Discovery Channel 14 Mart 2003 tarihinde "Keşif Güncesi: Örümcekler" isimli bir belgesel yayınladı. Belgeselde, çeşitli örümcek türlerinin avlanma tekniklerinden örnekler veriliyor ve örümcek ipliğinin ne kadar üstün bir malzeme olduğu vurgulanıyordu. Örümcek ipliğinin çelikten dahi sağlam bir malzeme olduğu anlatılıyor, bu üstün malzemenin taklit edilmesi durumunda teknoloji ve endüstride kullanılabileceği alanlardan söz ediliyordu. Yakın kamera çekimleriyle gösterilen örümcekler ve örümcek ağları ortaya keyifli bir program çıkarıyordu. Ancak konu örümceklerin kökenine gelince Discovery Channel programın bilimselliğini bir anda düşüren bir yorum yapıyordu: "380 milyon yıllık evrimin ürünü olan bu malzemeyi üretmek kolay değil."
TV kanalında bu iddiaya kanıt gösterilen şey, sadece 380 milyon yıllık fosilleşmiş ağ memecikleri (örümceğin arka kısmında ağını çıkardığı organ) bulan bir bilim adamının ifadeleridir. Örümceklerin uzak atalarının fosillerini bulduğu ileri sürülen bilim adamı, 380 milyon yıllık kayaları eriterek mikroskop altında incelediğini ve içinde ağ memecikleri tespit ettiğini söylemektedir. Oysa bu memeciklerin gerçek bir örümceğe değil de "örümceklerin uzak atalarına" ait olduğunu gösteren hiç bir kanıt yoktur: Memecikler hiçbir şekilde ara form özelliği göstermemektedir ve modern örümceklerin memeciklerinden bir farkları bulunmamaktadır.
Discovery Channel’da bu fosilin örümceklerin uzak atası olarak gösterilmesi sadece bir aldatmacadır. Çünkü 380 milyon yıllık örümceklerin günümüz örümceklerinden hiçbir farkı olmadığı bilim dünyasında 20 yılı aşkın süredir bilinmektedir. American Association for the Advancement of Science"ın (Amerikan Bilimi Geliştirme Derneği) 1983"teki yıllık toplantısında, bu canlılarla ilgili çok önemli fosil bulguları sunulmuştur. Örümcek, kene ve kırkayaklara ait olan 380 milyon yıllık bu fosillerin en ilginç özelliği, yaşayan örneklerinden farksız oluşudur. Bulguları inceleyen bilim adamlarından biri, fosiller hakkında "sanki dün ölmüş gibiler" yorumunu yapmıştır . Avustralya Müzesi’nin internet sayfasında Attercopus fimbriungus örümceklerinin 380 milyon yıllık örneklerinin iplikçik üreten organlara o dönemde bile sahip olduğu belirtilmektedir . Bu fosiller örümceklerin kökenini en gerçekçi biçimde yansıtmakta ve Discovery Channel’ın iddiasını geçersiz kılmaktadır: Örümcekler evrimle değil, aniden ve kusursuz olarak ortaya çıkmış ve yüz milyonlarca yıldır hiçbir değişime uğramamışlardır.
Diğer yandan örümceklerin ipliği ve ağının kompleks özellikleri de evrimci yorumların tümüyle zorlama olduğunu göstermektedir. Örneğin örümcek ipliği o kadar hafiftir ki bir kilogram örümcek ipliği dünyanın çevresini tam üç kez dönebilir. Hafif olmasına rağmen aynı ağırlıktaki çelikten 5 defa daha sağlamdır. Esnekliği sayesinde kendi boyunun 4 misli uzayabilir. Tüm bunlar örümcek ipliğini meydana getiren atomların özel yapısı ve dizilimiyle mümkün olabilmektedir. Ayrıca bir örümcek ağını oluşturan iplikçik katı halde bulunmasına rağmen örümceğin bedeninde sıvı haldedir. Havayla temas ettiği anda hızlı bir reaksiyon sonucu katılaşır. Bir Amerikan gazetesinin ifadesiyle "malzeme bilimcileri ve kimyagerleri kıskandıran" örümcek iplikçiği aynı zamanda geri dönüşümlüdür. Örümcek, kendi ağını yiyerek yeniden kullanmak üzere bedeninde tekrar sıvı hale dönüştürür.
Örümcek iplikçiğinin yanısıra bununla örülen ağın örülmesi de kompleks bir davranıştır. Çünkü örümceğin beyni bir tuz tanesinin büyüklüğünü geçmediği halde ağda mimari bir planlama uyguladığı görülür. Bulunduğu yerden aşağıya iplikçiğini sarkıtan örümcek, rüzgarla hareket alan ağının bir yere yapışmasını bekler. Yapışan ağın öteki ucunu kendisi giderek uygun bir noktaya yapıştırır. Bu şekilde birkaç çaprazlama iplikçik çektikten sonra aralarını dairesel halkalarla doldurur. Bu ağa takılan herşey anında hareketsiz hale gelir. Oysa örümceğin kendisi bu ağın yapışkanlığından etkilenmez.
Yani örümceğin evrimle ortaya çıkabilmesi için, hem son derece kompleks bir biyokimyasal yapıya sahip olan ağının hem de örümceğin bu ağı kullanmasını sağlayan kompleks davranışlarının, rastgele mutasyonlarla gelişmiş olması lazımdır. Bunun mümkün olmadığı ise açıkça ortadadır. Ayrıca evrimcilerin bu iddialarını destekleyen hiçbir deney, gözlem, fosil kanıtı vs. yoktur.
Aksine, kanıtlar evrime darbe indirmektedir: 380 milyon yıllık örümcek fosillerinin günümüz örümceklerinden farksız oluşu ve örümcek iplikçiği ve ağının kompleks yapısı evrimcileri çıkmaza sokmaktadır. Discovery Channel bu çaresizlik içinde, bilim adamlarının taklit etmeye çalıştığı, bu kadar üstün özelliklere sahip bir malzemeyi üreten organın rastlantısal mutasyonlarla nasıl evrimleşmiş olabileceği konusunu hiç açmamaktadır. Bu yüzden bilindik hikaye anlatımına başvurmaktadır. TV kanalı hikayeyi örümceklerin yerdeki otlar arasında kurduğu ve zemine doğru bir huni içeren yuva şekliyle başlatmaktadır: "Yere yakın kurulu bu huni şekilli yuvalar örümceklerin ağaç üstlerine çıkmasıyla dolaşmış ipekten bir tabakaya dönüştü. Zamanla gelişen tabaka yan döndü, şekillendi ve dairesel ağ oluştu".
Discovery Channel, bu hikayeyle örümceğin kökeni çıkmazını aştığını zannediyor olabilir. Oysa bu zannı haklı değildir, çünkü hikayesinin başında ortaya koyduğu ağ da kusursuz yapıdaki örümcek ipliğinden yapılmadır. Zemine yakın ağların evrimsel olarak eski, yükseklerdeki ağların ise aynı açıdan yeni olduğunu gösteren hiçbir kanıt sunmadığı halde ağ örneklerini hayali bir sıraya koymaktadır.
Sonuç:
Discovery Channel’ın örümceğin kökeni hakkındaki fikirleri bu konudaki çaresizliğinin ifadesinden başka birşey değildir. TV kanalını bu çaresizliğe sokan örümcek ve onun ağının gerçek kökeni, yaratılıştır. Örümceği ağ üretecek sistemle birlikte yaratan ve ona kusursuz ağlar örmeyi ilham eden, Alemlerin Rabbi olan, Sonsuz İlim ve Güç Sahibi Allah"tır. Evrimciler, ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar bu çok açık gerçeği artık gizleyemezler.