Bir insan bedeninde yaklaşık yüz trilyon hücre bulunmaktadır. Bu hücrelerin her biri, bir beden içinde farklı özellikleri yerine getirmek için özel olarak yaratılmışlardır. Bazı hücreler görme duyusunu oluştururlar, bazıları hissetme duyusunu. Kimi hücreler, hareket etmelerini sağlayan tüycüklere sahiptir, kimileri de çekirdeksizdir. Her biri vücutta bulunmaları gereken yeri ve yapmaları gerekeni tam olarak bilirler. Ama vücutta öyle bir hücre vardır ki, başka hiçbir hücrede bulunmayan üstün bir yeteneğe sahiptir. Bu hücre, ``büzülüp açılabilir``. İşte bu sayede, bu hücrelerin oluşturduğu kalp ``atar``.
Bunlar, kalbi oluşturan özel kas hücreleridir. Öylesine mucizevi yaratılmışlardır ki, fasulye tanesinden küçük bir embriyoda aniden hareket etmeye başlarlar. Öylesine özeldirler ki, kendilerine bağlı organlarla tüm ilgileri kesilmiş olmasına rağmen, bu hücreler atmaya devam edebilirler. Hatta hücrelerin sadece bir tanesini çıkarıp mikroskop altına koyduğunuzda bile, kanla beslediğiniz sürece atmaya devam edecektir. Bu hücrelerin mucizevi ve özel hücreler olmalarının sebebi, insanın hiçbir müdahalesi olmamasına karşın, atmaya, kan pompalamaya ve insanı yaşatmaya karar vermiş gibi davranmalarıdır. Çünkü onlar, bir insanı yaşatan sayısız sebebin en önemlilerinden birisi olarak alemlerin Rabbi olan Yüce Allah (c.c)`ın yarattığı eşsiz güzellikteki eserlerindendir.
Kalp hücrelerinin "atmalarını" sağlayan özellik, üzerlerinden geçen elektrik akımıdır. Kalp atışı adını verdiğimiz hareketi başlatan kimyasal enerjiyi kendileri oluştururlar. Bu enerjinin kaynağı kanda rahatlıkla bulabildikleri potasyum ve sodyum elementleridir. Kendi enerjisini üreten her kalp hücresi, belli bir ritm tutturarak atmaya başlar. Ancak bu ritm rastgele belirlenmez. Bu hücrenin kendinden önceki hücre ile birlikte değil, mutlaka ondan hemen sonra atması gerekir. Dolayısıyla, kalbin tamamı bir anda kasılmaz.
Eğer kalp hücrelerinin tamamı bir bütün halinde bir anda kasılsaydı, kalp kanı pompalayabilir ama yeni kan toplayamazdı. Oysa kalpte bulunan kulakçıklar topladıkları kanı karıncıklara, onlar kasılmadan önce iletmelidirler. İşte bu nedenle kalp üzerinde müthiş bir senkronizasyon vardır. Hücreler, adeta kendi sıralarını bilircesine birbirlerinin kasılmasını beklemektedirler. Bu da, kalp hücrelerinin her birinin farklı hızlarda atmaları ile mümkün olmaktadır. Kalbin hücrelerini ayırsanız, bunları mikroskop altında inceleseniz, bu şaşırtıcı gerçek ile karşılaşırsınız. Her hücre, hangi hızda atacağını kesin olarak bilmekte ve diğer hücrelerden ayrılmış olsa bile bu sistemi bozmamaktadır.
Tüm insanlık tarihi boyunca tesadüfler biraraya gelseler, bir insan kalbinin tek bir hücresini meydana getiremez ve ona büzülüp açılma yeteneği veremezler. Bu hücrelerin fasulye büyüklüğündeki bir embriyoda ``atmalarını`` sağlayamaz, onlara insanı yaşatacak ``kanı pompalama`` yeteneğini veremezler. Tesadüfler, bu hücrelerin ne zaman, nerede, ne hızda atmaları gerektiğini hesap edemez ve onlara bunu öğretemezler. Evrimcilerin tüm teorilerini dayandırdıkları tesadüfler, bilinçsiz gelişen olaylardır ve insan kalbi gibi kusursuzluk, mükemmellik ve üstün bir komplekslik içeren bir mucizeyi asla meydana getiremezler.
Hücreler nasıl çalışmaları gerektiğini bilirler, çünkü her biri Allah (c.c)`tan ilham alır:
Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör. (İnsan Suresi, 2-3)