Taraf Gazetesi yazarı Mehmet Baransu Twitter sayfasında yer verdiği bazı yorumlarda A9 TV’de sohbet programına katılan hanımların bazılarının başörtülü olmamaları sebebiyle İslam’ı anlatmalarını yanlış bulduğunu ifade etmiş. Kuran’a göre, bir kadının Kuran’ı tebliğ etmesi, İslam’ı anlatması, Allah’ı sevgiyle ve coşkuyla anması, insanların iman etmesine vesile olmaya gayret etmesi için baş örtülü olması veya belirli giyim stiline sahip olması gerekir diye bir koşul yoktur.
Tebliğde kıyafet ve görünüm ölçüsü olmadığı gibi kadın erkek ayrımı da yoktur. Allah İslam’ı anlatanların güzel sözlü, nezaketli, sabırlı, şefkatli, sevecen, dürüst, samimi olmaları gerektiğini ve bu hizmetleri karşısında hiçbir ücret talep etmemelerini bildirmiştir. A9 TV’de yapılan İslam ahlakının tebliği de Allah’ın gösterdiği bu ölçüye uygundur.
Mehmet Baransu’ya yakışan, konuları bağnaz düşünceye göre değil, Kuran’a ve Kuran’ı en güzel şekilde uygulayan Resulullah (sav)’e göre değerlendirmektir.
1. Kadınları ve insanları İslam’dan uzaklaştıracak mantıklara karşı dikkatli olmak gerekir
Kuran’a göre kadınlar ve erkekler, İslam’ı yaşama ve tebliğ etme konusunda eşit sorumluluğa sahiptirler:
Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzap Suresi, 35)
Müslüman olan her kadın ve erkek elinden gelenin en fazlasıyla “iyiliği emredip kötülükten men etmek”, Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmak ve insanları İslam ahlakını yaşamaya davet etmekle aynı derecede sorumludur. Bu sorumluluğu yerine getirirken kadınların mutlaka baş örtülü olması ya da mutlaka “şu tip kıyafetler giymesi” gibi bir zorunluluk yoktur. “Kadın başı açık Kuran okuyamaz, belli dönemlerde Kuran’a yaklaşamaz, İslam’ı her yerde anlatamaz, istediği zaman Allah’ı anamaz” gibi inançlar Kuran’da yoktur. Bunlar, kendilerince kadını eksik insan olarak gören, baskı altında tutulması gerektiğine inanan, “kadınlar yarımdır” mantığıyla iftirada bulunan bağnazların yanılgılarıdır.
Bu tip yanılgıların en tehlikeli yönlerinden biri, kadınların İslam’dan ve dini yaşamaktan uzak kalmalarına sebep olmalarıdır. İnsanları dinden uzaklaştıran her türlü söylem bir anlamda şeytanın oyunudur ve bu oyuna karşı dikkatli olunması gerekir. Allah Kuran’da “Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, Biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.” (Duhan Suresi, 58) ayetiyle –ve daha pek çok ayetle- İslam’ın kolay olduğunu bildirmiştir. Peygamberimiz (sav) de “kolaylaştırınız” buyurmuştur. Bunun hikmetlerinden biri insanları İslam’dan uzaklaştırmaya çalışan şeytanın oyunlarının bozulmasıdır.
“Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut Suresi, 45) ve kadınlar da bu en güzel ibadeti özgürce, istedikleri zaman, istedikleri yerde, istedikleri kıyafetle yerine getirirler. Hiç kimsenin Allah’ı anan, İslam’ı anlatan bir kadına, “sen bunu yapamazsın” deme hakkı Kuran’a göre yoktur.
2. Kuran’a göre tebliğ yapan kadınların başörtüsü takması şart değildir
Kuran’da kadınların kıyafetlerinin nasıl olması gerektiği Nur Suresi’nin 31. ayetinde ve Ahzap Suresi’nin 59. ayetinde detaylı olarak anlatılmıştır. Bu ayetlere göre, başörtüsü değil gerekli durumlarda çarşaf giyilmesi gereklidir.
Nur Suresi’nin 31. ayeti çeşitli yorumcular tarafından başörtüsünün bildirildiği ayet olarak yorumlanır, ancak bu bilgi doğru değildir. Ayetin Arapçasında başörtüsü kelimesi geçmez. Ayette geçen “hımar” kelimesidir, örtü anlamındadır. Örtülmesi gereken yerler ise “zinet” kelimesi ile açıklanmıştır. Kadınların göğüslerini ve edep yerlerini örtmeleri gerektiği bildirilmiştir.
Ahzap Suresi’nin 59. ayetinde ise kadınların “cilbab” yani başlarını da örterek tüm vücutlarını kaplayacak şekilde çarşaf giymeleri bildirilmiş, bunun için de koşullar açıklanmıştır. Kadınlar, “mümin olarak tanınmaları gerektiği ve eziyet görmekten endişe ettikleri” durumlarda çarşaf giymelidir.
Kadınların bu ayetleri nasıl uygulayacağı ise kendi vicdanlarına ait bir sorumluluktur. Hiçbir Müslümanın, Müslüman olan bir kadına “başörtülü olduğu için daha iyi Müslüman, başörtüsü olmadığı için daha az Müslüman” deme hakkı Kuran’a göre yoktur. Başı örtülü olan da, dekolte olan da, bikiniyle denize giren de, çarşaflı olan da, pardesü giymeyi tercih eden de tertemiz Müslümandır. Hepsi dilediği gibi Allah’ı anabilir, İslam’ı anlatabilir, tebliğ yapabilir.
Kadınların Kuran okurken, İslam’ı tebliğ ederken başörtülü olması gerektiğini söyleyen bir ayet de yoktur. Dolayısıyla bir kadın Kuran okurken istediği gibi giyinebilir. İstediği kıyafetle İslam’ı anlatabilir, istediği kıyafetle tebliğ yapabilir.
3. İslam’da baskı ve tek tip insan oluşturmak yoktur
İslam dini, güzellik ve sevgi dinidir. İslam dinini yaşayan insanlar, bu güzel dinin özünü ve derinliğini gördükleri için, Allah'a derin imanlarından dolayı bir heyecan ve şevk içinde olurlar. Bu, bir gönül kabulüdür. İslam'a olan bağlılığın kaynağı Allah'a olan aşktır. Bir Müslüman, Allah'a olan aşkı sebebiyle namaz kılar, Allah'a olan aşkından dolayı ibadetlerini yerine getirir ve Kuran'a göre yaşar.
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. (Bakara Suresi, 256)
İslam insanlara kesin ve açık bir dille, tam hürriyet tanır. İslam'ın vahyedildiği dönemden günümüze kadar geçerli olan bu anlayış, İslam ahlakının da temelini oluşturur. Bu sebeple Kuran’a uyan bir insanın, insanlar üzerinde baskı oluşturma, onları belirli kalıplar içine sokma, o kalıplara uymayanı dışlama gibi bir hakkı asla yoktur. Müslüman güzel sözle öğüt verebilir, doğruyu tavsiye edebilir, kötülükten sakınması için çağrıda bulunabilir ama o kişiye, “Bunu böyle yapacaksın, benim dediğim gibi yapmazsan İslam’a uygun yaşamıyorsundur” diyemez.
4. Müslüman denildiğinde akla modern, kaliteli, sanata ve bilime değer veren, demokrat, hür düşünceli insanlar gelmelidir
Bağnaz anlayışın oluşturduğu en büyük tahribatlardan biri, Müslüman deyince akla sevgisiz, şefkatsiz, görgüyü ve kaliteyi bilmeyen, temizlik anlayışı gelişmemiş, sanattan habersiz, bilime düşman, katı, kavgacı, şiddet yanlısı insanların akla gelmesine sebep olmasıdır. Sadece şiddet yanlısı radikaller değil, Kuran’ın sağladığı özgürlüğü savunmayan her türlü tutucu düşünce, Müslümanlara aslında büyük zarar vermektedir. Çünkü bu anlayış Kuran’da olmadığı halde dini zor göstererek insanları dinden uzaklaştırmakta, aynı zamanda hayat ayrı din ayrı algısı oluşturarak İslam’ı günlük hayattan dışarı çıkarmaktadır. Oysa din hayatın bütünüdür. Müslüman hayatının her anında Allah’ın istediği ruh halini yaşar, hayatının her dakikasına dinin güzelliği hakimdir.
Bu yüzden Müslüman denildiğinde akla gelmesi gereken neşe, sevinç, kalite, nezaket, hür düşünce, demokrasi, özgürlük, bilim, sanat, kalite, modernlik özetle güzel olan her şeydir. Bunun aksi modelleri teşvik etmek ise hem akla ve vicdana hem de Kuran ahlakına uygun değildir.