin olamıyorlar. Oysa bu kuruluşlar, BM ve uluslararası görev gücünün güvenlik garantisi altına alınırlarsa, söz konusu göçmen şehrinde büyük işler başarabilirler. Örneğin bu yolla göçmen şehrindeki Suriye vatandaşlarına güvenlik, gıda ve sağlık yardımı, eğitim, giyim-kuşam desteği kolaylıkla sağlanabilir.
Göçmen şehrinin temiz, modern bir yapılanmaya sahip olması da önemli detaylardan biri. Bunu sağlamak için de yine BM ile uluslararası görev gücünün garantörlüğü sayesinde dünyanın bir çok ülkesinde yardım kampanyaları düzenlenebilir. Bu kampanyalar sayesinde elde edilen nakdi ve ayni yardımlar göçmen şehrine sorunsuzca ulaştırılabilir.
Projenin başarıya ulaşması durumunda yakın bir bölgede benzer koşullara sahip ikinci, üçüncü göçmen şehirleri kurulabilir. Bu adımlar yıllardır savaşın ağırlığı altında ezilen mazlum insanlara rahat bir nefes aldıracağı gibi iç savaşta yakılıp yıkılan Suriye’nin yeniden imarı için de güzel bir örnek teşkil edecektir.
Adnan Oktar'ın Diplomacy Pakistan & EKurd Daily'de yayınlanan makalesi:
http://www.diplomacypakistan.com/articles/a-city-for-refugees-in-syria/
http://ekurd.net/city-for-refugees-syria-2016-05-25