Allah (cc) Kuran'da müminlere kötülüğe iyilikle karşılık vermeyi emretmiştir:
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)
Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; biz onların nitelendiregeldiklerini en iyi bilenleriz. (Müminun Suresi, 96)
Allah (cc) müminlere, kötülüğe karşı en güzel tavırla karşılık verdikleri takdirde hayırlı bir sonuç elde edeceklerini vaat etmiştir. Hatta karşılarındaki kişiyle aralarında anlaşmazlık gibi bir durum söz konusu olsa dahi, bunun sıcak bir dostluğa dönüşebileceğini bildirmiştir.
Bu, aynı zamanda müminlerin güzel ahlaklarının ve merhamet anlayışlarının da bir gereğidir. Karşılarındaki kişi yanlış tavır gösterse bile, onlar kibir ve gurura kapılmadan, hoşgörülü ve tevazulu bir tavır gösterirler. Kendilerinin hatasız, karşılarındaki kişinin ise hatalı bir tavır içerisinde olması, onların güzel ahlak göstermelerini etkilemez. Güzel tavrı kim gösterirse Allah (cc)'ın o kişinin tavrından hoşnut olacağını ve kötülüğe maruz kalındığı halde güzellikle davranmanın Kuran'a en uygun olan tavır olduğunu bilirler. Dolayısıyla da kötülüğe karşı iyilikle davranıp affedici olmanın bir kayıp değil aksine büyük bir kazanç olduğunu düşünerek hareket ederler.
Nitekim iman edenler hayatları boyunca türlü türlü insanla karşılaşabilirler. Ama karşılarındaki insanların tavırlarına göre, onlar da ahlak anlayışlarını değiştirmezler. Karşı taraf alaycı konuşabilir, çirkin sözler sarf edebilir, öfkelenebilir, kötülükte bulunabilir ya da düşmanca tavırlar sergileyebilir. Ancak müminin efendiliği, tevazusu, merhametli ve yumuşak başlı tavrı hiçbir zaman değişmez. Kendisine söylenen kötü bir söze kötü sözle karşılık vermez. Alay edene alayla, öfkeye öfkeyle cevap vermez. Öfkelenen bir insana karşı sakin ve itidalli olur. Kırıcı bir tavra karşılık, onu yaptığından pişman olup vazgeçirecek, güzel ahlaka özendirecek bir hoşgörü ve merhamet anlayışıyla hareket eder. Kuran`da müminlerin bu ahlakları şöyle bildirilmektedir:
Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf Suresi, 199)
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Al-i İmran Suresi, 134)
Müminler gösterdikleri bu güzel tavırlarla bir yandan da, Kuran`ın emrettiği güzel ahlakın tebliğini yapmış olurlar. Allah (cc)'ın beğendiği ahlakı uygulayarak karşı tarafı da din ahlakını yaşamaya teşvik ederler. Karşı tarafın kötü bir ahlak göstermesinin, kişinin kendisinin de kötü ahlak göstermesine bir gerekçe olmadığını bilirler. Her insan Allah (cc)'a karşı yaptıklarından tek başına sorumludur. Dahası kötü bir tavra karşı şefkat, merhamet ve güzel ahlak gösterebilmek Kuran'a göre üstün bir ahlakın göstergesidir. Çünkü müminin bu güzel tutumu, onun Allah (cc)'a olan bağlılığının gücünü ve şiddetini gösterir. Söz konusu kişi bu ahlakı sadece Allah (cc)'ın razı olması için sabırla ve kararlılıkla uygulamaktadır. Kuran ahlakını yaşama konusunda gösterdikleri bu üstün sabrın karşılığında da Allah (cc) bu kişilerin ecirlerini vereceğini Kuran`da şöyle bildirmektedir:
İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (Kasas Suresi, 54)
Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 46)