Batının gizli ve hükümetler üzeri güçlerinin, özellikle son yüz yıl boyunca Ortadoğu konusunda daima devrede oldukları artık bir sır değildir. Günümüzün dehşet verici kanlı görüntüleri kuşkusuz tespit edilmiş bu planın bir parçası olarak ortaya çıkmıştır.
Fakat bu planları bilerek bütün suçu batıya atmak, o batıl “düşman”a tehditler savurmak ve böylelikle yaşanan dramdan bir nebze olsun ders almamak Müslüman toplumlarına yakışmamaktadır. İslam camiası da kendi üzerindeki sorumlulukları görmek zorundadır. Ortadoğu üzerinde kurgulanan gizli planlara ortam hazırlamak, bağnazlığın pençesine düşmüş bir kısım toplulukların bilmeden ve istemeden de olsa yaptığı bir şeydir. Batılı gizli güçler, verilen kozlar nedeniyle Ortadoğu toplumlarını hep “sömürülmesi kolay” olarak görmüş, yaptığının doğru olduğuna inanmıştır. Demokrasi noksanlığı, özgürlük eksikliği, bazı kesimlerde kadına bir türlü verilmeyen önem; bu altyapıyı en fazla oluşturan faktörlerdir kuşkusuz. Fakat burada üstünde durulacak olan faktör, bazı kesimlerin kimi zaman din kimi zaman yaşam tarzı adına temsil ettiği kalite sorunudur.
Bağnaz zihniyetin hakim olduğu dünyada din, adeta perişanlıkla bağdaştırılır. İşte bu sebeple İslam’ın bazı kesimlerce temsil şekli ciddi anlamda sorunludur. Bu sorunlu görüntü, tarih boyunca Batı toplumlarında bir tepki yaratmış, kimi zaman sırf bu yanlış görüntü nedeniyle İslam karşıtlığı veya yabancı karşıtlığı ön plana çıkmıştır. Bazı kesimlerin sunduğu bu perişan görüntü, Batı’nın İslam toplumlarına müdahalesini de kolaylaştırmış, onların eline adeta güçlü bir koz vermiştir. Ortadoğu’da yapılan en büyük hatalardan biri, bu perişan Müslüman modelinin temsilcilerinin çoğu zaman ön planda olması, seslerinin yüksek çıkmasıdır.
Oysa Ortadoğu, dünya üzerinde kalitenin en güçlü şekilde yaşanması gereken coğrafyadır. Çünkü burası İslam coğrafyasıdır. İslam, Kuran ile bizlere eşsiz bir kalite anlayışını getirmiştir. Kuran’a göre Müslüman’ın temel özelliği merhamette, şefkatte, nezakette, temizlikte, bakım, görgü ve üslupta en ileri olmasıdır. Müslüman en temiz ve en güzel giyinendir; en güzel yiyen içen, en güzel dağıtan, en adaletli olan, sosyal adaleti mükemmel uygulayandır. Kuran, bu tariflerle indirilmiş bir kitaptır. Bu nedenle Peygamberimiz (sav) de, döneminin en kibar, en temiz, en kaliteli, en güzel konuşan ve en klas giyinen insanıdır.
İslam’ın bir perişanlık dini olduğunu zannedenlerin Kuran’dan habersiz oldukları ve Allah’ı tanımadıkları açıktır. Allah güzeldir, güzeli sever. Bu yüzden kelebekler, kuşlar, ağaçlar süslü yaratılmıştır. Kalite demek güzellik demektir. Kalite, mevcut güzellikleri kat kat artıran bir gereksinimdir. Kaliteli insan olgun, anlayışlı, akıllıdır. Bu nedenledir ki böyle insanlar, barışa ve insani değerlere zarar gelmesinden çekinen insanlardır. Dostluk, sevgi ve uzlaşıyı ayakta tutan insanlardır. İşte bu yüzden Müslüman, şartlar ne kadar zorlu da olsa daima “barış” insanıdır.
Kalitenin ihtiyacı para değil zevktir, sanattır; estetiğe duyulan özlem ve ihtiyaçtır. Bir insan fazla para harcamaksızın uyumlu ve çok kaliteli hale gelebilir; tam tersine çok para harcayarak da olağanüstü kalitesiz şekle bürünebilir. Dolayısıyla kaliteyi sağlamak için zengin olma şartı, hiçbir insan ve hiçbir ülke için geçerli bir şart değildir.
Türkiye dahil olmak üzere bazı İslam toplumları içinde barınan bir kısım bağnazlar, Avrupa’nın kalitesine bir yandan hayran olurken, bir yandan da kalitesizlik propagandasını güçlü şekilde yapmakta ve kendi toplumlarının Batı ile kaynaşmasının önüne set çekmektedirler. Bu kişiler kendi milletlerinin değersiz ve önemsiz olduğu izlenimini vermeye çalışmaktadırlar (Değerli İslam camiasını tenzih ederiz). Bu yanlış intiba, daima bir kısım Batı toplumlarının Ortadoğu’ya bakışını etkilemiştir. Batı toplumları içinde, bu sebeple, Ortadoğu insanlarını önemsiz ve değersiz görme sorunu baş göstermiş ve ırkçı bir bakış açısı gitgide güçlenmiştir. Bu, elbette Batı için son derece tehlikeli ve hatalı bir bakış açısıdır ama bakış açısının hatalı olması altında yatan sebepleri ihmal etmemiz anlamına gelmemektedir. Kalite eksikliği, toplumları içten içe yiyip bitiren, onların gelişimini, güzelleşmesini ve uzlaşmasını engelleyen; sürekli olarak kavgacı, memnuniyetsiz ve sevgisiz toplumlar yetişmesine ön ayak olan büyük bir sorundur. Kalitesizlik, İslam’ın ruhunu ve kalbini anlayamamaktır. Dolayısıyla kalitesizliğe tepki gösterenlere kızmak değil, bu konuda acil tedbir almak gerekmektedir.
Kalite, mutlaka İslam toplumlarında bir devlet politikası haline getirilmelidir. Böylelikle bağnazların tehlikeli bakış açısına İslam toplumları içinde güçlü bir cevap verilebilecektir. Kalite bakanlıkları kurulmalı, halkın sanata ve bilime yöneleceği imkanlar oluşturulmalı, kaliteli olan her şey güçlü şekilde teşvik edilmelidir. Kalitenin, Müslümanlığın önemli bir özelliği ve Kuran ahlakının bir gereği olduğu Kuran’dan delillerle anlatılmalıdır. Avrupa elbette mükemmel değildir; fakat Avrupa’nın kalite ve sanat anlayışı güzeldir. Dolayısıyla medenileşmenin en önemli gereklerinden birinin kalite olduğu sürekli akılda tutulmalı ve bu konuda Avrupa örneğinden faydalanılmalıdır.
Kalite eksikliğinin, doğru düşünmeyi engelleyici, ufku daraltıcı, dimağı kapatıcı özellikleri olduğu, öfkeye çabuk yol verdiği unutulmamalıdır. Müslüman toplumlarına bu özellikler yakışmamaktadır. İslam’ın sunduğu kaliteyi bütün dünyaya göstermek, kaliteler üstü kaliteli olmak bizim sorumluluğumuzdur. Ayrımcılık, düşmanlık, savaş kavramlarını yok ederek dünyaya uzlaşı ruhunu getirebilmenin en birinci şartı, bunu asıl olarak kendi toplumlarımız içinde yaşamaktır. Üstün kalite anlayışı bu yüzden gereklidir; her şeyden önce bu, Rabbimiz’in isteğidir.
Adnan Oktar'ın New Straits Times & Morocco World News & MBC Times'da yayınlanan makalesi:
http://www.nst.com.my/news/2016/03/134020/islamic-world-must-prioritise-quality
http://www.moroccoworldnews.com/2016/03/182751/islamic-world-must-prioritize-quality/
http://www.mbctimes.com/english/the-islamic-world-and-quality