Afrika, 248.110.000 kişilik Müslüman nüfusuyla Asya-Pasifik ve Ortadoğu’dan sonra en çok Müslümanın yaşadığı kıta. Petrol, doğalgaz, altın, elmas gibi en stratejik ve değerli birçok yeraltı kaynaklarını barındırıyor. Dünyanın en verimli tarım arazilerinin de bulunduğu kıta. İmkânları düşünüldüğünde üzerindeki insanların zengin ve müreffeh bir hayat sürmesi gereken kıta.
Ne var ki durum gerçekte pek de öyle değil. Afrika’da insanlar ölüyor; açlıktan ölüyor, salgın hastalıklardan ölüyor, cehaletten ölüyor, terörden ölüyor. Ölüyor da ölüyor…
Afrika’da yayılan ve önlenemeyen Ebola’dan şu ana kadar ölenlerin sayı 8.000 civarında. En basit ve önlenebilir hastalıklardan olmasına rağmen sıtmadan yılda 800.000 insan hayatını kaybediyor.
Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre sıtma kaynaklı ölenlerin büyük çoğunluğunu Afrika’daki masum çocuklar oluşturuyor. Raporlara göre her gün 2.000 çocuk bu hastalıktan dolayı vefat ediyor. Bu saat başı 83 çocuğun hayatını kaybetmesi demek.
Afrika kıtasındaki zengin yeraltı kaynakları kalkınma yerine terör ve savaşların finansmanında kullanılarak heba ediliyor.
Bugün Afrika’da birkaç istisna dışında huzurlu bir ülke yok gibi.
Nijerya’da önemli bir ekonomik büyüme yakalansa da Boko Haram terörü yüzünden 4.000 kişi hayatını kaybetti. Yüzbinlerce kişi göç etmek zorunda kaldı. Boko Haram en son ülkede 20 savaş uçağını yaktı.
Kamerun’da Boko Haram ile sorun yaşayan ülkelerden bir diğeri. Bu terör örgütünün saldırıları sonucunda Kamerun’da 1500 kişi hayatını kaybetti. Ayrıca Nijeryalılar ile birlikte ve çevre ülkelerdeki olaylardan kaçan pek çok masum sivil de Kamerun’a göçüyorlar.
Kıta’nın en genç ülkesi Güney Sudan’da ise hükümet içi çekişmeler iç savaş noktasına kadar geldi. Çok önemli petrol sahalarına sahip ülkede 5.000’e yakın kişi hayatını kaybederken 2 milyon kişi açlık tehdidi ile karşı karşıya ve 1 milyon kişi de mülteci durumuna düştü.
Orta Afrika Cumhuriyeti ise etnik çatışmalarla kavruluyor. Eski ordu birliklerinden oluşan Seleka grubunun iktidara gelmesiyle birlikte ülkedeki gerginlik etnik ve dini çatışmalara dönüştü. Ülkenin her an ikiye bölünmesi sözkonusu. Anti Balaka ismiyle ortaya çıkan örgüt ise ülkedeki Müslümanlara savaş açtı ve 2 milyon kişi Çad, Demokratik Kongo ve Kamerun’a sığınmak zorunda kaldı. 2.000 Müslüman ise vahşice katledildi.
Kenya ise daha çok adını Somali’de kanlı eylemleriyle duyuran Eş-Şebap saldırıları ile sarsıldı. Bu saldırılar üzerine Kenya hükümeti ülkede Müslümanlara yönelik çok sert yasalar çıkarttı.
Somali denilince ise akla Eş-şebap örgütünün saldırı ve katliamları geliyor tabii. Ülkede halka egemen bir devlet otoritesi yok. Kabileler arası savaşlar tüm şiddetiyle devam ediyor. Halk göçmen olarak komşu ülkelere sığınmaya çalışıyor. Türk hükümeti Somali’ye büyük destekler sunsa da ülke tam olarak istikrara kavuşmuş değil. İstikrarsızlık yüzünden pek çok Somalili kaçak yollardan Yemen’e geçmeye çalışıyor.
Demokratik Kongo’da ise Tutsi ve Hutular arasındaki gerginlikler devam ediyor. Ülkedeki isyancılarla hükümet birlikleri arasında mücadele devam ederken 400’e yakın sivil bu kavgalar yüzünden hayatını kaybetti.
Sudan’da da aynı şekilde özellikle Kuzey’de ve Darfur bölgelerinde çatışmalar durmaksızın devam etti. Ölümler birbirini izledi.
Libya, sürekli yeni birileri ortaya çıkıyor. En son Hafter’in ne yapmaya çalıştığı anlaşılmaya çalışılıyor. Ülke petrol ihraç edemeyecek duruma geldi.
Mısır’da darbe sonrası çok ciddi bir istikrarsızlık var. Ekonomi zor durumda. Halk korku içinde.
Kongo, Liberya Ebola’dan kırılıyor.
Afrika yanıyor, kaynıyor, ağlıyor. Kıtada ülkeler bir yandan iç savaş yaşıyor, öte yandan birbirleriyle de çatışmaya devam ediyor.
Afrika’nın içine düştüğü bu durumdan üç ayaklı bir plan çerçevesinde kurtulması mümkün.
Birincisi; Kıta genelinde insan haklarının geliştirilmesi şart. Bunun için Avrupa’dakine benzer olarak bir Afrika İnsan Hakları Sözleşmesi oluşturulabilir. Hükümetler bazında sözleşmeye uyulup uyulmadığını denetleyecek bir Afrika İnsan Hakları Mahkemesi de şart tabi. Mahkeme ihlaller konusunda caydırıcı cezalar verebilmeli.
İkincisi: Afrika’da farklı inanç ve etnik grupların bir arada yaşama kültürü geliştirilmeli. Böyle bir kültürün demokrasinin var olduğu yerde tutunup gelişebileceği göz önüne alınmalı. Bunun için de Avrupalılar ya da Amerikalılar “diktatör olsun, bizden yana olsun” tarzı yaklaşımlardan vazgeçmeli. Ortak yaşam ve hoşgörü kültürü iyi organize edilmiş eğitim kampanyalarıyla oluşturulabilir. Tüm ülkelerin bu gaye ile ne yaptığını sıkı takip eden bir izleme komitesi oluşturulup bu komiteye devletlerüstü yetkiler tanınabilir.
Üçüncüsü; Kıtanın zenginliklerinin kıtada yaşayanların yararına kullanılması. Kıta dışındaki ülkelerin şirketler ya da yerli iş birlikçileri aracılığı ile yerel kaynakları sömürmesinin durdurulması gerekiyor. Ülkeler için BM’nin ve Afrika Birliği’nin katkısıyla kalkınma programları geliştirilmeli ve hükümetlerin bu programları sahiplenerek uygulamaları gerekiyor.
Tabi bu programların başarıya ulaşması için ABD, Avrupa ve Çin tarafından da desteklenmesi gerekiyor. Afrika’yı henüz gelişimini tamamlamamış yarı insanların yurdu olarak gören sömürgeci zihniyetten artık tamamen vazgeçilmeli Bu tür yaklaşımlar devam ettikçe huzur ve refah Afrika için hayal olmaktan öteye gidemeyecektir. Afrikalıların artık birbirleri ile çatışmak için bahaneler yerine ortak yaşamanın gerekliliğine dair sebepler bulmaları gerekiyor.
Adnan Oktar'ın Morocco World News'de yayınlanan makalesi:
http://www.moroccoworldnews.com/2015/01/149861/toward-a-wealthy-and-tranquil-africa-for-world-peace/
http://newsrescue.com/toward-wealthy-tranquil-africa-world-peace/#axzz3QJr6nKJf