Ayette, müminin sakınması gereken üç önemli tavırdan söz edilmektedir; zanda bulunmamak, gıybet yani dedikodu yapmamak ve tecessüs etmemek, yani gizli yönleri araştırmamak... Bunlar aynı zamanda birbirleriyle bağlantılı davranışlardır. Çünkü gıybet eden, yani bir mümini arkasından çekiştiren kişi, zaten onun hakkında birtakım kötü zanlar da besliyor demektir. Aynı şekilde tecessüs eden bir kişi de çeşitli zanlar üzerine böyle bir davranışta bulunmaktadır. Ayette yasaklanan bu konuların her biri, Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda görülen kötü ahlak özellikleridir ve ortak özellikleri; müminleri inciten, müminler arasındaki tesanüd ve dayanışmayı zedeleyen, sevgi, şefkat ve merhameti azaltan davranışlar olmasıdır. Yüce Allah Kuran'da müminleri bu davranışlardan kesin olarak men etmiştir.
Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda gayet doğal karşılanan bu alışkanlıkların aslında ne kadar rahatsızlık veren hareketler olduğu ayetteki gıybetle ilgili benzetmeden de anlaşılabilir. Sonsuz hikmet sahibi olan Allah, gıybeti kardeşinin etini yemeye benzetmiş ve bunun ne kadar tiksindirici olduğunu bildirmiştir.
Ayette geçen kusurlar içinde dikkat edilmesi gereken bir diğer tavır da ‘zanda bulunmamak’tır. Zan, kalpte beliren ve açığa vurulmadıkça müminin yalnız kendisinin tespit edip önlem alabileceği bir olaydır. Bu nedenle müminlerin son derece titiz olması gereken bir durumdur. Eğer mümin gereken titizliği göstermeyip, gaflete dalarsa, kendi kendine düşünürken ayette günah sayılan birçok kötü zanda bulunabilir. Dolayısıyla müminin yalnızca tavırlarında değil, niyetinde, duygu ve düşüncelerinde de hep salih olmaya özen göstermesi gerekmektedir. Müminin diğer iman eden kardeşleri hakkındaki düşünceleri hep güzel zan çizgisi içinde olmalıdır. Bu da müminlerin birbirleri hakkında her zaman olumlu düşünmeleri anlamına gelir. Böylece iman edenlerin tesanüdünü engelleyebilecek faaliyetlere karşı da çok güçlü bir manevi engel sağlanmış olur.