Materyalist evrim teorisi, Eski Yunan'ın pagan düşünürleri tarafından geliştirildi. |
Darwin'in evrim teorisinin özü, cansız maddenin kendi kendine, doğa şartları içinde ilk canlıyı ortaya çıkardığı ve sonra da bu ilk canlıdan, yine doğal şartlar ve rastlantılar sonucunda diğer tüm canlı türlerinin türediği iddiasıdır. Diğer bir deyişle, evrim teorisi,doğanın kendi içine kapalı bir sistem olduğunu, hiçbir yaratılış olmadan, kendi kendine düzenlendiğini ve canlılık oluşturduğunu iddia eder. Bu düşünceye, yani bir Yaratıcı olmadan doğanın kendi kendine organize olduğu düşüncesine "natüralizm" adı verilir.
Natüralizm, bir kütüphanenin, hiçbir yazar olmadan "kendi kendine" ortaya çıktığını iddia etmek kadar saçma bir düşüncedir. Ama tarihin eski çağlarından bu yana, felsefi ve ideolojik tercihler nedeniyle, birtakım düşünürler tarafından savunulmuş ve bazı kültürler tarafından benimsenmiştir.
Natüralizmin doğduğu ve kabul gördüğü toplumlar ise pagan toplumlardır. Eski Mısır ve Eski Yunan gibi. Ancak Hıristiyanlığın dünyaya yayılmasıyla birlikte, bu pagan felsefe büyük ölçüde terk edilmiş ve tüm evreni ve doğayı Allah'ın yaratmış olduğu gerçeği Batı düşüncesine hakim olmuştur. Aynı şekilde İslam'ın Doğu'ya yayılması ile birlikte, Zerdüştlük, putperestlik, Şamanizm gibi pagan inançlarla birlikte natüralist fikirler de ortadan kalkmış, yaratılış gerçeği kabul görmüştür.
Ancak natüralist felsefe yer altında da olsa yaşamaya devam etmiş, özellikle gizli dernekler yoluyla yaşatılmış ve uygun zemin bulunduğunda da yeniden ortaya çıkmıştır. Hıristiyan dünyasında natüralizmi yaşatanlar, başta da belirtmiş olduğumuz gibi, masonlar ve onların öncüleri olan benzeri gizli derneklerdir. Türk masonlarının üyelerine mahsus yayınlarından biri olan Mason dergisinde bu konuda şu ilginç bilgiler verilmektedir:
Tanrıların dışında, doğa olay ve olgularına ilişkin araştırmalarında yeni yeni buluşlara erişen kişiler, bulgularını kendilerine saklamak zorunda kaldılar. Araştırmaların gizli yapılması, hatta benzer araştırmalarda bulunanların birbirleriyle ilişkilerinin bile gizli tutulması zorunluluğu doğdu. Bu gizlilik, ele alınan konuların işlenmesi sırasında türlü işaretlerin ve simgelerin kullanılmasını gerektirdi.(89 Mason Dergisi, sayı 48-49, s. 67)
Burada "yeni buluşlar" sözüyle kastedilen kavram, natüralizme uygun, yani alıntıda belirtildiği gibi, Allah'ın varlığını kabul etmeden yürütülen bir "bilim anlayışı"dır. Bu çarpık bilim anlayışı, dindar toplumlarda "gizlice" geliştirilmiş, bu amaçla işaret ve simgeler kullanılmasına ihtiyaç duyulmuş ve böylece masonluğun kökenleri oluşmuştur.
Masonluğun kökenini oluşturan söz konusu gizli derneklerin biri, Tapınakçılar ile masonlar arasında bir tür "geçiş aşaması" olarak
Materyalist evrim teorisi, Eski Yunan'ın pagan düşünürleri tarafından geliştirildiYakın Çağ Avrupası'nda evrim teorisini ilk savunanlar, masonik Gül-Haç (Rosecroix) derneğinin üyeleriydi. Üstte; bir Gül-Haç sembolü |
kabul edilen Gül-Haç (Rose-Croix) derneğidir. 15. yüzyılda adı duyulmaya başlayan bu dernek, Avrupa'da özellikle simya konusunda bir furyanın doğmasına neden olmuş, derneğin üyelerinin bu konuda "gizli bilgilere" sahip olduğu efsanesi yayılmıştır. Ancak Gül-Haçlar'dan günümüze kalan en önemli miras, natüralist felsefe ve onun ayrılmaz bir parçası olan "evrim" fikridir. Mason dergisinde, masonluğun Tapınakçılar ve Gül-Haçlar'a uzanan kökeni anlatılmakta ve ardından Gül-Haçlar'ın evrimci felsefesi şöyle vurgulanmaktadır:
Spekülatif Masonluk, ya da modern çağdaş masonluk örgütlenmesini Operatif Masonluk dediğimiz yüzyılların inşaatçı birlikleri üzerine kurmuştur. Fakat bu kuruluşta asıl spekülatif öğeleri getirenler, tarih öncesi çağların ezoterik ekollerinin sistem ve bilgilerini izleyen bazı örgütlerin üyeleridir. Bu örgütler arasında en önemli olanları Tampliye (Templiers) ve Rozkrua (Rose-croix) tarikatlarıdır...
Rozkrua Tarikatı'nın nerede ve nasıl kurulmuş olduğu kesinlikle bilinmemektedir. Bu tarikatın izlerine Avrupa'da ilk kez 15. yüzyıl ortalarında rastlanmaktadır. Fakat tarikatın çok daha eski bir kuruluş olduğu da bellidir. Tampliye Tarikatı'ndan farklı olarak Rozkrua Tarikatı'nın temel uğraşı alanı bilimseldir. Üyeleri geniş çapta alşimi (simya) ile uğraşmışlardır... Tarikat üyelerinin en önemli özelliği, her oluşumda bir evrim süreci olduğunu benimsemiş olmaları, bu nedenle de felsefelerinin temelinde natüralizme yer vermiş bulunmalarıdır. Bu nedenle de Rozkrua Tarikatı Tabiyyun (natüralistler) adıyla anılmıştır.(89 Mason Dergisi, sayı 48-49, s. 67)
Evrim fikrinin geliştirildiği bir diğer masonik örgütlenme ise, Batı'da değil Doğu'da kurulmuş olan bir başka masonik teşkilattır. Üstad Mason Selami Işındağ, "Kuruluşundan Bugüne Masonluk ve Bizler" başlıklı makalesinde bu konuda aşağıdaki bilgileri verir:
İslam dünyasında adeta masonluğun karşılığı olan İhvanussafa derneği vardı. Abbasiler zamanında Basra'da kurulan bu gizli dernek, 52 büyük fasikülden oluşan bir ansiklopedi yayınlamıştı. Bunların 17'si Doğa Bilimlerini içerir. Bu fasiküllerde Darwinizm'e çok benzeyen bilimsel açıklamalar vardır. Bunlar İspanya'ya kadar yayılmış ve Batı'da düşünü çevresini etkilemiştir. (Dr. Selami Işındağ, Kuruluşundan Bugüne Masonluk ve Bizler, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 274-27)
Mason localarında kullanılan üstteki sembolde, mason ve Gül-Haç sembolleri iç içe geçmiş durumda: Gönye ve pergelin içinde gül ve haç |
İslam dünyasında gelişmesine rağmen İslam'ın temel esaslarından uzaklaşan bu dernek, Eski Yunan felsefesinden etkilenmiş ve bu felsefeyi üstü kapalı bir sembolizm ile ifade etmiştir. Selami Işındağ, üstteki açıklamasına şöyle devam etmektedir:
İsmailiyye mezhebinden kaynağını alan bu gizli derneğin başlıca amacı, dinsel dogmaların benzetmeler ve simgesel (remzî, sembolik) açıklamalarla ussal (aklî) yola getirilmesi idi. Bu derneğin felsefesi, Pithagore ve Eflatun'dan etkilenmiştir. Bu gizli derneğe girebilmek için, insan önce mistik öğütlerle heyecanlandırılır, sonra dinsel boş inançlar ve dogmalardan kurtarılırdı. Daha sonra da filozofik ve simgesel yöntemlere alıştırılırdı. Artık çıraklık aşamasını geçen böyle bir üye, bazen neo-Platonik görüşlerden geçirildikten sonra, kimya, astroloji ve sayılara anlam verme bilimi olan aritmolojiye başlayabilirdi. Ama bütün bu bilgiler gizli tutulur ve ancak öğrenmeye layık olduğu anlaşılanlara verilirdi. İşte masonluk kaynağını bütün bu kuruluşlardan almıştır. Bunlardaki bazı simgesel ögelerin (unsurların) anlamı, bilim ve akla aykırı düşmediği için, bugün bile ritüellerimizde yer yer kalmıştır.(Dr. Selami Işındağ, Kuruluşundan Bugüne Masonluk ve Bizler, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, s. 274-275)
Bu alıntıda yer alan "dinsel boş inançlar ve dogmalardan kurtarma" ifadesinden kasıt, dini inançların reddettirilmesidir. Mason Işındağ, dini kendince böyle tanımlamaktadır. Oysa daha önceki bölümlerde de değindiğimiz gibi, "boş inanç ve dogma" asıl olarak masonluğun kendi felsefesine uyan tanımlardır. Masonların (veya diğer herhangi bir materyalist mahfilin) din aleyhinde kullandıkları bu gibi sözlerin, hiçbir delile dayanmayan, sadece propaganda ve telkin amaçlı kavramlar olduğuna dikkat etmek gerekir. Dine karşı fikri bir itiraz getiremedikleri için, bu gibi telkin yöntemlerine, insanlarda psikolojik etki uyandırmasını umdukları kelimelere sığınmaktadırlar.
Üstteki alıntıda verilen bilgiler ise, bizlere masonluğun İslam dünyasındaki paraleli olan İhvanussafa derneğinin aynen günümüz masonları gibi çalıştığını göstermektedir. Yöntem, hak dine karşı pagan bir felsefeyi savunmak, bunu sembolizm yoluyla ifade etmek ve örgüte katılan üyelere bu gizli felsefeyi yavaş yavaş aşılamaktır.
İslam tarihinde, İslam'dan bu şekilde uzaklaşarak Eski Yunan'ın materyalist ve evrimci hurafelerine aldanan çeşitli düşünürler olmuştur. Büyük İslam alimi İmam Gazali'nin eserlerinde şiddetle yerdiği ve çürüttüğü bu fikir ekolünün masonik karakterde olması ise, kuşkusuz tarihe önemli bir ışık tutmaktadır. Gazali, el-Münkız mine'd-dalal adlı eserinde İhvanussafa'yı da doğrudan eleştirmiş, Eski Yunan düşüncesinden etkilenen sapkın bir felsefe savunduğunu açıklamıştır. Fedaih-ul-Batıniyye adlı eserinde ise, İhvanussafa'nın da dahil olduğu İsmailiye mezhebinin öğretilerinin çarpıklığını ortaya koymuştur.