Cahiliye toplumu, çalışan kesimin büyük bir bölümünü esnaf adı altında sınıflandırır. Mağaza sahiplerinden küçük tüccarlara, tezgahtarlardan sokak satıcılarına kadar pek çok meslek esnaf tanımına dahildir. "Esnaf" adı verilen bu iş gruplarının biraraya geldiği özel semtler vardır. Bu kalabalık merkezlerde karşılaşılan insanların çoğunda ortak bir kültürün hakim olduğunu görmek mümkündür.
Pek çok karakterde olduğu gibi cahiliyenin esnaf karakterine yön veren en önemli etken de yine maddi değerlerdir. Daha çok toplumun orta halli kesiminden gelen bu insanlar para kazanmak için her türlü şekle girebilen bir karakter geliştirmişlerdir. Diğer mesleklerin pek çoğunun aksine bu mesleğin insanları, zorunlu olarak gururdan uzaktırlar. Çünkü herşeyden önce onların toplumda meslekleri ile kazanılmış saygın ve itibarlı bir yerleri yoktur. Esnaf olmak için okul bitirmiş olmak ya da üstün vasıflar göstermek gerekmemektedir. Onların toplumda yer edinebilmeleri ve saygın bir sıfat kazanabilmeleri ise ancak zengin olmalarıyla mümkün olur. Çünkü cahiliye toplumunda kişinin ahlakından, mesleğinden ya da kariyerinden önce gelen en önemli kriter zenginliğidir. Maddi bir güç söz konusu olduğunda kişinin ne cehaleti, ne görgüsüzlüğü, ne de dış görünümü sorun oluşturur. Maddi güç, her zaman, her türlü imkanın kapısını açabilir.
İşte toplumun değer verdiği kültür ya da tahsil gibi konularda eksikleri olan bu çevredeki insanların çoğu, açıklarını kapatmak için iyi para kazanmanın yollarını ararlar. Ancak tüm dünyaları da bundan ibaret hale gelir. Çoğunun büyük idealleri olan, insani yönü güçlü bir birey olmak gibi bir hedefi yoktur; en büyük amaçları zengin olup dünyaya yönelik çıkarlar elde etmektir. Bu nedenle de çoğunlukla menfaatçi bir karakter geliştirirler. İnsanlardan ne kadar çıkar elde ederlerse kendilerini o kadar kurnaz görürler.
Bu hırsın bir sonucu olarak kimi insanlarca dolandırıcılık, sahtekarlık bu mesleğin doğal yönlerinden biri olarak görülür. Elbette bu kesim içerisinde İslam ahlakını benimseyen, Kuran ahlakına uygun davranan ve her zaman dürüst olan insanlar da vardır. Bu mesleği uygulayan insanların mutlaka dürüstlükten taviz vermeleri gerekmemektedir. Burada söz edilen dolandırıcılık, sahtekarlık din ahlakından uzak cahiliye sisteminin sonuçlarıdır. Söz gelimi cahiliye toplumunda ticaretle uğraşan kişilerin bir kısmı ellerindeki hasarlı eşyaları hiç tereddüt etmeden sağlammış gibi satabilirler. Bundan en ufak bir vicdan azabı duymadıkları gibi bir kısmı da kendilerine asıl olarak bunu meslek edinmişlerdir. Defolu eşya alır ve bunu sağlam fiyatına müşterilerine satarlar. Bu kimselerin yaptığı bu işe aynı civardaki tüm esnaf şahit olur ama genellikle hiçbiri karşı çıkmaz. Çünkü söz konusu kişilere göre bunlar ticaret hayatının adabıdır. Müşteri kavramı, bu insanların bir kısmına, kandırılacak ve üzerinden para kazanılacak kimseleri ifade eder. Oysa Allah tüm insanlara ticarette adil bir tutum sergilemelerini, insanları aldatmamalarını emretmiştir:
Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir. (İsra Suresi, 35)
(Davud) Dedi ki: "Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır."… (Sad Suresi, 24)
Tarih boyunca tüm cahiliye toplumlarında Allah'ın bu emirlerine uymayan, adaletsizlik yapmakta, insanları kandırmakta ısrarlı bir tutum sergileyen insanlar olmuştur. Allah elçileri vasıtasıyla bu insanları uyarmıştır. Hz. Şuayb'ın kavmine bu konuda yaptığı uyarılar Kuran'da şöyle haber verilir:
Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir 'bolluk ve refah (hayır)' içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum." "Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp- eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın." "Eğer müminseniz, Allah'ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim." (Hud Suresi, 84-86)
Ancak genelde cahiliye toplumlarında insanlar, sahip oldukları çirkin ahlak sebebiyle bu uyarıları dinlememiş ve bundan dolayı da hem dünyada bir sıkıntı ile karşılaşmışlardır, hem de ahirette bunların hesabını mutlaka vereceklerdir. Bu karakteri taşıyan insanlar menfaat elde etmek için gerektiğinde basit tavırlar göstermekten çekinmezler. Cahiliyenin bu çarpık mantığını tezgahtar olarak çalışan bir kısım insanlarda da görmek mümkündür. Cahiliye toplumuna ayak uydurmuş olan bu kişiler, müşterilerine bir eşya satabilmek için her türlü yolu denerler. Yakışmadığı çok açık olan bir giysinin yakıştığını ispatlamak için olmadık yalanlar söyler, uzun uzun dil dökerler.
Bu tip kişilerin toplumda en çok saygı duydukları kimseler ise zengin insanlardır. Onların her türlü işini yapmayı büyük bir fırsat olarak görürler. Ama kendi çevrelerindeki esnaf kesiminden hiç kimseye bu tavrı göstermezler. Aksine mümkün olduğunca insanları kullanmaya çalışırlar.
Günlerinin tamamı bu koşuşturmacalar içerisinde geçer. Bunun dışında pek bir sosyal hayatları yoktur. Kitap okumak, kültürlerini ya da bilgilerini arttırmak gibi alışkanlıklar edinmemişlerdir. Bu nedenle de dünyaya bakış açıları oldukça dar ve yüzeyseldir.
Cahiliye toplumunun büyük bölümü gibi bu insanlar da İslam dinini tanır ve Allah'ın koyduğu emir ve yasakları oldukça iyi bilirler. Ancak buna rağmen sırf dünya hayatından çıkar elde etmek amacıyla bu emir ve yasakların birçoğuna uymazlar.
Bunun yanında para kazanmak için son derece hırslı bir karakter gösteren, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan bu insanlar, kendilerini yaratan ve sahip oldukları herşeyi veren Allah'ın emirlerini yerine getirme konusunda son derece tutuk ve isteksiz davranırlar. Allah bu karakterdeki kişileri ve aynı zamanda da tüm insanları dünyaya bu kadar kapılıp ahireti unutmamaları konusunda pek çok ayeti ile uyarmıştır:
Ey iman edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi Allah'ı zikretmekten 'tutkuya kaptırarak-alıkoymasın'; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Münafikun Suresi, 9)
De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 24)
İşte müminlerin farkı ve Allah Katındaki üstünlükleri de buradadır. Onlar da gerektiğinde günlerinin büyük bölümünü çalışarak, para kazanmak amacıyla geçirebilirler. Ancak onlar iyi bir kazanç elde etmeyi, Allah'ın rızasını kazanabilmek, O'nun hoşnut olacağı harcamalarda bulunabilmek amacıyla isterler. Ayrıca yaptıkları iş ne olursa olsun, hiçbir zaman için Allah'ı zikretmeyi ve ahireti düşünmeyi unutmazlar. Allah'ın emri gereği, insanlara asla haksızlık, adaletsizlik yapmaz, hiç kimsenin hakkını ihlal etmezler. Allah bu güzel ahlaklı insanları Kuran'da şöyle tanıtmıştır:
(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)