İşgalci, sömürgeci ve ırkçı bir ideoloji olan ateist Siyonizm elli yılı aşkın bir süredir Ortadoğu’da kan dökmektedir. Ne var ki özellikle Batı dünyasında ateist Siyonizm gerçek anlamı ile tanınmamakta, bu Allah'sız ideolojinin gerçek planı bilinmemektedir. Batı’da çoğu insan –yanlış bilgilendirmenin etkisiyle- Siyonizmin, Yahudilere bağımsız bir yurt sağlamayı hedefleyen masum bir ideoloji olduğunu düşünür, hatta bu nedenle kimi insanlar söz konusu ideolojiye sempati ile yaklaşırlar. Oysa günümüzde Siyonizm iki farklı şekilde görülmektedir. Bunlardan ilki, İsrail'de huzur ve barış içinde, Müslümanlarla birlikte yaşamak isteyen, güvenlik arayan, dedelerinin topraklarında ibadet edip, ticaret yapıp varlıklarını sürdürmek isteyen, dindar Yahudi halkının düşüncesi olan Siyonizm'dir. Ve Müslümanlar tüm bunlarn Yahudilerin en doğal hakkı olduğunu düşünmektedir. Yahudi halkının, atalarının topraklarında güven ve huzur içinde yaşamaları, ticaretle uğraşmaları, Allah'ı anmaları, sinagoglarında hür olarak ibadetlerini yapmaları, kısaca diledikleri gibi burada yaşamaları ve yerleşmeleri Müslümanları rahatsız edecek bir durum değildir. Tam tersine tarih boyunca Yahudilere karşılaştıkları çile ve zorluklarda, onlara varlıklarını devam ettirme imkanı tanıyan, onları barındırıp kollayan hep Müslümanlar olmuştur.
Üzerinde durulması ve sakınılması gereken ise, "dinsiz, Allah'sız Siyonizm"dir. Allah'ın varlığını inkar eden, materyalist, Darwinist anlayışı teşvik ederek dinsizlik propagandası yapan, ateist Siyonizm, sadece Müslümanlar ve Hıristiyanlar için değil, dindar Yahudiler için de tehlikedir. Ateist Siyonizm, barışa, huzura, güzel ahlaka karşı mücadele vermekte; sürekli fitne, kargaşa çıkarmakta, kan dökmektedir.
Bir kısım Siyonistlerin Yahudilere bir vatan sağlamayı hedefledikleri ve bu yönde mücadele verdikleri doğrudur. Ancak bu mücadele, ateist Siyonistlerce tarihin belki de en acımasız, en zalim yöntemlerinin kullanıldığı haksız bir mücadeleye dönüşmüştür. 19. yüzyılda gelişen Siyonizm, Yahudilere bir yurt sağlamak amacı ile yola çıkmış, bunun için Yahudiler tarafından da kutsal kabul edilen Filistin topraklarını seçmiştir. Buraya kadar makul ve meşru olan bu hedef, Filistin'de yaşayan Müslüman Arap halkın yok sayılması ile birlikte, acımasız bir kolonileştirme ve etnik temizlik projesine dönüşmüştür. Bu dönemde ateist Siyonistlerin en sık kullandıkları “topraksız bir halk için halksız bir toprak” sloganı, gerçek dışı bir propagandadır. Çünkü o dönemde ne Yahudiler topraksızdır, ne de Filistin toprakları halksız. Ateist Siyonistlerin Filistin’e başlattıkları göç hareketi, Ortadoğu’da kargaşanın da başlangıcı olmuştur. Çünkü ateist Siyonistler yeni geldikleri bu topraklarda, bölgenin halkı ile birarada yaşamak yerine, onları evlerinden çıkarmış, yurtlarından sürmüşlerdir. Ateist Siyonistlerin kendileri için bir vatan edinme hedefleri, milyonlarca insanın vatansız kalmasına neden olmuştur.
Ne var ki dönemin siyasi koşulları içinde göz ardı edilen bu gerçekler, bugün de hala bazı çevreler tarafından yok sayılmaktadır. Tarihi gerçekleri yok sayarak, Ortadoğu’da kalıcı barışın sağlanamayacağı ise açıktır. Kuşkusuz hepimizin temennisi Ortadoğu’nun Yahudilerin, Müslümanların ve Hıristiyanların birarada huzur içinde yaşayabilecekleri güvenli topraklar haline gelmesidir. Bunun için öncelikli olarak, tüm tarafların önyargılarını bir yana bırakarak olayları sağduyu ile değerlendirmeleri ve aydınlık bir gelecek için vicdan sahibi insanların ittifak etmeleri gereklidir. İşte bu nedenle bu ittifakın önemli bir tarafı olan Hıristiyan dünyasının, ateist Siyonizmi doğru tanıması ve bu din dışı ideolojiye karşı dikkatli olması büyük önem taşımaktadır.
Jabotinsky'nin görüşleri, İsrail'in kurulmasıyla birlikte Herut Partisi'nin temelini oluşturmuştur. Herut zamanla diğer bazı küçük partilerle birleşerek Likud'a dönüşmüştür. Menahem Begin, Yitzhak Şamir, Benjamin Netanyahu veya Ariel Şaron gibi İsrail'in radikal, sertlik yanlısı politikacıları Likud'un liderleridir. Bir başka deyişle, 2000'li yılların başında İsrail'in başbakanlık koltuğuna oturan ve uzlaşmaz politikalarıyla şiddeti körükleyen Ariel Şaron'un fikri kökleri, Jabotinsky'nin Sosyal Darwinizm'ine uzanmaktadır. Bu "Sosyal Darwinist Siyonizm", İsrail'in bugüne kadar işlediği insanlık suçlarının çıkış noktasıdır.
Konunun en önemli yanı ise, söz konusu ateist Siyonizm anlayışının, tamamen din dışı ve hatta din karşıtı bir ideoloji olan Sosyal Darwinizm'den kaynak bulmasına rağmen, dini bir söylem kullanmasıdır. Likud ve ondan da radikal olan İsrailli partiler; tüm Filistin topraklarını ilhak etme, Filistinlileri katliamdan geçirme veya sürgün etme ve hatta diğer Arap ülkelerinin topraklarını işgal etme gibi acımasız hedeflerini, Yahudi dininin kavramlarını kullanarak, Tevrat pasajlarından alıntılar yaparak meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.
Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Yahudilik, aynen İslam ve Hıristiyanlık gibi, İlahi bir dindir ve haksız şiddet kullanımına hiçbir şekilde izin vermez. Yahudi dini, Allah'ın Hz. Musa aracılığıyla İsrailoğulları'na indirdiği kutsal hükümlere dayalıdır ve bu hükümler —tarih içinde bazı dejenerasyonlara uğramış da olsalar— genel olarak adalet, barış ve merhameti emreder. Sosyal Darwinist bir ideoloji olan radikal, ateist Siyonizm'in, kendisine Tevrat'tan destek bulmaya çalışması, bir zamanlar Mussolini ve Franco gibi faşistlerin Katolik Kilisesi'ni kendi ideolojilerini desteklemek için kullanmaya çalışmalarına benzer bir ikiyüzlülüktür.
Bu gerçek, ilk baştan beridir ateist Siyonizmin dindar Yahudiler tarafından şiddetle eleştirilmesine yol açmıştır.
Bunlardan biri olan Lubavich hahamı Sholem Dov Ber Schneersohn, henüz İsrail'in kurulmadığı yıllarda, ateist Siyonizmin Yahudilik açısından bir sapma olduğunu şöyle açıklamıştı:
Ateist Siyonistlerin tüm yazılarından görülmektedir ki, ana amaçları ve faaliyetleri, Yahudi halkı arasında, Tevrat'ın ve Tevrat emirlerinin tek hedefinin ulusal duyguları güçlendirmek olduğu izlenimini yaratmaktır. Bu teori, kendilerini dinsiz Siyonist ideali gerçekleştirmeye adamış olan araçlar gibi gören gençlik arasında kolayca görülebilir. Kendilerini Tevrat'tan ve hükümlerinden tamamen bağımsız görmektedirler. Onlara göre ulusçuluk dinin yerini almıştır...
Ateist Siyonistler, kardeşlerimizi bağımsız bir ulus ve devlet amacına yönelik olan Siyonist tutku uğrunda etkilemek için, kaçınılmaz olarak insanları Tevrat'tan ve onun emirlerinden uzaklaştırmaya çalışacak, veya onların Tevrat'a bağlılıklarını olabildiğince zayıflatmaya çabalayacaklardır ki, Tevrat'ın yerini ulusçuluk alsın. Çünkü bilinmektedir ki, Tevrat'a bağlı olanlar, değişerek bir başka inancı benimsemeye kapalıdırlar. Şu açık bir gerçektir ki, ateist Siyonistler sadece Yahudilikten uzaklaşmakla kalmamakta, aynı zamanda, insanların kalbinden Tevrat'a ve hükümlerine yönelik manevi duygularını kasten silerek Yahudi ruhlarını tümüyle tahrip etmektedirler. (3)
Haham Schneersohn'un ateist Siyonizme yönelik eleştirileri doğru çıktı. Ateist Siyonistler, Yahudi dininin kavramlarını kullanmalarına karşın tümüyle din dışı bir proje ortaya koydular. Bugün de ateist Siyonizm, dini kavramları ulusal amaçlar için kullanmaya devam etmektedir. Bu gerçek yine pek çok dindar Yahudi tarafından da belirtilmekte ve şiddetle eleştirilmektedir.
Hıristiyan Dünyasına Düşen Sorumluluk
Ateist Siyonizmin ilk ortaya çıktığı dönemlerde bazı Batılı devletlerden aldığı destek, günümüzde büyük ölçüde devam etmektedir. Söz konusu desteğin devam etmesinde yanlış bilgilendirmenin yanı sıra, ateist Siyonizmle ortak değerlere sahip olan masonluk örgütünün büyük etkisi vardır. Ateist Siyonizm gibi din karşıtı olan masonluk, bu ideolojinin vahşetini ve zulümlerini gizlemek, ateist Siyonistleri meşru bir mücadele yürütüyorlarmış gibi göstermek için faaliyette bulunmaktadır. Ve bu faaliyetlerde de oldukça başarılıdır. Özellikle Amerika’da söz konusu faaliyetlerin etkisi yoğun olarak hissedilmektedir. Bu çalışmaların en önemli kısmını, medya aracılığı ile halkın yanlış bilgilendirilmesi ve çoğu zaman da bilgilendirilmemesi oluşturmaktadır. Halkın büyük çoğunluğu genellikle, İsrail saldırganlığına maruz kalan masum insanların başına gelenleri değil de, genellikle hep ‘dört tarafı düşmanlarla çevrili küçük bir ülke olan İsrail’in ayakta kalma mücadelesi’ni öğrenmektedir. İsrail ordusu tarafından evleri yakılıp yıkılan sivillerden, okula giderken yolda katledilen çocuklardan, hastaneye gitmesine izin verilmeyen hastalardan, işkenceye maruz kalan gençlerden çoğunlukla Batı kamuoyunun kapsamlı bir bilgisi olmaz. İsrail lobisinin ve yandaşlarının medya üzerindeki etkisi nedeniyle, halk yalnızca İsrail’in içinde bulunduğu durumdan haberdar olur. Bu bilgiler de zaten genelde gerçeği yansıtmaz.
“İsrail’in bir düşman denizinin ortasında kalan küçük bir ada olduğu” efsanesi, aslında ateist Siyonistlerin işgallerini ve kıyımlarını göz ardı ettirmekte en çok başvurdukları slogandır. Günümüzde pek çok Yahudi akademisyen de bu içi boş hikayenin yalanlarını deşifre etmekte, İsrail’in hiç de sanıldığı gibi ‘zor’ bir durumda olmadığını vurgulamaktadırlar.
Bu sahte telkinin etkisi ile başta Amerika’da olmak üzere bazı çevrelerin bilinçsizce ateist Siyonistlere sempati duyması olağan karşılanabilir. Ancak samimi Hıristiyanlara düşen söz konusu yalan propagandanın ve bazı ön kabullerin etkisinden kurtulup, konuya sağduyu ve adaletle yaklaşmalarıdır. Günümüzde ateist Siyonizmin Ortadoğu’da neden olduğu terör, hiçbir vicdan sahibi insan tarafından kabul edilebilir gibi değildir. Yaşanan acımasız savaşın asıl sorumluluğunun üstlenen ateist Siyonistlerin zulümlerine son vermeleri için, Batı içinde buldukları desteğin kesilmesi gerekmektedir. Bu gerçekleşmediği müddetçe, ateist Siyonizm işgallerine ve katliamlarına pervasızca devam edecektir. Hayatını kaybeden binlerce insanın, sakat kalan yüzlerce çocuğun, yok edilen kasabaların, köylerin sorumluluğu inancı ne olursa olsun bütün vicdan sahibi insanlar tarafından üstlenilmelidir.
Unutmamak gerekir ki, ateist Siyonistler din ahlakının gereği olan şefkat, merhamet, hoşgörü, uzlaşmacılık, anlayış gibi değerlerden tamamen uzaktırlar. Dahası Hıristiyanlara da dost olarak değil, birer "goyim" (Yahudi olmayanları ifade eden ve aşağılayıcı bir sıfat) olarak bakmaktadırlar. Hz. İsa'ya karşı olan husumetleri ortadadır. Dolayısıyla Hıristiyanların ateist Siyonizmi bir müttefik olarak görmeleri çok büyük bir yanılgı olur.
Ateist Siyonistler, bugüne kadar işgal etmiş oldukları topraklarla, yok ettikleri hayatlarla yetinmeyecek hep daha fazlasını talep edeceklerdir. Eğer Hıristiyan dünyası bugün ateist Siyonizmin vahşetine göz yumarsa, gelecekte aynı şiddetin kendilerine de yönelmeyeceğinden nasıl emin olabilirler? Ateist Siyonizmin saldırganlığı şimdi önlenemezse, ileride başedilmesi çok daha zor bir hal alabilir. Nitekim yakın geçmişte, ateist Siyonistlerin Hıristiyanların ibadethanelerine ve kutsal kabul ettikleri mekanlara düzenledikleri saldırılar, Allah'sız Siyonistlerin kuralsız ve acımasız bir savaş içinde olduklarını gösteren önemli bir örnektir. Kutsal mekanların tahrip edilmesi, din adamlarının öldürülmesi hiçbir savaşta olağan karşılanamaz.
Polonya doğumlu bir Yahudi olan ve 40 yıldan uzun bir süre İsrail'de yaşamış ve 2001 yılında hayatını kaybetmiş olan kimya profesörü Israel Shahak, Jewish History, Jewish Religion and the Weight of Three Thousand Years (Yahudi Tarihi, Yahudi Dini ve 3 Bin Yılın Ağırlığı) adlı kitabında ateist Siyonizmin tüm dünya halkları için nasıl büyük bir tehdit unsuru olduğunu şöyle dile getirmektedir:Bir Yahudi devleti olarak İsrail sadece kendisi ve komşuları için bir tehlike unsuru olarak kalmamakta, dünyadaki tüm Yahudiler, Ortadoğu'da veya diğer bölgelerdeki tüm dünya ülkeleri ve milletleri için büyük bir tehlike içermektedir. (4)
Eğer müdahale edilmezse, Allah'sız Siyonist ideoloji vahşetini mevcut sınırlar içinde tutmayacak, kutsal kabul ettikleri, Nil’den Fırat’a kadar olan sınırlar içinde tüm komşu ülkeleri bu kör kuyunun içine çekmek isteyecektir. Bölgede hakim olduktan sonraki aşama ise, tüm dünyaya hükmetmek olacaktır. Bu ise din dışı, ırkçı, Sosyal Darwinist ve saldırgan bir ideolojinin dünyaya hakim olması demektir ki, böyle bir ortamda huzurdan, güvenlikten ve barıştan söz edilemeyeceği açıktır. Dolayısıyla Hıristiyan dünyasının atesist Siyonizme karşı alacağı tavırda, bu gerçekleri göz önünde bulundurması hayati önem taşımaktadır. Samimi olarak iman eden Hıristiyanların, Hz. İsa’nın kendilerine, “Ne mutlu sulh edicilere” (Matta 5/9) sözleri ile yeryüzünde barış elçileri olmalarını emrettiğini unutmamaları gerekir. Bu durumda “yeryüzünde barışı sağlamanın” önemli bir şartı, Allah'sız, dinsiz Siyonizmin saldırganlığının durdurulmasıdır.
Dipnotlar
1- Lenni Brenner, In the Age of Dictators, http://www.marxists.de/middleast/brenner/ch02.htm#n3
2- Lenni Brenner, The Iron Wall, http://www.marxists.de/middleast/ironwall/02-ruszion.htm
3 - http://www.jewsnotzionists.org
4- Israel Shahak, Jewsih History, Jewsih Religion, Londra, Pluto Press, sf. 2