Hz. İsa (as)'ın tüm Hristiyanların günahlarının kefareti için öldüğü ve temelinde bütün günahların kefaretinin ölüm olduğu inancı, temelinden çok yanlış bir inançtır. Bu inançtaki yanılgıyı görebilmeleri için, Hristiyan kardeşlerimizin Allah'ın adaletini, yaratma amacını, akılcı ve vicdanlarına başvurarak tekrar düşünmeleri ve aşağıdaki hususları dikkate almaları gerekmektedir:
Bir insanın günahkar doğması iddiası, Allah'ın sonsuz adaletine aykırıdır:
Bu dünyaya her insan imtihan için gelir. İnsan, kendisine verilen kısıtlı süre içinde, aklının erdiği her saniye için Allah'a kul olmak ve yalnızca Allah rızası için yaşamakla yükümlüdür. Allah bir Kuran ayetinde şöyle bildirir:
O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 2)
Dolayısıyla Allah'ın yoktan var ettiği insan, bu dünyaya geldiği andan itibaren, imtihana tabidir ve bu dünyada yapıp ettiklerine göre sorgulanacaktır. İnsan, günahı ve sevabı bu dünyadaki samimiyetle yaptığı amellerine göredir. Henüz imtihanı başlamamış olan, kendi varlığının bilincinde dahi olmayan, dünyaya henüz yeni gözlerini açan hiçbir şeyden habersiz bir bebeğin, Allah'ın adetullahına göre günahkar olması imkansızdır.
Bir insanın bir başkasının günahlarını yüklenmesi ve bundan dolayı azap çekmesi Allah'ın sonsuz adaletine aykırıdır:
Allah'ın yarattığı imtihan sisteminde, söz konusu kişi Hz. İsa (as) bile olsa, hiçkimsenin bir başkasının günahlarının kefaretini ödemesi mümkün değildir. Öncelikle dünyada var olan veya var olmuş her kişi, YALNIZCA KENDİSİNDEN SORUMLUDUR. Onun günah yükünü, hiçkimse; ne annesi babası, ne en yakınları ne de onun adına Hz. İsa (as) ÜSTLENMEYECEKTİR. Hiç kimse, bir başkasının yaptıklarından SORUMLU TUTULMAYACAKTIR. Hiç kimse bir başkası adına KEFARET ÖDEYEMEYECEKTİR. Ölüm vakti geldiğinde, Hristiyanlar da dahil olmak üzere herkes, Allah'ın Huzurunda YAPAYALNIZ VE TEK BAŞLARINA –bu dünyada yapıp ettikleriyle– HESAP VERECEKLERDİR. Allah Kuran'da bu gerçeği bildirmiştir:
Göklerde ve yerde olan (herkesin ve herşeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak gelecektir. Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak saymış bulunmaktadır. Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 93-95)
Yüce Allah yine Kuran'da, hiçkimsenin bir başkasının günah yükünü yüklenemeyeceğini haber vermiştir:
De ki: "O, herşeyin Rabbi iken, ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiçbir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. Günahkar olan bir başkasının günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir." (Enam Suresi, 164)
Doğrusu, hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur. Şüphesiz kendi emeği (veya çabası) görülecektir. Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir. (Necm Suresi, 38-41)
Hz. İsa (as), Allah'ın sevdiği kulu ve peygamberidir. Yüce Rabbimiz'in çok sevdiği mübarek ve kutlu kulunun canını, kendisinden sonra geleceklerin sorumsuz davranışları, günahları ve azgınlıkları dolayısıyla aldığını savunmak büyük bir vicdansızlıktır; Allah'ı gereği gibi takdir edememektir. Samimi Hristiyan kardeşlerimizin buradaki önemli hatayı bir an evvel fark etmeleri son derece elzemdir.
Hz. İsa ölmemiş ve öldürülmemiştir, Allah inkar edenlerin tuzaklarını bozup Hz. İsa (a.s.)'ı diri olarak Katına almıştır.
Adnan Oktar`ın 14 Eylül 2010 tarihli Gaziantep Olay ve Çay Tv röportajından
Hz. İsa (as) ölmemiştir:
Söz konusu iddiayı temelinden ortadan kaldıran bir başka önemli gerçek ise, Hz. İsa (as)'ın ölmediği gerçeğidir. Hz. İsa (as) Allah'ın Katına yükseltilmiştir. Bedeni ve ruhu ile diridir ve uyku halinde göğe alınıp korunmuştur. Bu gerçek, başlıbaşına, "Hz. İsa (as)'ın günahların kefareti için öldüğü" iddiasını temelinden ortadan kaldırmaktadır. Kendi günahlarının kefareti için Hz. İsa (as)'ın ölümünden başka bir çözüm görmeyen, ancak böyle büyük bir ölümün tüm insanlığı helake sürüklenmekten kurtardığını savunan bazı zihniyetler için, Hz. İsa (as)'ın diri olduğu gerçeği kuşkusuz ki şok edicidir. Fakat bu kesin bir gerçektir. Hz. İsa (as)'ın, günahları için kefaret olduğunu zannederek günahlardan gereği gibi sakınmayanlar, Allah'ın haramları konusunda rahat davrananlar, ya da tabi oldukları dinin yükümlülüklerine uymanın o kadar da önemli olmadığını zannedenler büyük bir yanılgı içindedirler. Tüm insanlar gibi onların da her ameli yazılmaktadır. Yaptıkları her şey, ahirette mutlaka karşılarına çıkacaktır.
Başkalarının günahları nedeniyle ölüm isteyen bir İlah anlayışı (Allah'ı tenzih ederiz), Allah'ı takdir edememektir:
Dünya üzerinde insanları var eden, onlar için bir kader belirleyen ve onlar için bir imtihan ortamı yaratan Yüce Allah'tır. Allah elbette kullarını en iyi bilendir. Dünyadaki imtihanın gereği olarak onlar için denenecekleri vesileler ve olaylar yaratmıştır.
İnsan ise, yaratılışı itibariyle aciz ve cahildir. Kolaylıkla hataya düşebilir, yanlış yapabilir, doğruyu bildiği halde unutabilir, Allah'tan çok korktuğu halde istemeden hata işleyebilir. Çünkü insan dünyada imtihan olmaktadır. Hatalarından ders çıkarmakta, acizliğini görmekte, günahlarından tevbe etmekte ve nihayetinde bütün bunlar vicdanlı bir insan için Allah'a daha fazla yönelmeye vesile olmaktadır.
Bu Rabbimiz'in dünyada yarattığı imtihan ortamının gereğidir. Yüce Allah dünyada böyle bir sistemi yaratırken, kullarına "bağışlayan ve esirgeyen" olduğunu haber vermiş ve onlara tevbe kapılarını açmıştır. Allah, merhametlilerin en merhametlisidir. Bağışlayan ve esirgeyendir. İnsan, bilerek veya bilmeyerek bir hata işlediğinde, büyük veya küçük bir günaha girdiğinde pişman olup Allah'a tevbe etme, bağışlanma isteme ayrıcalığına sahiptir. Çünkü Allah, Kuran'da belirtildiği gibi, "çok affeden, çok bağışlayandır." (Mücadele Suresi, 2)
Her türlü günahın karşılığının ölüm olduğunu iddia etmek Allah'ın çok bağışlayan, çok esirgeyen ve tevbeleri kabul eden vasfını anlamamak, takdir edememektir. Bu iddia, insanın dünyada yaşama ve var oluş amacına tamamen ters düşmektedir. Böylesine bir iddia aynı zamanda, Allah'ın adaletine, imtihanın gereğine aykırıdır. Eğer tüm insanların işlediği günahların karşılığı ölüm olsaydı ve eğer Yüce Allah Kendi lütfundan insanları bağışlayıp esirgemeseydi, tüm dünyanın fesata uğrayacağını Allah Kuran ayetinde bildirmiştir:
Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. (Nahl Suresi, 61)
Yine Allah, Kuran'da Allah'ın üstün fazlı, rahmeti ve tevbeleri kabul eden olması dolayısıyla insanlara nimet bahşedilmiş olduğu bildirmektedir:
Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi, 10)
Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi, 20)
Allah'ın tevbeleri kabul eden ve bağışlayan olması İncil'de de bildirilmiştir. Dolayısıyla söz konusu Hristiyan kardeşlerimizin İncil'de geçen bu doğru ve hak hükümlere dikkatlerini vermeleri son derece önemlidir:
... [Allah'ın] lütfunun zenginliği sayesinde... kurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk. (Pavlus'tan Efeslilere Mektup, 1:7-8)
Bunları dinledikten sonra yatıştılar. Allah'ı yücelterek şöyle dediler: "Demek ki Allah, tövbe etme ve yaşama kavuşma fırsatını öteki uluslara da vermiştir." (Elçilerin İşleri, 11:18)
O [Allah] bizi karanlığın hükümranlığından kurtar[masıyla]... kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz. (Pavlus'tan Koloselilere Mektup, 1:13-14)
Ama günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Allah günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır. (Yuhanna'nın 1. Mektubu, 1:9)
İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracaktır. Eğer hasta günah işlemişse, günahları bağışlanacaktır. (Yakup'un Mektubu, 5:15)
'Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla. Doğru yoldan sapmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik sonsuzlara dek Senindir! Amin.' Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, Allah da sizin suçlarınızı bağışlar. Ama siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, Allah da sizin suçlarınızı bağışlamaz. (Matta, 6:12-15)
İsa onlara, "Dua ederken şöyle söyleyin" dedi: "Allah, Adın kutsal kılınsın... Günahlarımızı bağışla. Çünkü biz de bize karşı suç işleyen herkesi bağışlıyoruz. Doğru yoldan sapmamıza izin verme." (Luka, 11:2-4)
Başkasını yargılamayın, siz de yargılanmazsınız. Suçlu çıkarmayın, siz de suçlu çıkarılmazsınız. Başkasını bağışlayın, siz de bağışlanırsınız. Verin, size verilecektir. İyice bastırılmış, silkelenmiş ve taşmış, dolu bir ölçekle kucağınıza boşaltılacak. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız. (Luka, 6:37-38)
Öyleyse, günahlarınızın silinmesi için tövbe edin ve Allah'a dönün. Öyle ki, Rab size yenilenme fırsatları versin... (Elçilerin İşleri, 3:19-20)
Bu kötülüğünden tövbe et ve Rab'be yalvar, yüreğindeki bu düşünce belki bağışlanır.(Elçilerin İşleri, 8:22)
Allah bize bağışlanma dileme lütfunu vermişken, bize tevbe kapılarını açmışken, affeden, seven ve bağışlayan olduğunu bildirmişken, her türlü günahın ölümle karşılık göreceğini savunmanın ve bunun Allah'ın hükmü olduğunu iddia etmenin sorumluluğu büyük olabilir. Ayrıca bu, İncil'de geçen Allah'ın bağışlayan ve tevbeleri kabul eden sıfatıyla da tamamen çelişmektedir. Samimi Hristiyan kardeşlerimizin, Hristiyanlığa bu inancın ne amaçla dahil edildiğini çok iyi düşünmeleri ve vicdanlarıyla karar vermeleri önem taşımaktadır.
Hristiyanlığın hem sevgi dini olduğunu iddia edip, hem de günahın ölümle temizlendiği fikrini savunmak kesin olarak bağdaşmamaktadır:
Tüm Hristiyanlar, Hristiyanlığın bir sevgi dini olduğunu iddia eder ve sevgi adına hareket ederler. Hristiyanlık, Allah'ın gönderdiği hak bir din olduğu için elbette bu doğrudur ve diğer tüm hak dinler için de geçerlidir. Yüce Allah kullarından sevgi ister ve gerçek sevgi ancak Allah'ı gerçekten sevmekle –Rabbimiz'in tüm emir ve yasaklarını titizlikle korumakla- mümkün olur.
Fakat bu gerçek, bazı Hristiyanların, günahın kefaretinin ölüm olduğuna dair inançlarıyla tam anlamıyla çelişmektedir. Allah kullarını sevendir ve Allah kullarını bağışlamak ister. Kuran'da Allah şöyle bildirir:
O, çok bağışlayandır, çok sevendir. (Büruc Suresi, 14)
Allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler. (Nisa Suresi, 27)
İncil'de de Yüce Rabbimiz'in seven ve esirgeyen olduğu gerçeği bildirilmiştir:
... Rabbin çok acıyan ve sevecenlikle davranan olduğunubildiniz. (Yakup'un Mektubu, 5:11)
Ama merhameti bol olan Allah bizi çok sevdiği için... yaşama kavuşturdu. O'nun lütfuyla kurtuldunuz. (Pavlus'tan Efeslilere Mektup, 2:4-5)
Allah'ın,Kendisi'ni sevenler ve amacı uyarınca çağrılmış olanlar için, herşeyin iyilikle birlikte işlemesini sağladığını biliriz. (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 8:28)
AmaKurtarıcımız Allah iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, Kendi merhametiyle... yaptı. (Pavlus'tan Titus'a Mektup, 3:4-6)
Sevgili kardeşlerim, Allah bizi bu kadar çok sevdiğine göre biz de birbirimizi sevmeye borçluyuz. (Yuhanna'nın 1. Mektubu, 4:11)
Kullarını seven, koruyup gözeten, onlara şefkat duyan ve onları esirgeyip bağışlayan Yüce Allah'ın bu üstün vasıflarının çok iyi anlaşılması Hristiyanlar için önemlidir. Ancak Allah'ın vasıflarını gereği gibi anlayabilen kişiler, karşılarındaki büyük yanılgının ne derece tehlikeli olduğunu görebilirler.
Tüm Hristiyanlar da, yaşadıkları her andan, gerçekleştirdikleri her amelden sorumludurlar ve Allah'ın Huzurunda hesaba çekileceklerdir:
Dünyada yaşamış, yaşayan ve yaşayacak tüm insanlar gibi tüm Hristiyanlar da yaptıkları tüm amellerden sorguya çekileceklerdir. Hiçbirinin günahlarının kefareti ödenmiş değildir. Her bir Hristiyan, tıpkı diğer tüm insanlar gibi, yaptıklarından tek başına sorumludur ve işlediği her günahı ve her sevabı mutlaka ahiret gününde karşısına çıkacaktır. Allah'ın huzurunda hiç kimse "benim günahlarımın karşılığı ödenmişti, Hz. İsa (as)'ın kanıyla temizlenmişti" diyemeyecektir. Allah Katında kimse günahsız olduğunu iddia edemeyecek, sadece "iman ettim" diyerek kurtuluşa eremeyecektir. Ahiret günü her bir insanın karşısına amellerinin yazılı olduğu kitap konacak ve yapıp ettikleri tümüyle karşısına çıkacaktır.
Bazı Hristiyanlar istedikleri kadar günahlarının kefaretinin ödendiğini düşünse de Allah'a karşı sorumluluklarından kaçmaya çalışsa da, hesap gününden kaçamayacaklardır. Bu dünyada ısrarla savundukları bu yanlış inanç Allah Katında geçersizdir. İşte bu nedenle samimi Hristiyan kardeşlerimizin bu konuda uyarılmaları ve gerçekleri görmeleri çok ciddi bir önem taşımaktadır. Bu, onların ahiretteki konumları, sonsuz kurtuluşları için son derece önemlidir.