Bilindiği gibi 2017 Ocağında Ortadoğu Barış Konferansı düzenlendi. Konferans sonrası yayımlanan ortak bildiride, İsrail-Filistin sorununun "adil", "kalıcı" ve "kapsayıcı" bir çözüme kavuşturulması konusunda görüş birliğine varıldığı açıklandı.
Huzur ve güvenliğin hakim olması için, iki devlet tarafından yürütülecek müzakerelerin kalıcı bir barış ortamını sağlayabilmenin tek yolu olduğu da bildiri metninde vurgulanıyordu. Ayrıca iki devletli çözüm kapsamında “iki tarafın meşru taleplerinin karşılanması gerektiği” de maddeler arasında yer aldı.1
İsrail-Filistin arasında barış sürecini etkileyen birçok faktör ve karşılıklı talepler vardır ve elbette ki bunlar gündeme getirilmeli ve çözüm yolları aranmalıdır. Ancak öncelikli olarak çözülmesi gereken bir konu vardır ki, en az Musevi yerleşim birimleri, Kudüs’ün statüsü, su sorunu, Filistinli mültecilerin durumu, Filistin devletinin kurulması ve yetkileri gibi konular kadar önemlidir: Musevilerin Kutsal Topraklarda yaşama hakkı.
Museviler, Kutsal Topraklar'da yaşama hakkına sahiptirler. Bu hak onlara Yüce Rabbimiz tarafından verilmiştir ve sadece Tevrat'ta değil, Kuran'da da bu gerçek açıkça belirtilmiştir. Kutsal Topraklar, yalnızca Müslümanların ve Hristiyanların değil; her üç din mensuplarının kutsal mekanıdır.
Kudüs’ün üç semavi din açısından taşıdığı önem herkesin malumudur. Kudüs gibi, Tapınak Tepesi (Haram el Şerif) de Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanlar için kutsal bir mekandır. Peygamberler binlerce yıl burada dinlerini tebliğ etmişlerdir. Hz. Musa (as) bu topraklarda dualarını yapmış, Hz. İsa (as) dinini bu topraklarda yaymış, daha sonra ise İslamiyet yine bu bölgede yaşanmış ve dünyaya buradan yayılmıştır. Kudüs ve buradaki kutsal mekanlar, bu üç dinin ortak mirasıdır, peygamberlerin yurdudur.
Dolayısıyla, bu sorunun tam çözülmesi için her iki tarafın da Kutsal Topraklar’da yaşama hakkının var olduğunun kabul edilmesi şarttır.
Kuran’da Allah, Peygamberler arasında ayrım yapmamayı emreder. Tüm Hak Kitapları ve hak dinleri sevmeyi, korumayı, Ehl-i Kitab'a (Hristiyanlar ve Museviler) şefkatle yaklaşmayı öğütler. Kuran, Musevileri düşman ilan etmeyi değil, onları dost edinip onlarla ittifak etmeyi ve “Allah Birdir” diyenlerin kardeşler olmasını emreder.
İsrail ve Filistin arasında yaşanan anlaşmazlıkların önemli bir kısmı da Kuran’ın bu hükümlerinin tam uygulanmamasından kaynaklanır. Museviler, Kuran’a göre, Kutsal Topraklarda tıpkı Müslümanlar veya Hristiyanlar gibi bulunmalı ve o topraklarda ibadetlerini yerine getirmelidirler. Kuran'a uygun olan, bu kutsal mekanlarda, Müslümanların ve Musevilerin dostluk ve barış içinde yaşamasıdır. Allah, Musevilerin Kutsal Topraklarda var olacaklarını Kuran'da şu şekilde bildirmiştir:
Ve onun ardından İsrailoğulları'na söyledik: "O toprak (yurt)ta oturun, ahiret va'di geldiğinde hepinizi derleyip-toplayacağız." (İsra Suresi, 104)
Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: "Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çıkardı, sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi." "Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı (girmenizi emrettiği) kutsal yere girin ve gerisin geri arkanıza dönmeyin; yoksa kayba uğrayanlar olarak çevrilirsiniz." (Maide Suresi, 20-21)
Ve hatırlayın, demiştik ki: "Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin; (Biz de) hatalarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların (ecirlerini) arttıracağız." (Bakara Suresi, 58)
Allah, bu toprakları gerçek iman sahipleri için güzel bir mekan kılmış ve Kuran’da da, Tevrat’ta da onlar için bir şart koşmuştur: “Barış”. Dolayısıyla, bu topraklarda yaşayan gerçek Musevi ve gerçek Müslümanların her zaman barıştan yana tavır koymaları, yatıştırıcı olmaları gerekmektedir. O zaman bu topraklar, tüm dinler için güvenilir bir barış yurdu haline gelecektir.
“Ne iyi, ne güzeldir birlik içinde kardeşçe yaşamak.” (Mezmurlar, 133/1)
“Bütün krallıkları Süleyman yönetiyordu ve her tarafta barış vardı.” (Birinci Krallar, 4/24)
Kutsal Topraklar’da yaşanan sorunların temel nedenlerinden biri de Siyonizm teriminin bir kısım Müslümanlar tarafından yanlış anlaşılmasıdır. Siyonizm, Musevilerin Kutsal Topraklar’da komşularıyla birlikte, barış içinde yaşama hakkını ifade eder. bir kısım Müslümanlar arasında bu konu yanlış anlaşıldığı ve çoğu zaman çeşitli çevreler tarafından çarpıtıldığı için bazı Müslüman toplumlar içinde gereksiz bir Siyonizm korkusu yaşanmaktadır. Bu nedenle her fırsatta bu konunun doğrusunun anlatılması son derece önemlidir.
Şu bir gerçektir ki, Musevilerin Kutsal Topraklar’daki varlıkları bir güzelliktir, biz Müslümanlar için sevinç vesilesidir. Dört bin yıldan beri Hz. Musa (as)’a sadık kalan, dört bin yıldır dinlerine bağlı yaşayan bu insanlar Kutsal Toprakların süsüdür, güzelliğidir. Tıpkı Hristiyanların ve Müslümanların da oranın süsü olması gibi...
Asıl olması gereken, Müslümanlar ve Musevilerin el ele vererek hep birlikte barışı ve sevgiyi hakim kılmalarıdır. Bu ise, hiç kimsenin bir diğerini evini yurdunu terk etmek zorunda bırakmaması demektir. Müslümanlar ve Museviler hep birlikte barışı getirebilir, Hz. Süleyman (as) mescidini yeniden inşa edebilir ve bölgeyi eski ihtişamına tekrar kavuşturabilirler. Bu mümkündür ve mutlaka olacaktır.
Artık Kutsal Topraklar'a neşe, sevinç ve bereket hakim olmalıdır. Artık savaşların sona ermesi ve sevginin hakim olmasının zamanı gelmiştir.
Musevi kardeşlerimiz Allah’a sadık nur gibi tertemiz insanlardır. Bizler Müslümanlar olarak, Musevilerle ittifak edip o bölgede arkadaşça, dostça çok güzel yaşanacak bir barışı tesis edebiliriz. Kıyamete kadar bu barışı muhafaza etmek hepimizin görevidir.
1. "İsrail-Filistin Sorunu: Fransa'da Barış Konferansı" http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38627858
Adnan Oktar'ın Jerusalem Online & News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://newsrescue.com/right-live-land-milk-honey