Bir gazete veya derginin bilim sayfalarında göz gezdirildiğinde, çeşitli araştırmaları haber veren başlıklar göze çarpar.
Bir gazete veya derginin bilim sayfalarında göz gezdirildiğinde, çeşitli araştırmaları haber veren başlıklar göze çarpar. Okuyucular bunların bilim adamlarının derin ve kapsamlı araştırmalar sonucunda elde ettikleri verilerin, objektif bir özeti olarak algılama eğilimindedirler. Çoğu insan, özellikle evrim ile ilgili verilen bu haber başlıklarını, sürdürülen çalışmaların ortaya koyduğu gerçek bilimsel "sonuç"lar zanneder. Halbuki evrime sözde delil sunan manşetlerin asıl kaynağı, bilimsel sonuçlar değil yalnızca hayal gücüdür. Darwinist araştırmacıların, türlerin kökeniyle ilgili sözde bulguları en baştan bir dogma olarak benimsenmiş varsayımları içermekte ve Darwinst yazarın hayal gücünü yansıtmaktadır.
İnsanın kökeniyle ilgili evrimsel iddiaları gündeme getiren çalışmalar, gerçekte bilim adamlarının objektif incelemeler sonucunda elde ettikleri gerçekleri değil, araştırmalarının en başında benimsemiş oldukları ve verilere dayattıkları bakış açısını yansıtır. Haftalık olarak yayımlanan bilimsel çalışmalarda evrim teorisiyle ilgili olarak gündeme gelen sözde sonuçlar, evrimci bilim adamlarınn insanın tarihiyle ilgili olarak benimsediği bilim dışı masallardan başka birşeyi yansıtmamaktadır.
Science Daily haber servisince bildiririlen bir çalışmaya bakıldığında tam olarak bu durum göze çarpmaktadır. "Early Apes Walked Upright 15 Million Years Earlier Than Previously Thought, Evolutionary Biologist Argues (Evrim Biyoloğu, Erken Maymunların Önceden Zannedilenden 15 Milyon Yıl Daha Önce Dik Yürüdüklerini İddia Ediyor)" başlıklı ve 10 Ekim 2007 tarihli haberde, evrimci bir bilim adamının spekülasyonları, bilimsel olarak çok muteber bulgularmışçasına bir anlatımla sunulmaktadır.
Habere konu olan çalışma, evrim masalının insanın kökeniyle ilgili olan bölümünü kapsamaktadır. Harvard Üniversitesi"nin karşılaştırmalı zooloji Müzesi ve Cedars Sinai Omurga Rahatsızlıkları Enstitüsü bünyesinde çalışan Dr. Aaron Filler, omurga anatomisi üzerinde bir uzmandır ve soyu tükenmiş bir maymun olan Morotopithecus fosilinin omurga anatomisiyle insanınki arasında kurduğu bir benzerlikten yola çıkarak yeni bir evrim hikayesi kurgulamaktadır. Filler, 21 milyon yıl önce yaşamış bu maymunun omurunun insanın omuruna benzediğini, buna karşın şempanze ve goril gibi günümüz iri maymunlarının omurga anatomisinin insanınkinden farklı olduğunu tespitini yapmaktadır. Bu tespitlerini, evrim teorisinin dört ayaklıdan iki ayaklı yürüyüş şekline doğru anatomisi sözde evrimleşen maymun adamın hikayesi çerçevesinde yapmakta, Morotopithecus"u insanın sözde evrimsel atası olarak ilan etmektedir. Bel omurlarında bulunan ve maymun ve insanda kasların tutunmasını sağlayan bir kemik uzantı, bulunduğu taraf itibariyle bu iki canlıda farklılık göstermektedir (Bkz. Yandaki resmin alt tarafı. Homo sapiens yazılı resim kemiğin insandaki versiyonunu, Monkey yazılı resim ise maymundaki versiyonunu göstermektedir)
Morotopithecus fosilini bu ikisiyle kıyasladığında maymunlardan çok insanınkine benzer bir yapıda olduğunu gören Filler, tamamen hayalgücüne dayalı evrim masallarına bir yenisini eklemektedir.
Bilindiği gibi evrimcilerin klasik masalına göre insan, dört ayak üzerinde yürüyen maymunların zaman içinde doğrulmasıyla bugünkü dik yürüyüş şeklini kazanmış olmalıdır. İnsanın yaşayan sözde en yakın akrabaları şempanze ve goril dört ayak üzerinde yürüyen canlılardır ve insan soyunun bu canlıların soyundan 7-10 milyon yıl önce ayrılmış olduğu varsayılmaktadır.
Filler ise Morotopithecus fosilinin çok daha eski yaşını göz önünde bulundurarak alternatif bir masal üretmektedir. Buna göre Morotopithecus ile temsil edilen iri maymunların günümüzden 21 milyon yıl kadar önce dik yürümeye başladıklarını, sonraki birkaç milyon yıl içinde goril ve şempanze soylarında maymunların dört ayaklı yürüyüş şekline doğru evrimleştiklerini, insanda ise bu yürüyüş özelliğinin korunduğunu iddia etmektedir.
Bir diğer deyişle, birçok evrimci insanın yürüyüş şeklini primatlar içinde özgün bir sözde evrim şekli olarak hayal ettiği halde Filler insanın aslında çok eskiden yaşamış maymunlar gibi dik yürüdüğünü, goril ve şempanzenin yürüyüş şeklinin maymunlar için sıradışı kabul edilmesi gerektiğini iddia etmektedir.
Bu senaryonun bilimsel olarak herhangi somut bir dayanağı bulunmadığı açıktır. Filler, Morotopithecus ile insanın bel omurlarındaki bir benzerliğe bakarak Morotopithecus"un insan gibi yürüdüğünü iddia etmektedir. Ancak evrimle ilgili iddiaları bir masal olmaktan öteye geçmemektedir. Çünkü iki canlının omurları arasındaki benzerlik; bir maymunun giderek beyninin büyüdüğü, çenesinin küçüldüğü, öne çıkık yüzünün geriye çekildiği, tüylerinin döküldüğü, ağaçlara uyumlu ve kıvrımlı parmak ve el-ayak yapısının kaybedildiğini gösteren bir bulgu asla olamaz. Bir maymunun; hayvanlar aleminde eşi bulunmayan bir konuşma-dil yeteneğine ve akla sahip olan, bilgi üreten ve onu gelecek nesillere aktaran, evreni ve kendisini anlamak için bilimsel araştırmalar yapan, üniversiteler, hastaneler, kütüphaneler, devletler kuran, uzaya mekik gönderen bir insana dönüştüğü, üstelik tüm bunların tesadüfen gerçekleşen genetik değişimler sonucu olduğunu öne süren bu hikaye, Filler"ın araştırmasından da herhangi bir başka evrimcinin çalışmasından da bilimsel dayanak almamaktadır. Bu, bilimsel kanıtlardan doğan tutarlı bir teori değil, köhne bir felsefe olan materyalizmin varoluş senaryosu olarak savunulan bir hikayedir.
Evrimci propaganda, her ne kadar aksi izlenim vermeye çalışsa da, gerçekte dik yürüyüşün evrimi senaryosunun hiçbir bilimsel dayanağı bulunmamaktadır. Paris Üniversitesi profesörlerinden matematikçi ve doktor Marcel-Paul Schützenberger, iki ayaklılık da dahil olmak üzere insan ve şempanze arasındaki farklılıkların evrimle açıklanamadığını şu sözlerle itiraf etmiştir:
"Kademeli gelişimciler ve sıçramalı evrimi savunanlar, insanı [sözde evrimle] gelişmiş primatlardan ayıran şu birkaç biyolojik sistemin bir ölçüde eş zamanlı şekilde ortaya çıkışını açıklamada tamamen yetersizdirler: Leğen kemiğinin değişiminin eşlik ettiği iki ayaklılık ve şüphesiz beyincik, parmak uçları özellikle hassas bir dokunma duyusu veren, çok daha becerikli eller; fonasyona (ses çıkarmaya) izin veren yutaktaki değişimler; merkezi sinir sisteminin özellikle temporal lobu seviyesinde, özellikle lisanı tanımaya izin veren değişimler. Embriyo oluşumu açısından bu anatomik sistemler birbirlerinden tamamen farklıdırlar"[i] Filler"ın iki ayaklılıkla ilgili senaryosu, yukarıda bilimsel dayanaksızlığı gösterilen klasik senaryodan (dört ayaklıdan iki ayaklıya geçiş senaryosundan) çok daha bilim dışıdır. Filler"ın hayali senaryosuna göre, insanın omurga yapısındaki özellik, embriyolojik gelişimi düzenleyen Pax genlerinden birinde meydana gelen mutasyon sonucu ortaya çıkmış olmalıdır. Buna göre dört ayak üzerinde yürüyen maymunların yavrularından bir tanesi, bedeninde meydana gelen mutasyondan ötürü insandaki gibi omur yapısına sahip olmuş olmalı ve dik yürümek kendisine daha rahat geldiği için -kardeşleri dört ayak üzerinde yürüdüğü halde- yaşamına iki ayak üzerinde yürüyerek devam etmeye karar vermelidir (!). Filler"ın hayali senaryosuna göre insanın bu sözde evrimsel atası olan hayali varlık, Moropithecus gibi erken bir maymun olmalıdır.
Filler"ın böyle bir senaryoyu öne sürmesi, evrim teorisinin, omurga yapısı hakkında uzman olan bir araştırmacıyı dahi bilim dışı senaryolara mahkum eden akıl dışı bir inanç olduğunu göstermektedir. İnsan ve maymun yürüyüş şekli açısından apayrı canlılardır ve bu farklılık, sadece omur yapısındaki farklılıktan kaynaklanmamaktadır. Diz eklemlerinin yapısından kol-bacak oranına, belin kavisli yapısı ve uzunluğundan leğen kemiğinin anatomisine, bacakların leğen kemiğine bağlandığı açıdan kemiklerin kaslara sağladığı tutunma yüzeyine kadar birçok faktör insanın iki ayak üzerinde yürümesini sağlamaktadır. Bu farklılıklar tahsis edilmediği sürece insanın hayali atası dik yürüyüşle dört ayak üzerinde yürüyüş arasında karma bir yürüyüşe zorlanacaktır ki, böyle bir karma yürüyüş tarzı fizyolojik bir imkansızlıktır. Karma yürüyüşün evrimcilere getirdiği açmaz, İngiliz paleoantropolog Robin Crompton"ın, 1996 yılında bilgisayar yardımıyla yaptığı araştırmalarla açıkça gösterilmiştir. Crompton, yaptığı kapsamlı incelemelerde bu çeşit bir bir canlının ya tam dik, ya da tam dört ayağı üzerinde yürüyebileceğini göstermiştir.[ii] Dolayısıyla Filler"ın, iki ayaklılığı bir doğum anormalliği olarak gösteren hayali senaryosunda iki ayak için gerekli anatomik kriterlere mükemmel olarak sahip olan hayali bir yavru, dört ayaklı yürüyüş şekline mükemmel uyumlu bir anneden doğmuş olmalıdır ki, böylesine kapsamlı fizyolojik değişikliklerin çok sayıda ve aynı anda mükemmel bir şekilde gerçekleşmiş olması tümüyle olasılık dışıdır. Canılılık, içiçe entegre olmuş çok sayıda alt sistemden meydana gelir. Böyle sistemlerde yapılacak çok sayıda ve rastlantısal değişiklik, açıktır ki, o sistemi bir başka mükemmel sisteme dönüştürmez veya geliştirmez. Aksine, o sistemi tahribata uğratır. Uçmakta olan bir jet uçağının elektronik uçuş ünitelerinde aynı anda kısa devre meydana gelse, o uçak daha iyi bir uçağa dönüşmez, yere çakılır. Benzer şekilde, iki ayak üzerinde yürümeye mükemmel uyumlu hayali bir yavru maymunsunun, dört ayak üzerinde yürüyen bir maymun anneden doğması, hele hele hayatta kalıp kendisi gibi tesadüfi şekilde dik yürümeye uyum sağlamış bir eş bulması ve onunla eşleşip sağlıklı yavrulara sahip olması tam anlamıyla bir imkansızlıklar ve mantıksızlıklar zinciridir!
Kısacası, Science Daily"de gündeme gelen bu senaryo, evrimcilerin bilime empoze ettikleri körü körüne bakış açısının sonucudur ve hiçbir bilimsel kanıta dayanmamaktadır. Science Daily"ye, tümüyle akıl dışı olan bu bilim dışı senaryoları Darwinizm uğruna sahiplenmekten vazgeçmesini, iki ve dört ayak üzerinde kusursuz olarak yürüyen canlıların, kusursuz olarak Yüce Allah"ın yaratmasıyla ortaya çıktıklarını kabullenmesini tavsiye ediyoruz.
[i]Schutzenberger M-P., in "The Miracles of Darwinism: Marcel-Paul Schutzenberger ile Ropörtaj" Origins & Design , Vol. 17, No. 2, Bahar 1996, s.10-15. [ii]Ruth Henke, "Aufrecht aus den Baumen", Focus, cilt 39, 1996, s. 178