Bu hayatı ciddiye alan ne kadar da çok insan var çevremizde. Malı hesapsızca yığıp biriktiriyorlar, nefislerinin eğlenmesini herşeyden öncelikli görüyorlar. İstiyorlar ki tüm dünya onların olsun, sınırsız istekleri bir bir yerine getirilsin. İçlerindeki hırs ve bencillik gözlerini adeta kör etmiş. İman etmeyen bu insanlar dünyaya dalıp oyalanarak öyle sığ bir hayat yaşıyorlar ki tarifi pek mümkün değil. Son derece basit zevklerle, birkaç tabak yemekle, üzerlerine geçirdikleri birkaç kıyafetle mutlu oluyorlar. Bankalardaki paralarıyla, iyi okullarda okuttukları evlatlarıyla, dayayıp döşedikleri evleriyle övünüyorlar. Yığdıkça yığıyorlar, ama bu dünyadan sonra bir hesap günü olduğunu ve bu hesap gününden hiçkimsenin kaçışı olmadığını asla düşünmüyorlar:
İnkar edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. (Bakara Suresi, 212)
İman etmeyenler gözlerini kaldırıp da gökyüzüne bakmazken, tüm bu kainatı kim yaratmış diye düşünmezken, neden bu dünyaya gözlerini açtıklarını bir türlü anlamazken bomboş bir hayatın içinde boğulurlar. Dünya adeta bir bataklık gibi onları kendisine çeker. İman nedir bilmeden, imanın kalplere yaydığı zenginliği, huzuru, güzelliği tatmadan bu dünyadan göçüp giderler. Bilmezler ki Allah’a dayanıp güvenmek en büyük servetmiş, iman ve takva hem bu dünyada hem de sonsuz hayatımızda gerçek mutluluğun anahtarıymış...
Kalbi imanla hiç tanışmamış milyonlarca insan ve kalbi imanla dopdolu olan müminler aynı dünyada yaşıyor gibi gözükseler de aslında apayrı bir dünyada yaşıyorlar. Aynı yerlerde, aynı mekanlarda geziyor, aynı olaylara tanık oluyor, çeşit çeşit imtihanlarla deneniyorlar. Fakat verdikleri tepkiler, söyledikleri sözler, kalplerindeki hisler tamamen farklı. Bir taraf derin imanın lezzetini ve konforunu yaşarken, diğer taraf imansızlığın bereketsizliğini ve perişanlığını yaşıyor. Bir taraf sevinçten sevince koşarken diğer taraf üzüntüden üzüntüye koşuyor. İman etmeyen insan derin imanın eşsiz konforunu, tevekkülün huzurunu hayatının hiçbir döneminde yakalamıyor.
Derin imana kavuşmuş bir mümin için artık bu dünyada mükemmel bir hayat başlar. Bu büyük nimete kavuşmuş müminin kalbi her an Allah iledir. Düşüncelerinde Allah, sözlerinde hep Allah vardır. Eşsiz bir tevekküle, derin bir sabra sahiptir. Bütün dikkati Allah’ın üzerindedir. Olayların içinde yaşamaz, olaylara kendisini kaptırmaz, dünya hayatı onu içine çekip adeta yutmaz. Böylesine güçlü bir imana kavuşmuş mümin tüm olayların Allah’ın kontrolünde olduğunu bilir. Tüm gözlerden Allah bakar, tüm sözleri Allah söyler. Tüm olayları Allah yönlendirir. Bunu çok iyi bilen kamil iman sahibi Allah’a karşı sınırsız bir güven ve teslimiyet içindedir. Her ne yaşarsa yaşasın Kuran ahlakından asla ödün vermez, sürekli Allah’a yönelip döner ve her olayda bir hayır ve hikmet olduğunu bilir.
Kamil imana kavuşmuş bir mümini kimse yıkamaz, yolundan döndüremez, üzüntüye ve vesveseye kaptıramaz. Çünkü derin iman ruha müthiş bir güç verir. Bu mümin hangi imtihanla karşılaşırsa karşılaşsın eğilmez, bükülmez, Allah’a olan Hüsn-ü zannını asla bırakmaz. Allah’ı o kadar derin, tertemiz ve güçlü bir sevgiyle sever ki, Allah’ın sevgisini bir an bile kaybetmekten korkar. Hedef bu dünyada yalnızca O’nu razı etmek, O’nun sevdiği bir kul olmaktır. Bütün dünya üzerine de gelse, en çetin imtihanlardan da geçse ebedi sevgilisini, Rabbini asla bırakmaz.
İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)
Hz. İbrahim ateşe atılırken çok güçlüydü, Hz. İsa münafıklar kendisini yakalamaya yeltendiğinde çok güçlüydü, Hz. Musa kavmini çaprazlama kestiren Firavun’un karşısında çok güçlüydü, peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) müşriklerin saldırıları karşısında çok güçlüydü, Hz. Nuh tüm kavim kendisiyle alay ederken, tek başına gemiyi inşa ederken çok güçlüydü. Hz. Yusuf haksız yere yıllarca zindanda tutulurken çok güçlüydü. Bu Allah’ın sevgili kulları kuşkusuz bu güçlerini derin imanlarından alıyorlardı.Tüm kavim karşılarına geçip dikilse de asla yılmıyor, Allah’ın daima yanlarında olduğunu çok iyi biliyorlardı. Tüm kainatı yaratan Allah’ı dost edinen bir peygamberi kim yolundan döndürebilirdi, yalnızca Rabbine dayanıp güvenen bir peygamberi kim engelleyebilirdi?
Mümin için bu dünyada asıl hedef bu salih peygamberlerin kalplerine verilen derin imana kavuşmak olmalı. Mümin gece gündüz demeden böylesine güçlü bir imana kavuşmak için çabalamalı. Her geçen gün bir öncekiyle aynı olmamalı. Mümin yüzeysel iman etmekten Allah’a sığınmalı. Böylesine kamil bir imanda üzülmek yok, keder yok, neden niçin yok, sıkıntı yok, kıyas yok. Hep huzur, tevekkül, sevinç ve kadere teslimiyet var. Her nereye dönerse dönsün Rabbinin güzel yüzünü görmek var. Her ne yaşarsa yaşasın hayır ve güzelliği fark etmek var. Mutmain bir nefse, Kuran’la eğitilmiş bir ruha ve derin bir aşkla atan bir kalbe sahip olmak var...
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.
Artık kullarımın arasına gir.
Cennetime gir. (Fecr Suresi, 27-30)
Adnan Oktar'ın Arab News & News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://www.arabnews.com/islam-perspective/news/622111
http://newsrescue.com/deep-faith-is-an-unending-treasury-for-the-believer/