Proteinsiz bir yaşam mümkün değildir. Çünkü proteinler hem vücudun temel yapıtaşlarıdır hem de insan yaşamında son derece hayati öneme sahip olan enzim ve hormonların yapılarını oluştururlar. Vücudumuzda son derece önemli görevleri olan proteinlerin doğru bir şekilde faaliyetlerini sürdürebilmesi için mükemmel bir şekilde işleyen kalite kontrol sistemi yaratılmıştır.
Televizyondan su ısıtıcısına, otomobilden cep telefonuna kadar günlük hayatta faydalandığımız pek çok cihaz, detaylı bir kontrol sürecinden sonra kullanıma sunulur.
Bu kontrol, endüstriyel tesislerin kalite kontrol bölümlerinde, ürünlerin belirli kıstaslara uygun olup olmadıklarının denetlenmesi şeklinde gerçekleştirilir. Böylece tüm ürünler müşterilerin talep ettiği istekleri karşılayacak şekilde üretilmiş olur.
Bu tarz bir üretim için işletmedeki tüm malzeme ve aygıtların önceden teknik kurallara, uygunluğu sağlanmış olmalıdır.
Canlıların vücutları da devasa endüstriyel kompleksler gibidir. Çok sayıda malzeme, birçok üretim merkezine alınarak vücudun başka bir yerinde kullanılmak üzere işlenir. İşte bu işlem sırasında endüstriyel tesislerdekinden çok daha hassas bir kalite kontrol sistemi kullanılır:
Proteinler temel yapı taşımızdır. Protein Latincede “yaşayan varlıklar için elzem azotlu öğe” anlamında kullanılır. Nitekim vücudumuzu oluşturan tüm organik yapının ana malzemesidir. Proteinler aminoasitlerin birleşmesinden oluşurlar. Bilindiği gibi amino asitler azot kapsayan organik moleküllerdir. Aminoasitlerin yapısı, karbonhidrat ve lipidler gibi karbon, hidrojen ve oksijenden oluşmaktadır. Tek farklılıkları azot kapsamalarıdır.
Proteinlerin önemi vücudumuzu oluşturan hücrelerimizin temel yapı malzemesi oluşudur. Hücrelerin çoğalması, işlev yapması, kısacası tüm fonksiyonlarını yerine getirmesi için enzimler gereklidir. Enzimler de protein yapısındadırlar. Değişik yollardan vücuda giren yabancı proteinler antijenik özellikleri nedeniyle allerjik olaylara neden olabilirler. Proteinler, aminoasitlerden sentez edilirler. Aminoasitler depo edilmezler. Ancak protein olarak oluştuktan sonra, yapı malzemesi olarak kalırlar.
Vücudumuzdaki proteinler, hücrenin içinde yer alan DNA’da yazılı duran şifrelere göre yapılırlar. Ama asıl sorun, bu mekanizma oluşmadan önce, ilk proteinlerin nasıl oluştuğudur. (DNA’daki bu şifrenin kim tarafından yazıldığı da ayrı bir konudur.) Proteinlerin üstte belirttiğimiz inanılmaz derecedeki kompleks yapıları, elbette, bunların bilinçli bir irade tarafından oluşturulduklarını ispatlar. Bu irade, tüm canlıları yaratmış üstün olan Yüce Allah’tır. Bu kesin ve inkar edilemez bir gerçektir.
Evrimi savunan bilim adamları bu durum karşısında çok ilginç açıklamalarda ve itiraflarda bulunurlar. Türkiye’nin evrim konusundaki en önde gelen otoritelerinden birisi olan Prof. Ali Demirsoy, canlılık için en gerekli proteinlerden sadece biri olan Sitokrom-C’nin tesadüfen oluşma olasılığını şöyle itiraf etmektedir:
“Özünde bir Sitokrom-C’nin dizilişini oluşturmak için olasılık sıfır denecek kadar azdır. Yani canlılık eğer belli bir dizilimi gerektiriyorsa, bu tüm evrende bir defa oluşacak kadar az bir olasılığa sahiptir denilebilir. Ya da oluşumunda bizim tanımlayamayacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır. Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun değildir. O zaman birinci varsayımı irdelemek gerekir.”1
Demirsoy, üstteki satırlarının ardından, “bilimsel amaca daha uygun” olduğu için kabul ettiği bu olasılığın ne denli gerçek dışı olduğunu şöyle itiraf eder:
“... Sitokrom-C’nin belirli amino asit dizilimini sağlamak, bir maymunun daktiloda hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığı kadar azdır-maymunun rastgele tuşlara bastığını kabul ederek.”2
Gerçekten de bilim adamları herhangi bir proteinin bile tesadüfen oluşmasının imkânsız olduğunu matematiksel olarak ispatlamışlardır. Hücrelerimizde proteinin üretimi başlı başına bir mucizedir. Pek çok farklı molekül el ele vererek proteinlerin üretiminde görev alırlar. Bu yönüyle proteinleri fabrikaların ürünlerine benzetebiliriz.
Yakın zamanlarda çok ilginç bir gerçek ortaya çıkmıştır. Hücrelerin içinde tıpkı fabrikalarda olduğu gibi kalite kontrol sistemi de bulunmaktadır. Kalite kontrol sistemi proteinlerin doğru bir şekilde üretilip üretilmediğini kontrol eder. Zira hatalı bir yapı çok çeşitli hastalıklara sebep olabilmektedir. Ayrıca, zamanla proteinler bozulmaya da uğrarlar. Bu durumda, bozulan proteinlerin ortadan kaldırılması gerekir. Aksi halde biriken bu proteinler hücreyi işlevsiz hale getirecektir. İşte bu iş için son derece ilginç bir sistem uygulanmaktadır.
Kalite Kontrol İçin İşleyen Mükemmel Sistem
Sistem kısaca şöyle işler. Ubukitin adlı 76 aminoasitten oluşan bir protein bozulan proteinleri etiketler. Etiketlenen bu proteinler hücrede bozulması gereken protein anlamına gelmektedir. İşte bu etiketli protein de kendisi de apayrı bir mucize olan proteozom adlı bir moleküle götürülür.3
Proteozomlar da proteinleri keserek küçük parçalara ayırır. Bu kesim neticesinde aminoasitler tekrar kullanılmak üzere hücreye verilir. Böylece hasar görmemiş aminoasitlerden tekrar faydalanılır. Görüldüğü gibi kalite kontrolünün yanında mükemmel bir geri dönüşüm sistemi de bulunmaktadır. Bilim adamları keşfettikleri bu müthiş mekanizma sayesinde 2004 yılında Nobel Kimya Ödülünü kazanmışlardır.4
Proteozomun Yokluğunda Gelişme Olmaz. Hatta Bu Durum Ölüme Sebep Olabilir
Proteozomlar proteinlerin yıkıldığı yerdir. Pek çok alt birimden oluşur. Şuurlu bir geri dönüşüm cihazı gibi davranır. Bozuk olan proteinleri aminoasitlerine kadar parçalar. Onların bu görevleri son derece hayatidir. Örneğin hücre döngüsünde görev yapan proteinlerin, proteazomlarca yıkımı engellendiğinde kansere yol açabildiği görülmüştür.5 Dolayısıyla eksiklikler ölüme sebep olur, gelişmeye değil.
Görüldüğü üzere hücredeki kalite kontrol sistemi olağanüstü detaylar barındırır. Bu sistemde çok farklı moleküller el ele verirler. Hepsi ortak bir amaç için biraraya gelirler. Bu noktada çok önemli sorular ortaya çıkmaktadır. Bir proteinin bozulmuş olup olmadığını bir başka protein nasıl bilebilir? Bozulduğunu anladığında onu bir etiketle işaretlemesi tekniğini nasıl öğrenir? Bu etiketli bozuk proteini imha makinesine nasıl yönlendirir? İmha makinesi etiket hariç geri kalan kısmı nasıl olur da en küçük parçalarına kadar böler? Bütün bu soruların cevabı gücü her şeye yeten Allah’tır. Bu tür örneklerle O’nun sanatının sonunun olmadığını ve gücünün her şeyi kuşattığını görürüz. Tesadüfleri ilah edinen evrim teorisi ise moleküller arasındaki bu yardımlaşmayı, organizasyonu ve ortak bir amaç gözeten tavrı açıklayamaz. Açıktır ki tesadüfler hiçbir şey yapamayacağı açık olan içi boş aciz bir kavramdır.
Bozulmuş Proteinlerin İmha Edilmesinde Mükemmel Bir Sistem Devreye Girer
Ubukitin bağımı protein imha yolu olarak da bilinen bu mekanizmada bozulmuş proteinler ubikitin adlı proteinlerle etiketlenirler. Bu etiketli proteinler proteozom adlı moleküler bir teknolojik harika makineye yönlendirilirler. Bu makinede bozuk proteinler aminoasitlerine kadar parçalanırlar.
Ubukitin de protein olmasına rağmen ona dokunulmaz ve böylece etiket molekülü tekrar kullanılmak üzere hücreye geri verilir. Bütün bu adımlar şuurlu bir müdahale gerektirir. Bu şuur ise moleküllerin kendisine ait değildir. Allah bu sistemle sanatının benzersizliğini bize gösterir.
1. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara: Meteksan Yayınları, 1984, s. 61.
2. A.g.e
3. Moleküler Hücre Biyolojisi, Prof. Dr. Hasan Veysi Güneş, Kaan Kitabevi(2003) 1. Baskı , Sayfa 356
4. http://nobelprize.org/nobel_prizes/chemistry/laureates/2004/
5. Biology, Neil A. Campbell, Jane B. Reece, Benjamin Cummings – Pearson Education, Sixth Edition: Türkçe Çevirisinden: Biyoloji, Neil A. Campbell, Jane B. Reece, Altıncı Baskıdan Çeviri, Palme Yayıncılık, Ankara 2006, Sayfa 368