İnsan, hayatı boyunca imtihan olan bir varlıktır. Yaşamı boyunca karşısına çıkan nefsinin lehinde ve aleyhinde olaylar ile denemeden geçirilir. Hayatı boyunca nefsine karşı bir mücadele verir. Olumlu veya olumsuz her olay, nefis için bir denemedir. İnsan en büyük imtihanı kendi nefsine karşı verir çünkü Allah’ın kendisi için yarattığı her olay nefsiyle birebir ilgilidir; bunların birçoğunun mutlaka nefsiyle çelişen, nefsinin hoşuna gitmeyen yönleri vardır. İnsanların birçoğu Allah’ın kendileri için yarattığı birçok olayın nefis değerlendirmesini yapar, nefsinin aleyhinde olan yönlerini hesaplar, olayların nefsinin istediği yönde gelişmesi için çaba harcar. Daima nefsini koruyup kollar, nefsi koruyan kararlar verir. Hayatı boyunca nefsinin yanında yer alır.
Müslümanın nefsine olan yaklaşımı ise, yaşamlarını Allah'ın rızası doğrultusunda yaşamayan insanlarınkinden çok farklıdır. Müslüman, nefsin, insanın karşısında yer alan olumsuz bir güç olduğunun farkındadır. Birçok hikmet üzerine nefsi tüm bu olumsuz özellikleriyle yaratan ve insanı nefsiyle imtihan eden Yüce Allah, sonsuz aklı ve üstün aklı ile bunu en mükemmel şekilde yaratmaktadır. Öyleki insanların bir kısmı bu gerçeği bilmelerine rağmen, karşılaştıkları olaylarda zaman zaman nefsin aslında insana ne derece düşman olduğunu unutarak hareket edebilirler. Örneğin unuttuklarında ya da yanıldıklarında nefislerini koruyup, temize çıkararak; karşılarına almaları gereken nefislerinin yanında bir mücadele verirler. Oysa Allah’ın Yusuf Suresi’nin 53. ayetinde de bildirdiği üzere, "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir." Nefsin temize çıkarılacak bir yönü yoktur, nefsin en önemli özelliği var gücüyle kötülüğü emretmesidir.
Dolayısıyla nefsi savunmak, nefsi temize çıkarmaya çalışmak Kuran ahlakına uygun olmayan bir tavırdır. Kişi, ancak Allah’ın herşeyi kaderde en güzel şekilde yarattığını, söylenen her sözü, her cümleyi Allah’ın özel olarak seçtirdiğini unuttuğunda, olaylara hayır hikmet gözüyle bakmadığında nefsini savunma gafletine düşebilir. Eleştiri karşısında heyecana kapılmak, tevekküllü bir tavır gösterememek, nefsi savunmak, haksızlığa uğradığını düşünmek; herşeyi Allah’ın yarattığını unutmanın, Allah’ın yarattığı kaderin en kusursuz şekilde işlediğinin farkında olmama sonucunda ortaya çıkar.
Nefsini savunurken kişi ihlasla hareket etmediğinden, birçok mantık, ahlak ve tavır bozukluğu içine girebilir. Allah’ın herşeyi kendisi için özel olarak yarattığını düşünmediğinden, kendi durumunu başka kişiler ile kıyaslar. Aynı veya benzer hatayı yapan başkalarından örnekler verir. “O da aynı hatayı yapıyor neden ben yaptığımda dikkat çekiyor?”, “Başkaları da yapıyor”, “Bu şekilde bana haksızlık yapılıyor” gibi mantık bozukluklarına girer. Kendisini kötü, yanlış tavır gösterenler ile kıyaslar. Kişinin böyle bir karşılaştırma yapması, buradaki bakış açısının rahmani olmadığının dellilerinden birisidir. Çünkü eğer bir kıyas yapılacaksa insanın kendisini Kuran'da bildirilen ahlakla ve güzel tavır gösteren samimi Müslümanlar ile kıyaslaması gerekir. “Güzel ahlaklı Müslümanlar böyle bir tavır göstermiyor, onlardan örnek almam, benim de güzel ahlak göstermem gerekir” diyerek Rahmani bir kıyas yoluna gitmelidir.
Kötü kıyaslar yapmak, Kuran’a uygun olmayan kötü örnekler vermek, takva sahibi bir Müslümanın yapacağı tavırlar değildir. Müslümanın herhangi bir konuda mantık yürütürken de bunun Kuran ahlakına, Allah’ın beğeneceği ahlaka uygun olmasını esas alması gerekir. Başka kişilerden örnekler vermek, kişinin kaderi, Allah’ın herkes için bir kader belirlediğini, kendi kaderi içinde –eğer kişi samimiyse- mutlaka herşeyin lehinde ve en güzel şekilde yaratılacağını düşünmemesi anlamına gelir. Nefsini savunmak adına insanın kötü tavırlardan örnekler vermesi, Kuran’a uygun olmayan tavırları gösterip “Onlar da aynısını yapıyor” demesi, samimi, Allah’tan şiddetle korkan, her tavır ve düşüncesinde ahirete yönelip dönen takva bir Müslümanın ahlakına uygun olmayabilir. En doğrusunu Allah bilir. Herşeyi en güzel şekilde yaratan Yüce Allah Nahl Suresi’nin 60. ayetinde şöyle bildirmektedir:
“Ahirete inanmayanların kötü örnekleri vardır, en yüce örnekler ise Allah'a aittir. O, güç sahibi olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”
İnsanın, güzel ahlak örneklerini gördüğü halde, nefsini savunmak amacıyla kendisini kötü tavır gösterenlerle kıyaslaması, Kuran’a uygun olmayan kötü örnekler vermesi ahirete gereği gibi inanmayanların özelliği olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Samimi, Allah’tan korkan ve ahirete inanan Müslümanların böyle bir tavır göstermekten şiddetle kaçınmaları gerekir. Nefsi savunmak gibi Kuran ahlakına zıt, takva bir Müslümanın cesaret edemeyeceği böyle bir tavır bozukluğuna eğilim göstermekten korkup, basit örnekler vermekten kaçınması gerekir. Mümin, her şart ve her durumda daima Kuran ahlakına uygun, Allah’a ve samimi Müslümanlara karşı teslimiyetli, tevekkülü ifadaler kullanmalıdır.