Komünizmin Sosyal Adalet ve Kardeşlik Kavramlarını Kullanması Bir Aldatmacadır
Hadislerde haber verildiği gibi ahir zamanda ortaya çıkacak olan deccal, her türlü kötülüğün, kargaşanın, anarşinin ve fitnenin yayılması için faaliyet gösterecek insanların çektikleri tüm acı ve sıkıntıların kaynağı olacaktır. Deccalin fitnesinin büyüklüğü hadiste şöyle bildirilmiştir:
Allah Hz. Adem'i yaratmış olduğu günden bu yana, deccalin fitnesinden daha büyük bir fitne olmamıştır. (Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyni el Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayıncılık, Genişletilmiş 8. Baskı, İstanbul, s. 225) |
Peygamberimiz (sav), deccalin tüm özelliklerini çok detaylı olarak tarif etmiş ve Müslümanlara bu büyük fitneden nasıl korunacaklarının yolunu da göstermiştir. Deccalin en belirgin özelliklerinden biri de insanları aldatması, onları çok büyük belaların içine sürüklerken, onlara iyilik yapıyor gibi görünmesidir. Nitekim Deccal ismi, "dcl" kökünden gelen "yalancı, hilekar, zihinleri gönülleri, iyi ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran, birşeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen, bucak bucak her yeri dolaşan müfsid (fesadlaştıran) ve kötü kişi" anlamına gelmektedir.
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
Deccal çıktığı vakit, beraberinde su ve ateş vardır. Ancak halkın ateş olarak gördüğü tatlı sudur; halkın su olarak gördüğü ise yakıcı ateştir. Sizden kim o güne ererse, halkın ateş olarak gördüğüne düşmeyi kabul etsin. Çünkü o, tatlı soğuk sudur. (Buhari, Fiten 26, Enbiya 50; Müslim, Fiten 105, (2935); Ebû Dâvud, Melâhim 14, (4315)) |
Hadiste yer alan bilgilere göre deccal, insanları iyi birşey yapıyorlarmış gibi telkinde bulunarak, onları "ateşe" yani kavga etmeye, çatışmaya, savaşmaya, kan dökmeye yönlendirecektir. Yalancı mesih olarak ortaya çıkacak, din ahlakının gereği olan eşitlik, sosyal adalet, sevgi, kardeşlik gibi erdemleri kendince kullanacak, insanları kurtuluşa çağırdığı yalanını söyleyerek, onları belaların içine sürükleyecektir. Nitekim 20. yüzyılın başından itibaren çatışmayı adeta ilerlemenin temel şartı olarak kabul eden, zayıfları, mazlumları ezen, insanları sömürülmesi gereken birer makine gibi gören, savaşı, terörü, anarşiyi, kanlı ihtilalleri kendince tek çare olarak sunan ideolojiler insanları büyük belaların, deccalin ateşinin içine sürüklemiştir. Bunların başında ise komünizm gelmektedir. Komünizm, geçtiğimiz 20. yüzyılı kana bulamış bir ideolojidir. Lenin, Stalin, Mao veya Pol Pot gibi komünist diktatörler, tam 120 milyon insanı göz kırpmadan öldürmüştür. Bunların çoğu da kendi halklarının içinden öldürdükleri sivillerdir. On milyonlarca erkek, kadın, yaşlı, küçük çocuk, bebek, bu soğuk, katı, sert ve vahşi ideoloji nedeniyle yaşamını yitirmiştir.
Deccaliyetin bir tezahürü olan komünizm, insanların sözde kör tesadüflerin eseri olduğu yalanını söyleyerek, Darwinizm sahtekarlığıyla insanları aldatarak, sosyal adalet getireceği gibi boş vaadlerde bulunarak, Allah'ın apaçık olan varlığını inkar ederek, aile, ahlak gibi tüm manevi değerleri yok sayarak, batılı hak, hakkı batıl gibi göstererek insanları kandırmıştır. Komünist ideoloji, fakirlerin hakkını koruduğunu, ezilen insanları savunduğunu ve sosyal adalet sağlayacağını iddia ederek milyonları peşinden sürüklemiş, ancak uygulamaya geçtiğinde
Bir başka hadiste ise deccalin insanlara iyi olarak tanıttığı değerlerin aslında onların kötülüklerine ve hatta felaketlerine neden olacak şeyler olduğu şöyle haber verilir:
Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak) bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir cehennemdir... (İbn-i Mace, 4075, 4076; Tırmizi, Fiten: 59, no 2240, 4/510) |
Ne var ki insanların büyük bir kısmı, olayları Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine göre değerlendirmedikleri için, komünizmin kendilerine refah, özgürlük ve konfor getireceğini sanarak bu sapkın ideolojiye tabi olmuşlardır. Bunun ne kadar büyük bir hata olduğunu ise, komünizmin uygulamaya geçmesiyle oluşan zulüm ortamı sayesinde anlamışlardır. Bu nedenledir ki, Peygamberimiz (sav) insanları uyarmış ve onların deccalin kötü olarak gösterdiği şeyin iyi olduğunu bilerek hareket etmeleri gerektiğini bildirmiştir.
Hadis-i şerifte bir kısım insanların da, deccalin inkarcı olduğunu, kendilerine bela getireceğini bildikleri halde sunacağı dünyevi menfaatlere aldanarak onun etkisi altında kalacağı bildirilmiştir:
Bir kısım insanlar deccalle sohbet edecekler. Ve diyecekler ki, "Biz onun kafir olduğunu biliyoruz; yemeğinden yemek, ağacından faydalanmak için onunla arkadaşlık yapıyoruz." Allah'ın gazab gelince, deccalle birlikte hepsine gelecektir. (Nuaym b. Hammad; el Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayıncılık, İstanbul, 2002, sf. 231) |
Oysa tarih, komünizmin uygulanması durumunda ne kadar büyük felaketler ve acılar yaşandığının örnekleriyle doludur. Komünizm, Mehdiyet'in savunduğu, din ahlakının gereği olan bazı kavramları kullanarak sözde iyi bir amaçla ortaya çıktığını öne sürmüş, gaddar ve zalimane uygulamalarıyla milyonlarca insanın hayatına malolmuştur. Dolayısıyla, deccalin bu oyununa yani komünizmin dini ve manevi değerleri kendince kullanarak insanları kandırmaya çalışmasına karşı tüm toplumların çok dikkatli olmaları gereklidir. Komünizmin savunduğu asıl sistem, yani kan dökücü gerçek yüzünün ortaya konması ve Mehdiyet'in, yani din ahlakının ise bu sapkın ideolojinin tam tersi olduğunun anlatılması bu açıdan son derece hayatidir:
1. Komünizm sosyal adalet ve halkların kardeşliği iddiasındadır, ancak aslında insanları sömüren ve toplumları çatıştıran bir ideolojidir
Komünizm, ezilen insanların sözde kurtarıcısı olacağını söyleyerek kitleleri kendine çeker, oysa insanın ruh sahibi bir varlık olduğunu inkar eden ve onu adeta bir tür makine veya hayvan olarak gören komünizmin insanların mutluluğunu, huzurunu, rahatını ve güvenliğini temel alan bir düzen kurması imkansızdır. İnsanları sınıflara bölen ve hepsinin bu sınıfa uygun bir bilince, karaktere ve dünya görüşüne sahip olması gerektiği bağnazlığında olan komünizm, bu sınıflar arasında çatışma olmasını yani kavgayı ve anarşiyi de kendince meşru görür. Komünist sistemde, insana değer verilmez. "Zaten sürüde çok var, bir tane kaybolsa bir şey olmaz" mantığı geçerlidir. Çalışamayan ya da sakat olanlar sürüden atılır, ölüme terk edilir. Hastalıklı ve zararlı olarak kabul edilir. Af, merhamet, vefa duygusu yoktur. İnsanların ahlakı, niyeti, ruh hali hiçbir zaman dikkate alınmaz. Hayatı yaşam mücadelesi olarak gören bu çarpık zihniyette, zayıfların yok olmasında bir sakınca yoktur, bilakis bu gereklidir. Hayvanlarda bile var olan fedakarlık olmadığı için, herkes önce kendini düşünür, bu nedenle toplum ilerlemez. İnsanlar merhametten uzak olduğu için toplumun huzur ve barış içinde olması mümkün değildir. Komünist düzende insanlar sadece ürün veren hayvanlar olarak kabul edilir. Özellikle köylülere karşı nefret ve küçümseme hakimdir. Marx, köylüleri "patates çuvalları" olarak tanımlamış, Lenin ve Stalin de milyonlarcasını kasten açlığa mahkum ederek öldürmüştür. Onlara göre köylüler sadece tahıl, pamuk vs. üreten hayvan sürüleridir. Ürettiklerinin ellerinden alınması (kollektivizasyon) ise, balarılarının ürettiği balın toplanması kadar meşru ve makul görülür.
Bu nedenledir ki komünizmin uygulandığı toplumların hiçbirinde iddia ettikleri gibi bir sosyal adalet uygulanmamış, sadece yönetici kesimlerin tüm güçleriyle diğer insanları sömürdüğü ve zenginleştiği son derece adaletsiz bir yapı meydana gelmiştir. Farklı etnik kökenlere sahip olanların yurtlarından çıkarılıp sürüldüğü, çalışma kamplarında en ilkel koşullarda çalışmaya mahkum edildiği, her türlü çatışmanın sözde ilerlemenin bir gereği gibi algılandığı komünist sistemlerde "kardeşlikten" söz etmek bile mümkün değildir.
2. Mehdiyet barışı savunan, "tek bir kimsenin burnunun dahi kanamadığı" bir sistemdir, komünizm ise kan dökücü bir ideolojidir
Komünist liderler terörü, kan dökmeyi, masumları öldürmeyi, anarşi çıkarmayı vazgeçilmez bir silah olarak taraftarlarına tavsiye etmişlerdir. Komünizmin önde gelen liderlerinden Lenin, takipçilerine uygulamaları gereken şiddeti şöyle tavsiye etmektedir:
Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet kurumlarında yangınlar çıkarmak...Devletin hazinelerinden paraları almak... Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu şekilde toplum üzerinde komünist diktatörlüğünü teşkil etmek, iktidara ulaşmamızın en önemli unsurlarındandır. (Vladimir Lenin, Teorik ve Pratik Terör Hakkında, Homizuri G.P., Moskova, 2005)
Lenin Komünist Partinin olabildiğince çok kan dökeceğini, henüz 1906 yılında, yani Bolşevik Devrimi'nden 11 yıl önce, Proletari dergisinde şöyle haber veriyordu:
Bizim ilgilenmekte olduğumuz olgu, silahlı mücadeledir; bu mücadele, bireyler ve küçük gruplar tarafından yürütülmektedir. Bir kesimi devrimci örgütlere ait iken, öteki kesimler (Rusya'nın belirli kesimlerinde çoğunluğu) herhangi bir devrimci örgüte bağlı değildirler. Silahlı mücadele, birbirlerinden kesinkes olarak ayrılması gereken, farklı iki amaca yöneliktir; önce, bu mücadele kişilere, liderlere ve ordu ve polisteki görevlilere suikast yapmayı amaçlar, ikinci olarak, hem hükümete ait, hem de özel kişilere ait para kaynaklarına elkoyar... (Vladimir I. Lenin, 30 Eylül 1906, Proletari, Nr. 5)
Lenin'in teşvik ettiği bu terör ve kan dökücülük, dünyanın çeşitli ülkelerinde komünistler tarafından eksiksiz uygulanmış, Mao, Pol Pot, Ho Chi Minh gibi psikopatlıklarıyla ünlü komünist liderler tarafından daha da geliştirilerek milyonların hayatına malolmuştur. Tarihçilerin hesaplamalarına göre, sadece bu ideoloji nedeniyle 20. yüzyıl boyunca 120 milyon insan öldürülmüştür. Bunlar, bir savaş sırasında cephede ölen askerler değil, komünist devletlerin kendi halklarının içinden öldürdükleri sivillerdir. 100 milyon erkek, kadın, yaşlı, küçük çocuk, bebek, sadece "komünizm" denen bu soğuk, katı, sert ve vahşi ideoloji nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Dahası, komünist rejimler tarafından temel hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılan, göçe zorlanan, sistemli olarak kıtlıkla yüz yüze getirilen, hapsedilen, çalışma kamplarında köle olarak kullanılan on milyonlarca insan vardır. Milyonlarca insan da komünist gerilla gruplarının, terör örgütlerinin kurşunlarına hedef olmuş veya hedef olma korkusu altında yaşamıştır.
Mehdiyet ise barışa, insan sevgisine, şefkate ve merhamete dayalıdır. Hz. Mehdi (as) savaşla değil, sevgiyle, Allah'ı anarak Kuran ahlakını dünyaya hakim kılacaktır. Hz. Mehdi (as)'ın en önemli özelliklerinden biri olan barış ve sevgiyle din ahlakını hakim edecek olmasıdır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde şöyle haber verilmektedir:
İnsanlar, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi, Hz. Mehdi (as)'ın çevresinde toplanırlar. Daha önce zulümle dolu olan dünyayı, adaletle doldurur. Adaleti o denli olur ki, UYKUDA OLAN BİR KİMSE DAHİ UYANDIRILMAZ VE BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. Dünya, adeta asr-ı saadet devrine geri döner. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf. 29 ve 48)
Hz. Mehdi (as), Peygamber’in yolunda gidecek, UYUYAN KİŞİYİ UYANDIRMAYACAK, KAN DA AKITILMAYACAKTIR. (Kıyamet Alametleri, sf. 163)
KAP SU İLE DOLDUĞU GİBİ YERYÜZÜ BARIŞLA DOLACAKTIR. Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır. Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (Sahih-i Müslim, 1/136)
3. Komünizm ateist, dinsiz bir ideolojidir, Hz. Mehdi (as) Allah'ı çok seven, Allah inancını yeryüzüne hakim kılacak olan mübarek bir zattır.
Sadece maddenin varlığına inanan ve tüm insanlık tarihini maddi faktörlerle açıklamaya çalışan komünizm Allah'ın apaçık olan varlığını akılsızca reddeder. İnsanların kör tesadüflerin ürünü olduğu yalanını savunur. Materyalist ve Darwinist bir ideolojidir. Marx, Darwin'in 1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabını incelemiş ve bu kitabın kendi teorisi için büyük bir dayanak oluşturduğunu görmüştür. Engels'e yazdığı 19 Aralık 1860 tarihli mektubunda, Darwin'in kitabı için "bizim görüşlerimizin tabii tarih temelini içeren kitap budur işte" der.[1] 16 Ocak 1861'de Lassalle'a yazdığı mektupta ise şöyle yazar: "Darwin'in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor."[2] Marx, Darwin'e olan sempatisini en büyük eseri Das Kapital'i Darwin'e ithaf ederek de göstermiştir. Kitabının Darwin'e yolladığı Almanca baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştır: "Charles Darwin'e, gerçek bir hayranı olan Karl Marx'tan".
Engels ise Darwin'e olan hayranlığını şöyle belirtmiştir: "Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır."[3] Engels, Darwin'i, onu Marx'la eş tutacak biçimde övmüş ve "Darwin nasıl organik doğadaki evrim yasasını keşfettiyse, Marx da insanoğlunun tarihindeki evrim yasasını keşfetti" demiştir.[4]Rus Komünist Devrimi'nin Lenin ile birlikte iki büyük mimarından biri olan Leon Trotsky de "Darwin'in buluşu, tüm organik madde alanında diyalektiğin (diyalektik materyalizmin) en büyük zaferi oldu" yorumunu yapmıştır.[5]
Mehdiyet ise Allah inancına, Allah sevgisine, din ahlakının getirdiği güzelliklere dayalı, gerçek huzuru ve mutluluğu temin edecek bir sistemdir. Hz. Mehdi (as) içinde bulunduğumuz Hicri 1400'de Allah inancının ve Kuran ahlakının tüm dünyaya hakim olmasına vesile olacaktır. Hadislerde Hz. Mehdi (as) döneminde İslam ahlakının dünya hakimiyeti şöyle müjdelenmektedir:
...Peygamberimiz (sav)'den nakledilmiştir: "Dünyaya iki mümin, iki kafir hakim olmuştur. Müminler: Zülkarneyn, Süleyman Aleyhisselam kafirler ise: Nemrud, Buhtu Nasr'dir. Dünyaya Ehl-i Beytimden beşincisi olan Hz. Mehdi (as) da hakim olacaktır." (Kitab'ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 10)
Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir.(El-Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 29)
Hz. Peygamber, en başta İslam’ı nasıl ayakta tuttuysa, Hz. Mehdi de en sonunda aynı şekilde İslam'ı ayakta tutacaktır...(El-Kavlul Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 26)
4. Mehdiyet güzel ahlakı savunan ve güzel ahlakı yeryüzüne hakim kılacak bir sistemdir, komünizm ise her türlü ahlaki değeri reddeder
Komünizmin temelinde Allah inancını, dini ve ahlaki değerleri toplumlardan uzaklaştırmak, böylece kendilerini "ruhsuz hayvan toplulukları" olarak algılayan kitleler meydana getirmek vardır. Bu yolla söz konusu kitleleri kolaylıkla yönlendirebileceklerini, kendi iktidarlarını koruyabileceklerini, istedikleri her türlü ahlaksızlığa ve zulme zemin hazırlayabileceklerini düşünürler. Komünist ideolojinin en büyük icraatı, insanları olabildiğince "hayvanlaştırmak", vahşi hayvanlar gibi zincirlere vurmak, acı ve korku yoluyla kendince "terbiye etmek" ve gerektiğinde boğazlamak olmuştur. Toplum tıpkı sürüdeki hayvanlar gibi, tek tip insanlardan oluşur. Aynı kıyafetler, aynı tipte arabalar, aynı tipte evler vardır. Tüm topluma büyük bir monotonluk hakimdir. Sporcu, sanatçı, akademisyen, işçi hep birbirinin aynı, tek tip bir yaşam modeline sahiptirler. Evler hayvansal birer barınak, kıyafetler ise "soğuktan koruyacak post" mantığıyla yapılır. Estetik tamamen terk edilmiştir. Dahası toplumda Allah korkusunun yerine konmuş çeşitli "korku merkezleri" vardır. Örneğin Sovyetler Birliği'nde kurulan KGB (ve onun öncüsü olan Cheka, NKVD gibi gizli servisler), tüm topluma ölümcül bir korku salan kurumlar olarak çalışmıştır. Bu kurumların "herşeyi gördüğü ve bildiği" düşüncesi topluma hakim olur. Bu kurumlar tamamen "orman kanunları"na dayalı bir ayıklama sistemi geliştirir, hiçbir yargılama ve savunma hakkı tanımadan milyonlarca kişiyi ölüme gönderebilir. Allah korkusu sistemli olarak yok edildiği için, insanlar ancak sistemden korktukları kadar tutkularını engellerler. Sistem görmeyecekse ya da cezalandırmayacaksa her türlü gayrı meşru işi yaparlar. Hırsızlık, yolsuzluk, zimmete geçirme had safhadadır. Allah inancı olmadığı için bireyin kendisine manen bağlanıp güvenebileceği kimse yoktur. Darwinist-komünist devlet bireyi sürekli ezer. Toplumun diğer bireyleri ise sahip olduklarını her an ellerinden alabilecek potansiyel düşmandır. İnsanlar öldükten sonra yok olacaklarına inandıkları için, yaşama dört elle vahşice sarılırlar. Herkesi düşman ve kendi yaşam mücadelesinde rakip gördükleri için, her hareketi kendi aleyhlerinde yorumlar ve kin tutarlar. Toplu olarak ilerleme kavramı olmadığı için, birbirlerinin üstüne basarak yükselmeye çalışırlar. Herkes birbirine ihanet ettiği için aralarında dostluk kuramazlar ve herkes tek başına bir yaşama mahkum olur.
Oysa Mehdiyet, tüm bunların tam tersine, insan ruhunun gerçek ihtiyacı olan sevgiye, fedakarlığa, vefaya, merhamete, şefkate, yardımlaşmaya kısaca din ahlakına dayalı, insanlara gerçek huzuru ve neşeyi sunacak bir sistem getirir. Bu nedenledir ki, Hz. Mehdi (as) vesilesiyle İslam ahlakının hakim olacağı dönem hadislerde Altınçağ olarak adlandırılmıştır. Bu kutlu dönemde insanlar örneği görülmemiş bir zenginliğe, bolluğa, berekete, huzura ve neşeye kavuşacaklar; gerçek sevgiyi en derin şekliyle yaşayacaklar; birbirlerinin gerçek dostu olacaklar; kimse kimseden vefasızlık ve sadakatsızlık görmeyecek; estetik ve sanat en gelişmiş en güzel şekliyle varolacak; muhtaç, fakir, yokluk içinde hiç kimse kalmayacaktır. Hiç kimse haksızlığa uğramayacak, adalet tam tecelli edecektir. Tüm savaşlar ve çatışmalar sona erecek, barış hakim olacaktır. Hadislerde Hz. Mehdi (as)'ın vesile olacağı bu güzellikler şöyle haber verilmektedir:
Muhammed ümmetinin en hayırlısı ve sizin zorluklarınızı gideren veliniz olan şahsa... O Mehdi'dir.(Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 57)
Allah, kör fitneleri O'nun (Hz. Mehdi) vasıtasıyla söndürür. Her yer emin bir hale gelir...(Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 58)
...Cabir b. Abdullah'tan rivayet edilmiştir; Resulullah (sav) buyurdu ki: "Ümmetimin sonunda bir halife gelecek, malı adetle saymayacak, avuçla avuçlayacaktır." (Sahih-i Müslim 11/351)
Ebu Said el-Hudri'den rivayet edilmiştir; Resulullah (sav) buyurdu ki: "Ümmetimde Mehdi vardır, "İnsan ona gelecek ve 'ey Mehdi! bana da ver, bana da ver! diyecek; Mehdi de onun esvabını taşıyabildiği kadar dolduracaktır." (Sünen-i Tirmizi, 4/93)
Abdullah Mesud'un rivayetinde Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "Bu (Emir, Hz. Mehdi) de insanlar yeryüzünü daha önce zulüm ile doldurduklari gibi yeryüzünü adaletle dolduracaktır." (Sünen-i İbn-i Mace, 10/348)
Adalet o kadar bol olacak ki,zorla alınan her mal sahibine geri verildiği gibi, bir insanın başkasına ait olup da, dişinde kalmış birşey bile sahibine iade edilecektir... Yeryüzü emniyetle dolacak ve hatta birkaç kadın, yanlarında hiç erkek olmaksızın, rahatlıkla, hacca gidecektir. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)
Rayvani, Müsned isimli eserinde ve Ebu Naim Huzeyfe'den tahric etti, Resulullah (sav) buyurdu: "Mehdi... Evvelce zulümle dolu olan yeryüzünü adaletle dolduracaktır. O'nun hilafeti döneminde yer ve gök ehli, havadaki kuşlar bile O'ndan razı olacaklardır." ( Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 24)
Hz. Mehdi (as)'ın vesile olacağı nimetler o kadar bol ve güzeldir ki, bu dönemde yaşlı olanlar genç olmayı dileyeceklerdir. Hadiste şöyle bildirilmiştir:
… Küçükler keşke ben büyük olsaydım, büyükler de keşke ben küçük olsaydım diye temenni ederler... İyi insanların iyiliği artar, kötülere karşı bile iyilik yapılır. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 17)
Naim, Tavus'dan rivayet etti: Ben Mehdi'ye yetişene kadar ölmeyeyim istedim. Zira onun döneminde iyi insanların iyiliği artar, kötülere karşı bile iyilik yapılır. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman , 17)
(Bu konuda detaylı bilgi için bkz http://www.harunyahya.org/imani/isa_mehdi_bu_yy_gelecek/
isa_mehdi_bu_yy_gelecek_30.html)
5. Mehdiyet aileyi, devleti, dini ahlakını savunur, komünizm tüm bu kutsal değerlere düşmandır.
Komünist toplumda, toplumun en temel birimi olan aile de tahrip edilmiş durumdadır. Gerçek anlamda evlilik yoktur. Sadece çiftleşme ve neslin devamı vardır. Evlilik, güzel ahlakın yaşanması değil, neslin devamıdır. Çocuğa ailesi değil, devlet ya da kendi nitelendirmeleriyle "sürü" bakar. Çocuk; savaşacak, sürüyü koruyacak yeni kuvvet olarak görüldüğü için, bu şekilde eğitilir. Anne yaşadığı ortamdan, evinden nefret ettiği için vahşileşir, bu da çocuğa yansır. Çocuklar aile sevgisinden mahrum büyüdüğü için saldırgan ve karamsardır. Evde de sevgi saygı yerine, kavga hakimdir. Çocuğun güveneceği kimse yoktur. Nikah, sadakat, iffet gibi kavramların olmadığı, sadece çiftleşme mantığının hüküm sürdüğü toplumda fahişelik çok yaygındır. Allah inancı olmayan toplumlarda böyle bir yaşam kaçınılmazdır. Çünkü bu tür toplumlarda insana Allah'ın yarattığı, ruh sahibi bir varlık olarak değer verilmez. İnsanlar birbirlerini ölümle birlikte yok olacak maddeler, biraz gelişmiş hayvanlar gözüyle değerlendirirler. Bu yüzden de toplumda huzur, barış, güvenlik, dayanışma, kardeşlik yaşanmaz. Herkes mümkün olduğunca kendi çıkarını korumaya, kendi yaşamı için kazanç sağlamaya çalışır. Kimse kimsenin sağlığını, huzurunu, rahatını düşünmez. İnsanlara bir zarar dokunmasından endişelenmez, buna engel olmaya çalışmaz. Aynı şekilde dinsiz toplumlarda adil yöneticiler, toplumun faydası için çalışan insanlar bulmak da mümkün değildir. Her birey bulunduğu mevkide kendisi için ulaşabileceği en büyük çıkarı elde etmeye çalışır.
Oysa Kuran ahlakında insanlar birbirlerine Allah'ın birer kulu olarak değer verirler. İyilik yapmak için bir çıkar gözetmez, aksine sürekli iyi işler yapıp hayırlarda yarışarak Allah'ın rızasını kazanmaya çalışırlar. Ahirette güzel bir yaşam umut ettikleri ve Allah'ın "... bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenler... Kim Allah'ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz." (Nisa Suresi, 114) ayetini bildikleri için, daima iyi davranışlarda bulunurlar. Ve bunları da insanlardan bir çıkar beklentisiyle değil, karşılığını yalnızca Allah'tan bekleyerek yaparlar. Hz. Mehdi (as) döneminde de Kuran ahlakı eksiksiz olarak yaşanacak, ailenin, manevi değerlerin kıymeti ve önemi tam anlamıyla görülecek, tüm bireyler devlete itaatli, vatanına faydalı, güzel ahlaklı insanlar haline gelecektir.
Sonuç: Deccaliyete Karşı Fikri Mücadeleden Kaçmak Baştan Yenilgiyi Kabul Etmek Anlamına Gelir
Hadislerde ve İslam alimlerinin açıklamalarında belirtildiği gibi, içinde bulunduğumuz dönem Hz. İsa (as)'ın yeniden yeryüzüne döndüğü, Hz. Mehdi (as)'ın görev yaptığı, dolayısıyla deccaliyetin fitnesinin de en yoğun, en şiddetli olduğu dönemdir. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ı şevkle bekleyen, bu mübarek zatların talebesi, yakını olmak isteyen Müslümanların, onları karşılamak için yapacakları en güzel hazırlıklardan biri de deccaliyete karşı fikren mücadele etmektedir. Deccaliyetin fitnesi tüm dünyayı kırıp geçirirken, masum Müslümanları vargücüyle ezerken, tüm dünyada acı ve gözyaşına sebep olurken hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, sessiz kalmak, susmak fikren yenilgiyi kabul etmek anlamına gelir.
Yanlış, Kuran'a uygun olmayan bir durum oluştuğunda samimi bir Müslümanın tepkisiz kalması mümkün değildir. Müslüman en akılcı, en itidalli, en hikmetli şekilde bu durumu düzeltmek ve değiştirmek için fikren mücadele içinde olur. Aksi bir tutum ise, deccal ve taraftarlarının kendilerinin üstün oldukları, sözde yenilmez oldukları yanılgısına kapılmalarına sebep olur. Üstelik, imanen zayıf, bilgisi eksik olan insanlar da deccaliyete güç yetirilemediği, o fikrin hakim ve üstün olduğu gibi yanlış bir düşünceye saplanırlar ve bu yolla deccaliyet daha çok taraftar toplar. Bu da fitnenin, kargaşanın müthiş yayılması ve önlenememesi anlamına gelir. Oysa Allah Müslümanlara "Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar mücadele etmelerini" (Bakara Suresi, 193) emretmiştir.
Deccaliyete karşı fikri mücadele içinde olmak Müslümanlar için namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek gibi farz olan bir yükümlülüktür. Tüm Müslümanların bu sorumluluğun bilincinde ve Hz. Mehdi (as)'ın öncüleri olarak, tüm imkanlarıyla bu mücadelenin içinde yer almaları gerekir. Allah'ın izniyle içinde bulunduğumuz yüzyıl, batılın yerle bir olup, Hakkın üstün geleceği, İslam ahlakının bütün dünyaya hakim olacağı, tüm insanların barış, sevgi, kardeşlik ve dostluk içinde yaşayacakları kutlu ve mübarek bir dönemdir. Allah İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağını vaad etmiştir, ve inşaAllah bu vaad bu yüzyılda gerçekleşecektir:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
[1] Marx Engels Mektuplar, s. 426
[2] Marx Engels Mektuplar, cilt 2, s.126
[3] Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm-Bilimsel Sosyalizm, s. 85
[4] Gertrude Himmelfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, Chatto & Windus, London, 1959, s.348
[5] Alan Woods and Ted Grant. "Marxism and Darwinism",