Geçtiğimiz günlerde medyada “yeni bir insan türünün bulunduğuna” dair haberler yer aldı. Konu incelendiğinde haberdeki iddianın bilimsel gerçeklerle hiçbir ilgisinin olmadığı hemen anlaşılıyordu. Haber, Darwinist propagandanın klasik bir örneği olarak, geçmişte yarı-maymun yarı-insan canlıların yaşadığına toplumu inandırma çabasından ibaretti.
Şimdi gelin hep beraber bulunan kemikleri inceleyelim ve insanla bir ilgisi olup olmadığını objektif olarak değerlendirelim.
Australopithecus Deyiremeda: Yalnızca Soyu Tükenmiş bir Maymun
Etyopya'nın Afar bölgesinde bulunan kemik parçaları, sayıca 4 adet olup, çene parçaları ve dişlerden ibarettir. Bunların arasında herhangi bir kafatası kemiği yoktur. Ayrıca parçalar birbirlerinden metrelerce uzakta bulunmuş, daha sonra 2012 yılında bu bölgeden 2 km uzakta keşfedilmiş olan yarım bir ayak fosili (Burtele ayağı) ile birleştirilmiştir. Son derece eksik olmalarına rağmen bu kemik parçaları Etyopyalı paleoantropolojist Yohannes Haile-Sellasie'nin “son keşfi” olarak Nature dergisinde yayınlanmıştır.
Dikkat çekici olan ise, Darwinizm propagandası yapan yayınlarda yer alan tanımlamalarda da bu fosilin bir maymun olduğunun kabul edilmesidir. Fosillerin Australopithecus yani "güney maymunu” olarak isimlendirilmesi buna bir örnektir. Australopithecus Afarensis yani popüler adıyla Lucy'den biraz farklı olması nedeniyle Australopithecus Deyiremeda olarak isimlendirilmiştir. "Lucy'nin kızkardeşini bulduk", "akrabasını bulduk" manşetleri ise evrimcilerin propaganda çabalarından ibarettir.
Australopithecus Neydi, Ne Oldu?
Australopithecuslar açıkça birer maymun türü olmalarına rağmen kimi Darwinistler tarafından iki ayak üzerinde yürümeyi başaran canlılar gibi gösterilmeye çalışmaktadırlar. Bu bir aldatmacadır, çünkü Australopithecuslar ile ilgili olarak elde edilen fosiller içinde bu hayali senaryoyu doğrulayan tek bir kanıt dahi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu canlılar üzerindeki spekülasyonlar tamamen gerçek dışıdır.
Daha önce de pek çok yazımızda detaylandırdığımız gibi, Australopithecus Darwinistlerin sözde insan soyağacının başına yerleştirdikleri soyu tükenmiş bir maymun türüdür. Bugüne dek 6500 kadar maymun türü yaşamış, 120 kadarı günümüze ulaşırken geri kalanının soyu tükenmiştir. Bu yüzden insanın sözde ataları sıralamasında milyonlarca yıl önce yaşamış ve özellikle de soyu tükenmiş olan maymunlar vazgeçilmez bir propaganda malzemesidir. Öyle ki fosiller eksik kemik parçalarından oluşsa da, başka canlılara ait kalıntılarla birleştirilmiş olsalar da evrimcilerin masal dünyasındaki hayali figüranlar olmaya devam etmektedirler. Tabi ki bu hayali anlatımlar fizyolojik ve anatomik bilimsel değerlendirmelere takılıncaya kadar…
1973 yılında Donald Johanson tarafından Etiyopya'daki Afar bölgesinde bulunan Lucy uzun yıllar insanın evrimi senaryosunda aranan kayıp halka gibi gösterilmişti. Küçük bir beyin, öne çıkmış yüz ve iri azı dişleriyle tipik bir şempanze olan Australopithecus'un ayağa kalkmakta olan bir "insansı" olduğu iddia edildi. Ancak, 90lı yıllardan itibaren, Australopithecus Afarensis, yani bilinen adıyla Lucy'nin tam bir maymun olduğu anlaşılmış ve bu gerçek pek çok bilimsel kaynakta da ilan edilmişti.
Australopithecus Dört Ayağı Üzerinde Yürüyen Bir Maymun
Önce İngiliz paleontolog Lord Zuckerman, daha sonra Liverpool Üniversitesi'nden Fred Spoor ve ekibi Lucy'nin dik yürümediğini, aksine 4 ayağı üzerinde yürüyen sıradan bir maymun olduğunu göstermişlerdir. Canlının denge aletini oluşturan iç kulaktaki salyangoz üzerinde yapılan incelemeler, salyangozun yere göre konumunun dik yürümeye uygun olmadığını ortaya koymuştu.
2000 yılında B.G Richmond ve D.S Strait isimli bilim adamlarının gerçekleştirdiği ve Nature dergisinde yayımlanan diğer bir araştırmada ise, Australopithecusların ön kol kemikleri incelenmiştir. Karşılaştırmalı anatomik incelemeler, bu türün günümüzde yaşayan ve 4 ayak üzerinde yürüyen maymunlarla aynı ön kol anatomisine sahip olduğunu göstermiştir.
Dünyaca tanınmış evrimci paleoantropolog Richard Leakey de, Lucy'nin evrim delili olarak hiçbir geçerliliğinin olmadığını şu sözlerle belirtmiştir:
"Lucy'nin (Australopithecus afarensis) bir pigme şempanze karışımından başka bir şey olmadığı çok ezici ve karşı konulmayacak şekilde muhtemeldir. Maymundan insana geçişe dair varsayılan deliller ikna edici olmaktan aşırı derecede uzaktır.” (Richard Leakey, "Lucy - Evolution's Solitary Claim For an Ape/Man: Her Position is Splitting Away" Creation Research Society Quarterly, vol. 22, no. 3, Aralık 1985, s. 144-145 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 188)
Kaşiflerine Göre de Lucy Yalnızca Bir Maymun
Lucy’nin bir maymun türü olduğu birçok bilim adamı tarafından ortaya konduğu gibi Lucy’i ilk keşfedenler de bunu itiraf etmişlerdir. "Lucy" fosilinin kaşifleri olan evrimci paleoantropolog Donald Johanson ve T. D. White, Science dergisine şu açıklamada bulunmuşlardır:
"Australopithecus fosilleri oldukça detaylı bir şekilde incelendi: yürüyüş biçimleri, kulaklarının yapısı, diş gelişimi örnekleri, uzun ve güçlü ön kollar, kısa arka bacaklar, ayaklarının biçimi, küçük beyinleri, maymuna oldukça benzeyen kafatasları, çeneleri ve yüzleri. Bunların tümü Australopithecus'ların maymun olduğunu ve insan ile hiçbir ilişkilerinin bulunmadığını göstermektedir." (D. Johanson - T. D. White, Science, 203:321, 1979, 207:1104, 1980 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 187-188)
Australopithecuslar günümüz şempanzeleriyle aynı büyüklükte bir beyin, kaburgalar, çene ve leğen kemiğine sahiptirler. Bu canlıların kolları ve bacakları da tıpkı bir şempanze gibi dört ayağı üzerinde yürüdüklerini göstermektedir.
Terk Edilen Bir Sözde Ata Daha
Australopithecus'un insanın atası olmadığı gerçeği, ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie'nin Mayıs 1999 sayısında kapak konusu yapılmıştır. Dergide "Adieu Lucy" (Elveda Lucy) başlığı kullanılarak, Australopithecus türü maymunların insanın soy ağacından çıkarılması gerektiği yazılmıştır. St W573 kodlu yeni bir Australopithecus fosili bulgusuna dayanılarak yazılan makalede şu cümleler yer almaktadır:
"Yeni bir teori Australopithecus türünün insan soyunun kökeni olmadığını söylüyor... St W573'ü incelemeye yetkili tek kadın araştırmacının vardığı sonuçlar, insanın atalarıyla ilgili güncel teorilerden farklı; hominid soy ağacını yıkıyor. Böylece bu soy ağacında yer alan insan ve doğrudan ataları sayılan primat cinsi büyük maymunlar hesaptan çıkarılıyor... Australopithecuslar ve Homo türleri (insanlar) aynı dalda yer almıyorlar...” (Isabelle Bourdial, "Adieu Lucy", Science et Vie, Mayıs 1999, no. 980, s. 52-62)
Tür İçindeki Çeşitlenme Yeni Türlere Yol Açmaz
Darwinistlerin fosillere yeni isimler koyup, spekülasyon yapmak konusunda hayal güçlerinin sonu yoktur. Zaman zaman öne sürülen maymun-insan akrabalık hikayeleri ise yalnızca benzerliklere dayalı olup bilimsel bir delille, örneğin genetik incelemelerle desteklenmez. Kaldı ki, bugün de gözlemlenir bir genetik gerçek olarak, atların, köpeklerin ya da sığırların farklı çeşitleri vardır, ama bunlar hep aynı tür içindeki çeşitlenmeler olup “varyasyon” olarak değerlendirilir.
Aynı tür içinde gerçekleşen ufak fenotip (dış yapıya dair) değişiklikler gen havuzu içindeki çeşitlenme nedeniyledir ve Mendel kanunları olarak bilinir. Sınırları o canlı türünün DNAsı ile belirlenmiş olan varyasyon, aynı tür içinde farklı görünüme sahip bireylerin türemesine neden olan bir durumdur. Buna rağmen Lamarck ve daha sonra da Darwin “çeşitlenmenin yepyeni türlerin oluşumuna sebep olacağı” hayalini ortaya atmışlardır. Ne var ki bu iddiaları genetik bilimi tarafından reddedilmiştir. Türler aşılmaz genetik bariyerlerle, uçurumlarla birbirinden ayırılmış durumdadırlar. Aralarında geçiş yaşanması mümkün değildir. Bu gerçek ilk olarak genetik biliminin temellerini ortaya koyan Gregor Mendel tarafından dile getirilmiştir. Australopithecus Deyiremeda da Australopithecus yani "güney maymunu" türü içinde farklı bir varyasyon örneğinden başka bir şey değildir.
Sonuç
Evrimcilerin hayalleri bilimsel verilerle çürütülse de kimileri ısrarla masal dünyasında yaşamaya devam etmektedirler. Ancak şu çok iyi bilinmelidir ki, bir masal ne kadar çok tekrarlanırsa tekrarlansın asla gerçeğe dönüşmez. Belli bir süre kamuoyunu yanıltıp gerçekmiş gibi sunulsa da, bazı medya organlarında sıklıkla yer verilse de, hayali çizimler, sözde hayat ağaçları ya da fosil sahtekarlıkları Darwinist dogmaya dayalı propaganda malzemesi olmaktan öteye gidemeyecektir.
Görüldüğü gibi, 20 yılı aşkın bir süredir evrimciler tarafından bile terk edilmiş olan, soyu tükenmiş Australopithecus türüne ait bir hikaye tekrar gündeme getirmeye çalışılmaktadır. Güncelliğini yitirmiş bu anlatım Darwinizmin çöküşü karşısında evrimcilerin çaresizliğini sergilemektedir.