Filistin'e insani yardım götüren sivil gemilerin İsrail ordusu tarafından aşırı güç ve şiddet kullanılarak durdurulması, vicdan ve sağduyu sahibi olan tüm insanlar tarafından kınanmaktadır. Gemide hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyor, yaralı olan kardeşlerimizin bir an önce şifa bulmalarını temenni ediyoruz.
Sayın Adnan Oktar’ın 30 yılı aşkın süredir yürüttüğü fikri mücadelesinde en sık dile getirdiği konulardan biri Türk İslam Birliği’nin ivedilikle kurulması olmuştur. Sayın Adnan Oktar tüm dünyada Müslümanların akıtılan kanlarının, zulüm ve işkence görmelerinin tek sebebinin Müslümanların parçalanması olduğunu defaatle vurgulamıştır. Gazze’ye yardım götürmek üzere Türkiye’den yola çıkan Mavi Marmara gemisinin 31 Mayıs 2010 tarihinde İsrail ordusu tarafından aşırı güç ve şiddet kullanılarak durdurulması, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ancak bu katliamların, bu acıların hiçbiri yeni değildir. Son yaşanan olaylar da göstermiştir ki, İslam dünyasının birlik olmasına ve manevi bir lider önderliğinde hareket etmesine başta Müslümanların olmak üzere tüm dünyanın huzuru ve barışı için büyük bir ihtiyaç vardır.
“Ama tabii bu tip olaylar mucizedir. ‘Peş peşe önümüzdeki günlerde hep harika olaylar olacak’ dedim. Ama ‘Hamiyet-i İslamiye de feveran edecek. Yani Müslümanlara da baskılar artacak’ dedim inşaAllah. Ama inşaAllah orada (Gazze’ye giden yardım gemilerinde) öyle bir şey olmaz.”
(Sayın Adnan Oktar’ın yardım gemilerine düzenlenen saldırıdan bir gün önce 30 Mayıs 2010 tarihinde Harun Yahya TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından)
“Böyle bir cemaat-ı azime (Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in soyundan gelen büyük seyyidler cemaati) içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek (harekete geçirecek) ve uyandıracak HADİSAT-I AZİME (büyük olaylar) VÜCUDA GELİYOR (meydana geliyor). Elbette O KUVVET-İ AZİMEDEKİ (büyük kuvvetteki) BİR HAMİYET-İ ALİYE (büyük koruma hissi) FEVERAN EDECEK ve HAZRETİ MEHDİ BAŞINA GEÇİP, TARİK-I HAK (hak yola) VE HAKİKATE (gerçeğe) SEVK EDECEK.” (Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, s. 473)
“İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73) ayetiyle bildirildiği üzere Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de Müslümanların birlik olmasını emretmiştir. Müslüman alemi Kuran’da bildirilen bu emre uyup birlik olmadığı ve Türk İslam Birliği’ni oluşturmadığı sürece Mavi Marmara gemisinde yaşanan olayların ve benzeri acıların devam edeceği açıktır. (Doğrusunu Allah bilir.)
Bu acıların, bu katliamların, bu sıkıntıların, bu çilelerin hiçbiri yeni değildir. Müslümanlar, neredeyse yüzyıldır baskı altında acımasızca ezilmektedir.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz yaklaşık 60 yıldır türlü işkencelere maruz kalmakta ve akıl almaz baskılar yaşamaktadır.
Filistin’de Müslümanlar yarım asrı aşkın süredir katledilmekte, kendi topraklarında sürgün hayatı yaşamaktadırlar.
Irak’tan hemen her gün ölüm haberi gelmekte, Kerküklü kardeşlerimiz ölüm korkusuyla yaşamaktadır.
Kırım’da Müslümanlar zorluklar altında varlıklarını devam ettirmeye çalışmakta, Afganistan’da neredeyse her gün Müslüman kanı dökülmekte, Pakistan’da binlerce Müslüman kendi ülkesinde mülteci konumuna yaşamaktadırlar.
Yakın geçmişte Bosnalı Müslümanlar, tüm dünyanın gözü önünde Avrupa’nın ortasında, acımasızca soykırıma tabi tutulmuştur.
Pek çok ülkede hapishaneler, düşüncelerinden ve inançlarından dolu tutuklanmış olan Müslümanlarla doludur.
Dünyanın farklı yerlerinde Müslümanlara büyük acılar yaşatan bu fitnenin son bulması, akan kanın durması ve yalnızca Müslüman aleminde değil tüm dünyada barış ortamının sağlanması ise ancak Türk İslam Birliği’nin kurulmasıyla mümkündür.
Sayın Adnan Oktar Hem Gazze Yardım Filosunun Hem de İsrail’in Nasıl Bir Üslup Kullanması Gerektiğini Tarif Etmişti
Genellikle insanlar, iki taraf da aynı makul şeyi savunuyor. Fakat ufak bir detaydan kırıp geçiriyor millet birbirini. Mesela İsrail devleti, adamlar “orada biz rahat yaşamak istiyoruz” diyor. Yani “korkudan emin olmak istiyoruz, saldırılardan emin olmak istiyoruz, kafamız dinç, huzur içinde yaşamak istiyoruz. Filistinliler de orada yaşasınlar” diyorlar, değil mi? Ama şeytani güçler, ne Müslümanlara rahat veriyor, ne Musevilere rahat veriyor. İki tarafı da birbirine düşürmeye çalışıyorlar. Ve gereksiz bir gerilim var. İnşaAllah Mehdiyet devrinde bu ortadan kalkacak. Şimdi bu gelen gemilere bir sürpriz yapsın Musevi kardeşlerimiz. Çok güzel bir karşılık versinler, sevecen, sevgi dolu. Şeytanın ayağını, boynunu, kulağını, her tarafını bir kırsın koparsınlar ve şu konu kökten hallolsun. Çıksınlar güverteye, “Selamun Aleyküm” desinler. Ve “aleyna aleyküm selam rahmetullahi ve berekatuhu” diyeceklerdir. “Bir bakalım ne var, ne yok” diyecekler, bir baksınlar. “Tamam baktık. Hadi hep beraber gidip sevindirelim şu mübarek insanları” diyecekler, bu kadar. Yani bu kadar içinde yazar var, çizer var, 600-700 kişi var. Bu kadar insan göz göre göre, bütün dünyanın gözü önünde çok aleyhte olacağını bile bile silah götürür mü, bomba götürür mü? Götürmez belli. Ama biz Filistinlilere acıyoruz, şefkat duyuyoruz. Mısır’da da mesela bağlantıyı kestiler. Aç kalıyor çocuklar, hasta kalıyorlar. Ama İsrail devletinin de mağdur olmasını biz istemeyiz. Niye korku çeksin adamlar? Silah mı gidiyor, ne gidiyor baksınlar. Ayrıca mühimmat olmadığını gördüklerinde, içleri rahatlamış oluyor. Ama buna rağmen ayrıca bu gidecek olan malzemelerin Hamas’ın eline geçmesini istemiyorlarmış. Tamam, kabul, güzel. Halka dağıtılmasını istiyorsunuz, değil mi? Tamam, gelsin yanınıza bir memur, o insanlarla beraber veyahut kaç tane istiyorsanız hep birlikte halka dağıtıldığını görün. Veyahut canlı yayınla dağıtılsın halka. O da olur. Canlı yayın yok mu orada, zaten onların gemisinde var herhalde canlı yayın. Tamam, canlı yayın arabasını indirsinler. Canlı yayınla göstersinler halka dağıtıldığını. Dağıtılan insanları da göstersinler. (Sayın Adnan Oktar’ın 30 Mayıs 2010 tarihinde Harun Yahya TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından) |
ÇÜNKÜ;
1.5 milyar nüfusuyla birlik olan İslam alemi barış, sevgi ve güvenin tesis edilmesinde çok etkili bir güç olacaktır.
Türk İslam Birliği kurulduğunda Museviler de, Hıristiyanlar da, Müslümanlar da ve tüm insanlar da çok rahat edecektir. Bu birlik yalnızca Müslümanların değil, Musevilerin, Hıristiyanların, Budistlerin, ateistlerin ve her düşünceden tüm insanların güvencesi olacaktır.
İslam alemi Rabbimiz’in “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın…“ (Al-i İmran Suresi, 103) hükmüne itaat edip bir an önce birlik olmalı, başta Müslümanların acılarına son vermek, tüm dünyanın özlemi içinde bulunduğu barışı ve güveni tesis etmek için Türk İslam Birliği’ni oluşturmalıdır.
İçinde bulunduğumuz dönem Türk İslam aleminin manevi bir lider önderliğinde birleşmeye, bir ve bütün olarak hareket etmeye en çok ihtiyaç duyduğu dönemdir. |
2012'den sonra Müslümanlarda müthiş bir atak olacak, hamiyet-i İslamiye feveran edecektir.
Adnan Oktar’ın 26 Mayıs 2010 tarihli TV Kayseri ve Samsun Aks TV röportajından
Neden Türkiye, Türk İslam Birliği’nin Doğal Lideridir?
Türk ve İslam devletlerinin bir araya gelmesiyle tesis edilecek Türk İslam Birliği, dünya barışı ve huzuru için kurtarıcı bir güç olacaktır. Bazı kimseler bu birliğin isminin “Türk İslam Birliği” olmasından rahatsızlık duymakta, Türkiye’nin öncülüğünde bir birlik kurulmasının mümkün olmadığı iddiasını öne sürmektedirler. Oysa Türkiye’nin içinde bulunduğumuz ahir zamanda öncü bir rol üstleneceği Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından haber verilmiş bir gerçektir. Bunun yanı sıra tarihi ve siyasi koşullar da Türkiye’yi Türk İslam aleminin doğal lideri yapmaktadır. Türk İslam Birliği asla ırk üstünlüğüne dayalı bir birlik değildir. Irk üstünlüğü iddiası Kuran ahlakına aykırı olan bir tutumdur ve hiçbir samimi Müslümanın böyle bir iddiada bulunması mümkün değildir.
Allah Kuran’da üstünlüğün ancak takva ile olduğunu bildirmiştir:
“Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat Suresi, 13)
Peygamberimiz (s.a.v.) de; “Acemin Arap’a, Arap’ın Acem’e bir üstünlüğü yoktur” (İbn-i Neccar) buyurarak Müslümanların bu konuda nasıl tavır alması gerektiğini bizlere göstermiştir.
Irk üstünlüğü iddiası ile yola çıkılması durumunda, Allah’ın böyle akıl ve vicdan dışı, Kuran ahlakına ve sünnete uygun olmayan bir sisteme başarı vermeyeceği, bereket vermeyeceği açıktır. Dolayısıyla Türk İslam Birliği’nin kurulması talep edilirken de, Türk Milleti’nin üstün ahlakı, fedakarlığı, mazlumu sahiplenme duygusu, koruyuculuğu, Hamiyet-i İslamiyesi’nin güçlü olması, adaleti göz önünde bulundurulmakta, Türk Milleti’nin ahlak özelliğine dikkat çekilerek bu kutlu birliğin lideri olması gerektiği söylenmektedir.
Tüm bunların yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını taşıyan Türkiye, Türk İslam coğrafyasıyla tarihsel bir bağa sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu yana, bu geniş coğrafyada huzur ve dirlik kalmamıştır. Bu gerçek, Batılı ve Doğulu çok sayıda siyasetçi ve tarihçi tarafından da dile getirilmekte ve bölgenin Osmanlı’nın adaletini ve düzenini özlediği sık sık gündeme getirilmektedir. Türkiye bu düzeni rahatlıkla sağlayabilecek birikime ve güce sahiptir. Yetişmiş olgun kadrosu, itidalli tavrı, adil bir anlayışa sahip olması büyük bir avantajdır. Nitekim Türk İslam alemine bakıldığında böyle büyük bir sorumluluğa talip olan bir başka ülke de görülmemektedir. Türkiye’nin Türk İslam aleminin ağabeyliğinde olmasına itiraz eden bir ülke de yoktur. Kısaca Türk İslam alemi ittifakla Türkiye’nin öncülüğünü, ağabeyliğini, koruyuculuğunu kabul etmekte ve istemektedir.
Türk İslam Birliği’nin Kurulması için Çaba Harcamayan ve Bu Birliği Engellemeye Çalışan Kişiler Çok Büyük Bir Vebal Altındadırlar
Türk İslam Birliği’ni tesis etmenin aciliyeti gözler önündeyken, kendilerince bu birliğin kurulmasını imkansız görenler, bu mübarek birliğin kurulması için gayret etmeyenler, bu yolda yapılan çalışmaları desteklemeyenler çok büyük bir vebal altına girdiklerini unutmamalıdırlar. Zulme rıza göstermenin de zulüm olduğu gerçeğini göz ardı etmemelidirler. Bu büyük coğrafyada akan her damla kandan, yıkılan her evden, şehit olan her masumdan, yaralanıp sakat kalan her mazlumdan, açlık ve yokluk içinde yaşayan her insandan, Türk İslam Birliği için gayret etmeyen her Müslüman sorumludur.
Türk İslam Birliği’nin kurulması Allah’ın Kuran’da gösterdiği, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde detaylarıyla anlattığı çözümdür. Birlik olmak Kuran’a göre farz, dağılıp ayrılmak ise haramdır. Temennimiz, Allah’ın “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın…” (Al-i İmran Suresi, 103) hükmü gereği bir an önce birleşip Türk İslam Birliği’nin tesis edilmesi, bu vesileyle çekilen acıların son bulması, tüm dünyanın huzura ve güvenliğe kavuşmasıdır. Rabbimiz bir ayetinde Müslümanların bu sorumluluğunu şöyle bildirmektedir:
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına cehd etmiyorsunuz (çaba harcamıyorsunuz)?” (Nisa Suresi, 75)
Sayın ADNAN OKTAR’IN Konu İle İlgili Açıklamaları
“Allah’ın ‘Birlik Olun’ Emri Yerine Getirilmediği Sürece Hamiyet-i İslamiye’nin Feveranı Devam Edecek
Allah’ın dediğine uymazsa insanlar, Allah’ın dediğini yapmazlarsa, Allah insana rahatlık vermez. Yani bozgun olur, sürekli bozgun olur ve sürekli ezilirler. Özellikle son yüzyıldan beri Müslümanlar sürekli eziliyorlar. Çünkü paramparçalar ve parçalanmayı da çok makul görüyorlar. Hatta diyorlar “Müslümanların başına bir lider seçilecekse niye bir tane olsun ki? 5 tane, 6 tane, 7 tane de olur” diyorlar. “Bölünmekte bir mahsur yok, bölün istediğin kadar. Bölünüyorlar” diyorlar. Allah bu durumda intikam alacağını söylüyor Kuran’da. Yani Allah bela getireceğini söylüyor. Dert getireceğini söylüyor. Bereketsizlik, uğursuzluk meydana getireceğini söylüyor. Ve dediğini de yapar Allah. Kardeşim Müslümanların birliği farz. Bediüzzaman bak, “en büyük farzdır,” diyor “ittihad-ı İslam.” Adamı ilgilendirmiyor, “bu değil çözüm” diyor. Yani “başka türlü çözümler biz biliyoruz” diyor. “Başka türlü halletme yöntemleri biliyoruz biz, Kuran’ın anlattığı bizi ilgilendirmiyor” diyor. “Biz başka, bir şeyler bulduk kendi kafamızdan” diyorlar. Allah da o kendi buldukları sistemde boğar.
Mehdi (a.s.)’dan bahsediyoruz, “Mehdi (a.s.) ne ki, var mı öyle bir şey?” diyorlar. “Müslümanların bir lideri olması gerekir” diyoruz, “o niye ki?” diyor. “Müslümanların birleşmesi farzdır” diyoruz. “Nereden çıkarttın sen onu” diyor. O zaman bela geldiğinde de senin de belanın nereden geldiğini öğrenmen lazım, Biz biliyoruz nereden geldiğini ve Allah’tan geldiğini biliyoruz. Böyle bir sistem olmaz. Ama Allah, “Müslümanlar o devirde çok eza görecekler” diyor, bölündükleri için, parçalandıkları için. Yani Allah “Ben intikam alacağım” diyor ve “o intikamın sonucunda onlar doğru yola gelecekler, hidayet bulacaklar, ıslah olacaklar” diyor Allah. Uyuyan insanları, mesela çok yoğun uyuyorsa silkelersin zorla artık, ayağa kaldırıyorsun. Allah’ın işte insanları böyle hep uyandırmada kullandığı yöntemler vardır. Bu Allah’ın kullandığı yöntemlerden bir tanesidir. İsrail Devleti vurmuyor, Allah vuruyor. İsrail Devleti’ni Allah sebep ediyor. Ve yine vurur, yine vurur Allah söyleyeyim. (Sayın Adnan Oktar’ın 31 Mayıs 2010 tarihinde Adıyaman Asu TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından)
“‘Kahrolsun’ Demekle Akan Kan Durmaz”
Toplandığınızda dedim, bir araya geldiğinizde “Yarabbi bize Türk İslam Birliği’ni nasip et.” diye dua edin. Bir kere söyleyin, pankart açın, bir şey yazın, bir kartona da olabilir yazın. Bunu söyleyin yani sanki en yasak kelimeymiş gibi, her şeyi söylüyorlar aşağı yukarı, bunu söylemiyorlar. “Kahrolsun şu devlet, Kahrolsun bu” işte hepsini söylüyor, tamamını söylüyor. Kardeşim peki Türk İslam Birliği olsun, Allah Müslümanları birleştirsin, İttihad-ı İslam olsun, yani bunun mahsuru nedir? Diliniz mi kopar bunu söyleseniz, ne olur yani? Ben belirli şahısları kastediyorum tabii, söyleyenleri, gönlünde böyle bir güzellik yatanları tenzih ederim, onlara sevgim, saygım büyük. Onlara da acıyorum yani, söylemeyenlere de acıyorum. “Bu nereden geldi?” denmez o zaman. Kardeşim “kahrolsun” demeyle olmaz, bu komünist sloganları bunlar, komünistler yapar bunu. Komünist aklıyla, komünist yöntemleriyle bir yere varılmaz. Biz komünist değiliz, Müslümanız ve Kuran’a göre hareket ediyoruz. Sen niye Ho Chi Minh’in yöntemlerini, niye Stalin’in yöntemlerini, niye Lenin’in yöntemlerini kullanmaya kalkıyorsun. Bizim kitabımız ne diyorsa, Resulullah (s.a.v.)’in sünneti neyse, onu uygulasana, değil mi? Haşa Kuran’ı beğenmiyor, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetini de beğenmiyor.” (Sayın Adnan Oktar’ın 31 Mayıs 2010 tarihinde Adıyaman Asu TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından)
“‘Kahrolsun İsrail’ Denmesi İslam Ahlakına Uygun Bir Üslup Değildir”
• Güzel günlerin arifesindeyiz. Hürriyet, sevgi, barış, kardeşlik, adaletin en mükemmeli, soyluluk, samimiyet, sanat, bilim, demokrasi en mükemmel şekliyle. Diyecekler “Muhteşem. Kardeşim biz bilseydik bir saniye beklemezdik, Allah kahretsin şeytanı” diyecekler. “İsrail kahrolsun” demesinler, “şeytan kahrolsun, deccal kahrolsun” desinler, “kör deccal kahrolsun” desinler. Deccalin mana gözü kör, Darwinizm’dir, materyalizmdir. O anlamda söylüyorum. Mana gözü kör deccali kastederek “kör deccal kahrolsun” desinler. Yazsınlar yahut “deccal kahrolsun” desinler, “tuğyan, delalet kahrolsun” desinler, “delalet kahrolsun”,” tuğyan kahrolsun”, “küfür, zulüm kahrolsun” ama İsrail, Peygamber ismidir. İsrail de bizim bir Peygamberimiz’dir. Olmaz, orada bir yanlışlık var, bir hata var; bunu mutlaka kardeşlerimiz düzeltsinler. Ve “Ya Rabbi bizi birleştir, İslam Birliği istiyoruz” desinler. “Ya Rabbi bizi birleştir”, “Müslümanlar kardeştir” mesela bunu desinler; “Müslümanlar kardeştir”, “İslam birliktir”, “Müslümanlar birleşsin”, “Türk-İslam Birliği olsun”. Çok güzel sözler varken, bunları yazmak varken, bunları konuşmak varken gece gündüz “kahrolsun İsrail” denmez. “Kahrolsun Siyonist rejim” de, “kahrolsun ateist Siyonist rejim” de. Halkın ne suçu var? İsrail dedin mi oradaki Müslümanları da içine kapsıyor, Peygambere söylüyorsun bir kere, Peygamber ismiyle söylüyorsun ve hepsini kapsayan bir ifade oluyor. İçinde Müslümanlar da var, çok fazla Müslüman var. (Sayın Adnan Oktar’ın 8 Haziran 2010 tarihinde canlı olarak yayınlanan Güneydoğu Olay TV röportajından)
ALTUĞ BERKER: Şeytandan Allah’a sığınırım.“İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar.” (Meryem Suresi, 58)
ADNAN OKTAR: İşte bak “doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizden”, demek ki Hak Peygamber ismi olarak geçiyor, değil mi? “Doğru yola eriştirmek” Müslümanlık demektir. Müslümandan bahsediyor, İsrail Müslüman. Peygamber olduğu anlaşılıyor, Yakup Peygamberin diğer ismi. (Sayın Adnan Oktar’ın 7 Haziran 2010 tarihinde canlı olarak yayınlanan Adıyaman Asu TV röportajından)
“Ateist Sistemler Güçten Anlarlar”
İsrail devleti, kendileri dışında hiçkimseyi masum görmez. Öyle bir konu yoktur. Yani bir tek kendini masum görür. Ve bir tek kendini haklı görür. Öyle bir konu yok. Bakın bana bunu defalarca söyletiyorlar. Böyle sistemler güçten anlarlar, güç. Yani bakın haklı olan değil, güçlü olan onların açısından saygındır. Sen otuz milyon kişilik İslam ordusunu kurduysan, Türk İslam Birliği ile bütün Türk devletlerini birleştirip, İslam ülkelerini birleştirdiysen, başına da bir kişi koyduysan, o kişi der ki; “Canım ciğerim kardeşlerim, muhterem Musevi kardeşlerimiz, yönetime saygım sevgim var. Biz burada Allah rızası için dağıtım yapacağız. Güzelce dağıtım yapacağız. Bize güvenin,” der. Zaten öyle bir devlete onlar güvenir, öyle bir konu olmaz. Adaletine de güvenir, aklına da güvenir, gücüne de güvenir, saygı da duyar, bir şey diyemez. Ama böyle yapılanmalarda, mutlaka böyle karşılık verecektir. (Sayın Adnan Oktar’ın 31 Mayıs 2010 tarihinde Adıyaman Asu TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından)
“Allah ‘Cebbar’ (Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan) İsmiyle Hz. Mehdi (a.s.)’ı Türk İslam Birliği’nin Başına Geçirecektir”
Allah Mehdi (a.s.)’ı mecburi bir ihtiyaç olarak insanlara gösteriyor ve yine gösterecektir. Ben defalarca söyledim bak, “Allah zorla, “Cebbar” ismiyle Mehdi (a.s.)’ı başa geçirecek “dedim. Mehdi (a.s.)’dan başka bir çözümü olmadığını göreceklerdir. Ben demedim mi “önümüzdeki günlerde olağanüstü olaylar olacak” diye? “Büyük olaylar olacak” demedim mi? Dedim. “Hamiyet-i İslamiye feveran edecek “demedim mi? Daha dün dedim ayrıca, operasyondan önce de dedim. Bak, “Bediüzzaman Hamiyet-i İslamiye feveran edecek dedi” dedim. “Ama inşaAllah bir şey olmaz” dedim. Ama “Hamiyet-i İslamiye feveran edecek” sözünü de kullandım. Bu feveran nedir? Hamiyet-i İslamiye’dir. Allah uyuyan Müslümanları böyle uyandırıyor, uyurlar yoksa. Yani bu olaylar olmadıktan sonra uyur. Nargile içer, kadın oynatıyor adam, içkisini içiyor, işine gücüne bakıyorlardı. Saddam devrinde de öyleydi. Anormal rahatlardı. Amerika işgal ettikten sonra, maşaAllah evliya gibi oldular, bayağı düzeldiler. Yani Allah ıslah etmeyi bilir. Islah ediyor Allah. Israrla diretiyorlar Türk İslam Birliği’ne karşı, Allah da zorla Cebbar ismiyle Türk İslam Birliği’ni mecbur ediyor. Bununla kalmayacak söyleyeyim, yani acayip canlarını yakacaklar, acayip. Yani Allah canlarını yakar. Ya bunu kabul edecekler, Türk İslam Birliği’ni kabul edecekler, ya canları yanacak, başka yolu yok.” (Sayın Adnan Oktar’ın 31 Mayıs 2010 tarihinde Adıyaman Asu TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından)
“İslam Aleminin Tümü Türk İslam Birliği için Dua Etse, Allah’ın İzniyle Birlik Hemen Kurulur”
Kardeşim bak diyorum ki, sırf “Türk İslam Birliği oluşsun” deseniz, tamamı dese İslam aleminin, haftasına kalmaz Türk İslam Birliği olur. Yani manevi bir olay bu. Kardeşim ben şimdi mesela “kardeşimsin” dedim mi, kardeşim olursun, bu kadar basit. Sen de kabul edersen kardeşim olduğunu, olur değil mi? Yani iki tarafın kabulüne bağlı değil mi bu? Mesela bir ortaklık oluyor, şirket ortaklığı, adamlar karşılıklı kabul ediyorlar, anlaşma imzalıyorlar, oluyor. Holding kuruyorsun karşılıklı bir imza atıyorsun oluyor değil mi? Hiç alakası olmayan adamlar, biri Şam’dan geliyor, biri Garp’tan geliyor, biri Cenup’tan geliyor, Amerikalı oluyor ortakları değil mi? Adamlar “arkadaşlar, gelin imza atalım” diyor, adamlar birbirini kutluyor sarılıyorlar, can ciğer kuzu sarması ortak oluyorlar ve her şeyi beraber yönetiyorlar. Peki İslam alemi bunu yapamayacak durumda mı yani? Bir araya gelecekler kardeşim. İttifak edecekler, diyecekler ki, “arkadaşlar biz bir danışma grubu oluşturacağız, alimlerden, büyük müceddidlerden, müçtehidlerden ve başına da bir Müslümanı getireceğiz. Allah’ı Kuran’ı çok seven, herkesin güvendiği sevdiği bir insanı getireceğiz ve Türk İslam Birliğini oluşturacağız” diyecekler. Bundan sonra sana İsrail devleti ne desin, Almanya ne desin, Amerika ne desin, Rusya ne desin yani? (Sayın Adnan Oktar’ın 31 Mayıs 2010 tarihinde Adıyaman Asu TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından)
Türk İslam Birliği Kurulduğunda Bu Tür Olayların Yaşanması Mümkün Değildir
Şimdi 100 kiloluk bir yük var, diyelim. Bir kişi gelip onu tutup kaldırmaya kalkarsa beli kırılır, kopar belinin kasları falan, değil mi? İki kişi de kaldıramaz, üç kişi de kaldıramaz değil mi? 100 kiloyu en az 10 kişi kaldırabilir yani sağlıklı kaldırmak için. 10 tane Müslüman ülke olduğunu düşünelim, 10’u birden havada uçururlar böyle. Herkes elini vicdanına koysun, aklını başına alsın birçok insan. Kardeşim Türk İslam Birliği olsa, böyle bir olay nasıl olsun? Bana bir kişi desin ki, ‘bu olur’ desin. Gelip karşıma bana anlatsın. ‘Arkadaş bu tip ve bunun benzeri olaylar rahat rahat olur’ desin. PKK gelecek, İskenderun’u vuracak, askerleri şehit edecek, bu tip olaylar olacak. Kardeşim olmaz, hiç olmaz. (Sayın Adnan Oktar’ın 31 Mayıs 2010 tarihinde Adıyaman Asu TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından)
“Hz. Mehdi (a.s.) Yapılan Baskılar Sonucunda Tüm İslam Aleminin Manevi Liderliğini Kabul Edecektir”
Bakın, “sel gibi Müslüman kanı akıyor, muazzam bir cefa ve azap var” diyorlar. Mehdi (a.s.), Mehdiliği kabul etmediği için, “Ben haşa öyle bir şey, yani birçok layık insan var, ben Allah’ın gariban bir kuluyum. Ben böyle bir görevi almam” diyor. “Çok ağır bir sorumluluktur bu” diyor. “Eğer almazsan, bütün bu insanların kanı senin boynuna olsun”, diyorlar. Yani çok ağır bir sorumluluk altına sokuyorlar. Hatta daha da baskı yapıyorlar, “eğer kabul etmezsen seni öldürürüz” diyorlar. “Çünkü Müslümanlığa çok büyük zarar gelecek diyorlar”. “İslam’a çok büyük zarar gelir” diyor. “Yetenekli olduğun halde, gücün olduğu halde, başka da bir insan biz bulamadık, yok” diyorlar. “Var olduğun halde sen bunu bize diretirsen öldürürüz, kabul edeceksin” diyorlar. Çünkü böyle bir sorumluluğu insanın kendinden istemesi durumunda, bir Müslüman en ufak bir hata yaptığında ona karşı, günahı üzerine alır. Bir Müslüman mesela kazara bir yerde bir şey olsa, günahı senin üzerine olur. Hepsi onun üzerine olur. Beceriksizlik, bir afat veya açlık, bir susuzluk, hepsi imamın üzerine olur. Ağır bir sorumluluk olduğu için, mutlaka zoraki kabul edilmesi gerekir. Böyle bir dua sorumluluk ki, Cenab-ı Allah’a karşı bir açıklaması olsun değil mi? “Yarabbi ben bir hiçim, ben zavallı bir kulunum, Müslümanlar beni icbar ettiler, söylediler, zorladılar. Başka da bir yol olmadığını söylediler, başka da bir kişi olmadığını söylediler. Ben de vicdanıma danıştım, Allah rızası için, senin rızan için, bu ağır yükümlülüğü aldım” diyecek. Konu budur inşaAllah. (Sayın Adnan Oktar’ın 31 Mayıs 2010 tarihinde Adıyaman Asu TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından)
Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi (a.s.) Çıkmadan Önce Hamiyet-i İslamiye’nin Feveran Edeceğini Haber Vermiştir “Böyle bir cemaat-i azîme (Peygamber Efendimiz (sav)’in soyundan gelen büyük seyyitler cemaati) içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek (coşacak) ve uyandıracak hâdisat-ı azîme (büyük olaylar) vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki (büyük kuvvetteki) BİR HAMİYET-İ ALİYE (büyük koruma hırsı) FEVERAN EDECEK ve HAZRET-İ MEHDİ (A.S.) BAŞINA GEÇİP, TARİK-I HAK (hak yola) ve HAKİKATE (gerçeğe) SEVK EDECEK...” (Mektubat, s. 473) Bediüzzaman “HAMİYET-İ İSLAMİYE FEVERAN EDECEK” sözleriyle, Hz. Mehdi (a.s.)’ın ortaya çıktığı ve fikri mücadelesine başladığı dönemde, Müslümanları coşturacak, imanlarını ve İslam’ı koruma hırslarını artıracak, şevklerini ve İslam ahlakı adına mücadele etme azimlerini harekete geçirecek büyük olayların meydana geleceğini bildirmiştir. Ancak İslam’a, Müslümanlara ve Mehdi cemaatine karşı yürütülen mücadele ve uygulanan baskı politikası sonucunda oluşturulan zorlu ortamlar, iman etmeyenlerin amaçladıklarının tam tersine, Müslümanların Hz. Mehdi (a.s.)’a ve birbirlerine olan bağlılıklarını daha da artıracaktır. Kuran ahlakı adına daha da şevkli bir mücadele içerisine girmelerini sağlayacaktır. İman etmeyenlerin, sözde Müslüman dünyasında bozgunculuk çıkarmak, Hz. Mehdi (a.s.) cemaatini dağıtmak, İslamiyet’in yeryüzünde yayılmasını engellemek için verecekleri bu mücadele, Hz. Mehdi (a.s.)’ın talebelerinin ve tüm Müslümanların “hamiyet-i İslamiye” duygularının en yüksek seviyeye ulaşmasına vesile olacaktır. Bediüzzaman Said Nursi, bu şekilde İslam ahlakını koruma gayretinin artması sonucunda da, Hz. Mehdi (a.s.)’ın manevi olarak başa geçmesi ile birlikte, tüm dünyada İslam ahlakının hakim olacağını, Hz. Mehdi (a.s.)’ın insanları hak yola ve gerçeğe yönelteceğini bildirmiştir. |