11 Ekim sabahı Türkiye acı bir haberle uyandı. Cep telefonlarımıza gelen ve başkent Ankara’da art arda iki bombanın patlatıldığını bildiren haberleri okuduğumuzda olayın büyüklüğünü kavrayabilmek için televizyonlarımızı açtık. Görgü tanıklarının ifadesine göre; üç saniye arayla patlatılan iki bombanın hedefi barış adına toplanmış bir grup insandı. Her şey bir anda olup bitmiş, ambulanslar olay yerine intikal etmiş ve sağlık memurları yaralılara yardım etmek için koşturmaya başlamıştı. Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasına göre 102 kişi hayatını kaybederken, yaklaşık 65'i yoğun bakımda olmak üzere 200 civarı yaralı vardı. Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflara bakmak, özellikle bombalama anını gösteren görüntüleri seyretmek kalplerin dayanabileceği gibi değildi. Oysa o büyük faciadan sadece birkaç dakika önce gençler kol kola girmiş, barış mesajı vermek için halay çekiyorlardı.
Haziran’da yapılan genel seçimlerden bir gün önce meydana gelen Suruç’taki saldırı ile HDP’nın Diyarbakır’daki mitinginde patlayan bombalardan sonra yine bir seçim öncesi, bu sefer Ankara’nın merkezinde, büyük çaplı bir katliam yaşanmış oldu. Bu saldırı hiç kuşkusuz Türkiye’nin karşılaştığı en kanlı terör saldırısı olarak tarihe geçecektir.
Uluslararası haber ajansları hiç vakit kaybetmeden söz konusu hain saldırının IŞİD tarafından gerçekleştirildiğini ilan ettiler. Aynı yaklaşımı Suruç olayından sonra da sergilemişlerdi. Oysa olay bu denli tazeyken faili büyük bir aceleyle ilan etmek oldukça şüpheli. Kanıtların IŞİD’i işaret ettiğini bazı çevreler zorla dikte etmelerine rağmen, bu hain eylem hiç tartışmasız PKK tarafından gerçekleştirilmişti. Bazı Amerikalı yazarlar bu senaryonun PKK tarafından yazılıp oynandığının farkında olduklarını söylediler. Örneğin Türkiye’de yaşayan Amerikalı gazeteci Thomas Seibert bunlardan biri. Seibert The Daily Beast’de saldırıyla ilgili izlenimlerini aktarırken, Türkiye’nin tarihindeki bu ölümcül saldırının PKK militanları tarafından gerçekleştirildiğini yazdı.
IŞİD’in halihazırda Levant bölgesinde uyguladığı şiddeti asla onaylamıyoruz. Ancak şunu unutmamalıyız; IŞİD dahil olduğu tüm şiddet eylemlerinin sorumluluğunu üzerine almakta hiç tereddütte bulunmuyor. Faili meçhul saldırılarda bulunmadığı gibi, Türkiye sınırları içerisinde de herhangi bir IŞİD saldırısına rastlamış değiliz.
Şimdi Ankara’da yaşanan bu kanlı saldırıdan kimin karlı çıktığını düşünmeliyiz. Öncelikle saldırının zamanlaması oldukça önemli. Tıpkı Diyarbakır ve Suruç saldırılarında olduğu gibi bu olay da genel seçimler yaklaşırken vuku buldu. Burada amaç yine aynı; hükümeti suçlamak, devletin otoritesini sarsmak, toplumda korku yaratmak ve oyları etkileyerek Türkiye’nin politikasını şekillendirmek. PKK ise bu olayda mağdur tarafın kendisi olduğunu lanse ediyor ve kendisini destekleyenlerin barış için biraraya geldikleri için öldürüldüklerini iddia ediyor.
PKK'nın kurucuları bir süre önce HDP’nin oylarını arttırmak maksadıyla ateşkes ilan edeceklerini bildirdiler. Elbette PKK'nın izlediği taktiklere aldanmıyoruz. PKK'nın kurucularından Murat Karayılan Beytüşşebap’daki gelişmelerden önce şöyle söylemişti; "Yarın şehirlerde onlar (PKK'nın özyönetim ilan ettiği yerler) daha fazla katliama yönelirlerse o zaman Ölümsüzler Taburu da metropollerde harekete geçer". Dahası, PKK kendi çıkarı için yine kendi elemanlarını öldürmek konusunda hiç de çekimser değil. Örneğin geçen Eylül ayında bazı PKK elemanları HDP’nin miting yapacağı Viranşehir’deki park alanına patlayıcı yerleştirirken suçüstü yakalandılar. Ertesi günü ise Erzurum'da uzun namlulu silahlarla polis kılığına girmiş iki terörist yakalandı ve Terörle Mücadele Birimi tarafından sorgulanarak cezaevine gönderildi.
Bu olayda PKK bağlantısı olduğunun bir başka kanıtı da saldırı olmadan önce konuyla ilgili tweet yazan iki kişinin gözaltına alınmasıdır. Şüphelilerin PKK ile bağlantılı olduğu ortaya çıkarıldı. Bunlardan biri olan Mehmet S.P., Kobani'de bombalama eylemleri konusunda eğitim görmüş ve PKK/KCK’nın gerçekleştirdiği bazı aktif operasyonlarda yer almış bir kişi.
Turkiye uzun süreden beri terör belasıyla mücadele ediyor. Ülkemizin birliği her zamankinden daha önemli. Bazı çevreler dikkatimizi başka terör gruplarına veya başka ülkelere çekmeye çalışsalar da Türkiye'nin en büyük düşmanı Marksist ve Leninist görüşteki PKK. PKK'nın sürekli barıştan bahsederek kurmaya çalıştığı tuzağa düşülmemeli, çünkü Marksist felsefe her zaman mücadele ve çatışmadan yanadır. Marksizm'de temel prensip ve felsefe; tez, anti-tez ve sentez üzerinedir. Kendi içinde de çelişmektedir. Bundan dolayı ağızlarına barışı dolamış olmaları her zaman aldatıcıdır. Bu dengesiz örgütün felsefesiyle mücadele etmek ve gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için bilimsel çalışmalarda bulunmak ve gerekli önlemleri almak gerekmektedir.
Bölgede halen devam etmekte olan çatışmalardan dolayı Türkiye halihazırda komşuları ile anlaşmazlık içinde. Ankara’daki bu hain saldırının ardından dünya liderleri Cumhurbaşkanımıza başsağlığı dileklerini ilettiler ve teröre karşı birlikte mücadele etmeyi önerdiler. Endonezya Büyükelçisi Wardana da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güven mektubunu ileten ikinci siyasi isim oldu. Şu an bölge ülkeleri ve İslam Dünyası ile ilişkilerimizi düzeltmenin tam zamanıdır. Politikacılar artık siyasi çıkarlarını bir kenara koyarak birlikte çalışmalı, teröre karşı sivilleri korumanın yollarını aramalıdır. Bu hain örgütün ölümcül operasyonlarını durdurmanın tek yolu onlara karşı birleşerek bilimsel mücadeleye devam etmektir. Sayın Erdoğan geçen yaz Jakarta’ya yaptığı ziyarette ASEAN'a (Güneydoğu Asya Uluslar Birliği) katılmanın Türkiye’nin çıkarına olacağını açıklamıştı. Aynı şekilde eski Dış İşleri Bakanımız Mevlut Çavuşoğlu da ASEAN'a katılmamızın önemli olduğunu, Türkiye’nin katılımının da ASEAN’a katkı sağlayacağını; böylece diğer ülkelerle güç birliği oluşturularak terör karşıtı bilimsel çalışmalar yapılabileceğini ifade etmiştir.
Adnan Oktar'ın Jakarta Post & The China Post & The Malaysian Insider'da yayınlanan makalesi:
http://www.thejakartapost.com/news/2015/10/18/turkey-s-heart-broken-once-again.html
http://www.themalaysianinsider.com/sideviews/article/turkeys-heart-broken-once-again-harun-yahya