Mübarek Ramazan ayında İslamiyetin bereketi, sevgi ruhu çok yoğun şekilde hissediliyor. İşte bu sevgi ruhunun, inancın insanlar üzerinde oluşturduğu güzelliklerin tek bir ay ile sınırlı kalmayıp bütün hayatımıza yayılması çok önemli. Bunun için de her imkanı kullanarak sevgiyi anlatmak, barışı teşvik etmek gerekiyor.
Hayatın anlamı iman ve sevgi ile var olur. Allah, sevmeyi ve sevilmeyi sever ve bu yüzden evreni sevgi üzerine kurmuştur. Her şeyde bu gerçeği görürüz. Yeryüzünün bu kadar sanatlı olması, renklerin çeşitliliği, doğanın estetiği, hayvanların güzelliği tamamen Allah’ın kullarına ikramından, sevgisindendir.
Minicik bir çiçeğin üzerindeki harika sanat, renk geçişleri, hep Allah’ın sevgisi, biz kullarına ikramıdır. Allah’ın bizler için yarattığı meyvelerdeki sebzelerdeki kokunun, estetiğin, çekirdeklerine, paketlenme detaylarına kadar her inceliğin sebebi yine sevgidir.
Her biri kendi yörüngesinde ilerleyen gezegenlerden oluşan evrenin matematiksel düzeni, bu büyüklüğün dengesini etkileyebilecek çok ince milimetrik dengelere dayalıdır. Bunun sebebi de hep sevgidir.
Sevgi olmadan din de tam anlamıyla yaşanmaz. Sevgi farzdır. Bu anlayışı kalbine yerleştirmemiş insanda derin bir boşluk var demektir. Bir Müslümanın Allah için yaptığı her şey sevgi temellidir. Allah korkusunun sebebi de yine sevgi temellidir.
İnsanın en Yüce Aşkının hoşnut olmayacağı bir şeyi yapmaktan çekinmesine biz Allah korkusu diyoruz. Nasıl ki insan sevdiği bir kişinin beğenmeyeceği, hoşuna gitmeyeceği en ufak bir şeyi yapmak istemez. Hoşnut olmaması ihtimaline karşı dahi önlem alır. İşte Allah korkusunun temelinde de Allah aşkı yatar.
Din kalpte yaşanır. Aşkla yaşanır, şevkle yaşanır, içtenlikle, candanlıkla, sevinçle, can-ı gönülden yaşanır. Zorla olmaz. Bu nedenle en önemli konudur imanda sevgi.
Bir insan düşünün her gün namaz kılıyor, oruç tutuyor, elinde tesbihi tesbih çekiyor, başında takkesi, tüm Kuran’ı ezbere biliyor. Ama insanlara karşı tavrında soğuk, gaddar ve katı. Affedici değil. En ufak bir tavrın bile öğütle değiştirilmesi değil cezalandırılması gerektiği mantığında. Hiç kimseyi beğenmiyor, herkesi eleştiriyor. Ama şekli konularda çok titiz. Kuran’ı ezbere biliyor, fakat tatbik etmiyor. İşte böyle bir model Kuran ruhundan uzak bir modeldir çünkü İslam sevgidir, anlayıştır, merhamettir, uzlaştırıcılıktır, birleştiriciliktir.
Kuran’a göre Müslümanların birbirini sevmesi farzdır. Allah ayetlerde affediciliğinden, esirgeyiciliğinden, bağışlayıcılığından bahseder. Rabbimiz Nur Suresi’nin 22’inci ayetinde şöyle buyurur. Şeytandan Allah’a sığınırım: “…. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”
Herkes kendisini Allah’ın bağışlamasını, affetmesini mutlaka ister ve umut eder. İşte Rabbimiz’in ayette bildirdiği şekilde bizlerin de sevecen, tamamlayıcı, affedici bir bakış açısı ve ahlak yapısı üzerinde olmamız şarttır.
Bu sevgisizliğin kötü sonuçlarını aslında halihazırda yaşıyoruz. Müslüman alemi birbirinden kopmuş, ayrılmış durumda. Bunun sebebi de Kuran’da Allah’ın öğütlediği şefkatin, sevginin, affediciliğin, korumacı ruhun Müslümanların arasında gereği gibi yaşanmaması. Müslüman cemaatlerin bir diğer cemaate şefkatli bir bakış açısı içerisinde olmaması. Mezheplerin birbirlerine kardeşçe yaklaşmaması. Aynı dine mensup, aynı Allah’a inanan, aynı peygamberi seven insanlar, detaylardaki farklılıklardan dolayı birbirlerinden kopmuş durumdalar.
Bunun deccalin bir fitnesi olduğu, şeytani bir tuzak olduğu çok belli. Şeytan dinin özünde var olan sevgiyi, merhameti Müslümanların birbirine göstermesine engel oluyor. İşte bu fitneyi dağıtmanın yolu da birbirimizi sevmemiz, birleşmemiş, ittifak etmemiz. Kuran’daki yardımlaşma, fedakarlık ruhunu uygulamaya geçirmemiz.
Rabbimiz Saf Suresi’nin 4’üncü ayetinde, “Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever.” diyerek istediği, sevdiği, olması gereken modeli, farz olanı bizlere açıkça bildirmiştir.
Bizler birbirimizin velisiyiz. Müslümanlar veli ahlaklı insanlardır. Allah’ın dostları, Allah’ın yardımcıları, yeryüzüne barış ve adalet dağıtacak üstün ahlak sahibi kişilerdir. O halde farz olan Müslümanların birbirlerini sevmeleri, birbirlerini kucaklayıp, ittifak kurmalarıdır. Şeytanın nifakının, fitnesinin derhal, en acil şekilde bozulması, Müslüman aleminin içinde hemen fedakarlık ruhunun yaygınlaşması, inananların birbirlerini mezhep ayrımı, cemaat ayrımı gözetmeksizin kucaklamalarıdır.
Rabbimiz, Al-i İmran Suresi’nin 103’üncü ayetinde, “Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın…” diye Müslümanlara emir vermiştir. Dağılıp ayrılmamak, bilakis sımsıkı birbirimize kenetlenip, yardımlaşıp, destek vererek fitneyi fikren dağıtmak üzerimizde farzdır.
Dünyada her gün Müslümanlar şehit ediliyor. Zavallı kadınlar, küçük bebekler, çocuklar, yaşlılar bir hiç uğruna, sırf Müslümanların birleşmemesi sebebiyle, İslam ahlakının şefkatli güçlü ruhunun tesis edilmemesi sebebiyle, ittifak olmaması sebebiyle öldürülüyorlar. Bunun çözümü ise çok kolay.
Kaderi Allah yazmıştır. Ve kurtuluşun anahtarını da bizlere haber vermiştir. Tek yapacağımız şey o anahtarı kilidine oturtmaktır. Bu da sevginin, merhametin kardeşlerimiz arasında, Müslümanların arasında tesisidir.
Allah’ın farz kıldığı sevgi ile tüm Müslümanların ayrılıkları bir kenara bırakıp ittifak etmesidir. Bu mübarek Ramazan ayının müslümanların birbirlerini daha çok sevdikleri, daha anlayışlı, daha itidalli oldukları günlere vesile olması dileğiyle…
Adnan Oktar'ın Arab News & Harakah Daily'de yayınlanan makalesi:
http://www.arabnews.com/news/599961